Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu ataolbehramoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Direnmenin mutluluğu

02 Ocak 2019 Çarşamba

Geçen yılın son birkaç haftasında bütün yaşamımın en mutlu anlarından bazılarını yaşadım.
Gazeteden arkadaşlarla grev ve direniş çadırlarını ziyaretlerimizden söz ediyorum.
Emeklerinin hakkı için savaşım veren insanların direnişlerine yakından tanık olmak hem öğretici hem mutluluk vericiydi.
2019’a bu duyguyla girerken yazı dizisinde dile getirdiğim gözlem, izlenim ve düşüncelerimin bir özetini yeni bir yılın bu ilk yazısında okurlarımla paylaşmak istedim.

***

İlk gözlemim, bu çadırlarda tanışıp görüştüğümüz emekçilerin, bizim emekçi derken zihnimizde canlanan, 1 Mayıs afişlerinde simgeleşen, grevci önlüklü, bıyıklı, kentliden çok köylü görünümlü işçi figüründen çok farklı olduklarıydı…
Bir kere ve öncelikle, Flormar direnişinin gösterdiği gibi, en önde kadınlar vardı…
İşçi derken artık sadece erkeğin değil, kadının da göz önünde tutulması gerektiğini açıkça, somut olarak gördüm.
Benim kadınların her alanda ve her anlamda öncülüğüne inancım, bu ilk direniş çadırı ziyaretimizde daha da pekişti.
Gezi”nin öncü simgesi genç kızlar, kadınlardı…
Bunu Cumhuriyet mitinglerinde de gördük…
Çağdaş Yaşamı Destekleme Hareketi, hepimizin bildiği gibi, kutsal bir kadınımızın adıyla simgeleşen bir kadın hareketidir…
Ülkemizin toplumsal uyanışında kadınların giderek daha çok öncü konumlarda olacağını hep birlikte göreceğiz.
Bu öncülüğün adı kentleşme, uygarlaşmadır…
En büyük işçi sendikalarımızdan birinin, geleceğe dönük potansiyeliyle en büyük ve en güçlüsü olduğundan kuşku duymadığım Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun günümüzdeki başkanının bir kadın olması da kuşkusuz ki rastlantı değil.
Bütünüyle baktığımızda da günümüzdeki işçi, sözünü ettiğim klişe simgeden farklı, kentli, modern bir emekçidir.
Beyaz yakalı mavi yakalı farkı kalmamıştır.
Bu nedenle de istekler, beklentiler, hedefler tek ve aynıdır:
Emeğin hakkı olan uygar bir yaşam, adalet, hak eşitliği…

***

Bu ilk gözlemime koşut bir gözlem, sermayenin, özellikle de son yılların ürünü irili ufaklı taşeron sermayenin, bir gözü doymazlık ve öngörüsüzlükle, emekçinin hak isteğine olumlu yanıt vermek şurada dursun onu daha da gerilere, sendikasız, toplusözleşmesiz, herhangi bir söz hakkına sahip olmayan, neredeyse köle konumuna itmeye çalışması…
Grev ve direniş kırıcılığı için taşeron işçi alımı, bürokrasinin zaaflarından ve ilgili yasaların boşlukları ve açıkça emekçi karşıtı maddelerinden yararlanma ve kimilerin yaptığı gibi emekçilerin arasına nifak ve ihbarcılık tohumları saçma gibi daha da vahim ve çirkin girişimler…
Özellikle 3. havalimanı inşaatında bütün bunlar bir arada açıkça görülmekte…

***

Zaten bildiğim, bu ziyaretler sırasında ve sonrasında daha da somutlaşan bir gözlemim ise, özellikle büyük kentlerimizde yaşayan aydınlarımız ve orta sınıflardan insanlarımızın, kurtulmak şurada dursun daha da müzminleşen karamsarlık, umutsuzluk, öngörüsüzlük, ülkeden habersizlik hastalığıdır…
Bu hastalığın başlıca nedenleri ise, bilgisizliğin yanı sıra, korku, akıl ve eylem tembelliği olmalı…

***

Bu satırları, yeni bir yılın ilk gününde, ülkemizin hem de hiç uzak olmayan bir geleceği için hiçbir zaman yitirmediğim, direnişçilerle buluşmamızdan sonra çok daha güçlenen bir umutla yazıyorum…
İçerdeki ve dışarıdaki hiçbir karanlık güç Türkiye’yi çağdaşlaşma yolundan bir milim geriletemez.
Tam tersine, kadınıyla erkeğiyle bu ülke aydınlığa doğru yürüyüşünü sürdürecek; yaşanmış, yaşanmakta olan ve yaşanacak bütün acılara ve sıkıntılara karşın tıpkı Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk dönemlerindeki gibi bütün ülkeler için bir direniş ve özgürlük simgesi olacak, insanlığın aydınlanma tarihindeki yerini daha da sağlamlaştıracaktır…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye kimin? 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları