Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nde yürütülen ve Nature Communications dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, bilim insanları insan deri hücrelerinden fonksiyonel yumurta üretmeyi başardı. Deri hücresinden alınan çekirdeğin, donör yumurtaya aktarıldığı yöntemle 82 fonksiyonel oosit (olgunlaşmamış yumurta) elde edildi. Araştırma, kısırlık tedavisinde çığır açabilecek bir “kanıt niteliğinde” adım olarak görülüyor.

LABORATUVAR ORTAMINDA SPERM GELİŞTİRİLDİ
Araştırmacılar, deri hücresinin çekirdeğini (genetik bilginin büyük kısmını barındıran bölüm) çekirdeği çıkarılmış bir donör yumurtaya nakletti. Bu işlem sonunda, deri hücresini veren kişinin DNA’sını taşıyan ve başka bir kişinin spermiyle döllenebilen yumurtalar üretildi. Elde edilen yumurtalar laboratuvar ortamında döllenerek erken embriyo gelişimi gözlemlendi.
Araştırma ekibi, yumurtaların doğru sayıda kromozom taşımasını sağlamak için “mitomeiosis” adı verilen yeni bir teknik geliştirdi. Bu yöntem, doğal hücre bölünmesini taklit ederek fazla kromozomların atılmasını sağladı.
KISIRLIĞA UMUT OLABİLİR
82 yumurtadan döllenenlerin yalnızca yüzde 9’u, embriyonun rahme transfer edilebildiği blastosist aşamasına ulaşabildi. Ancak elde edilen tüm embriyoların kromozomları anormaldi; bazıları fazla kromozom taşıyor, bazıları da kromozom çiftlerini eksik bulunduruyordu. Bu nedenle hiçbir embriyonun sağlıklı bir gebeliğe yol açması beklenmiyor.
Araştırmanın yazarlarından Prof. Paula Amato, “Bu yöntem, yumurta üretmeyen kadınların ya da kanser tedavisi sonrası yumurtalık fonksiyonunu kaybedenlerin genetik olarak kendi çocuklarına sahip olabilmesini sağlayabilir. Ayrıca aynı cinsiyetten çiftler için de genetik bağlantılı çocuk sahibi olma ihtimalini doğurabilir” dedi.
KLONLAMA TARTIŞMALARI
Araştırmada kullanılan yöntem, 1997’de Dolly adlı koyunun kopyalanmasında da kullanılan “somatik hücre nükleer transferi” tekniğine dayanıyor. Ancak bu kez sonuç, tek ebeveynden kopya bir birey değil, iki ebeveynin kromozomlarını içeren embriyolar oldu. Yine de tekniğin klonlamayla bağlantılı olması, gelecekte klinik uygulamaya geçişte ciddi yasal ve etik engeller yaratabilir.