Ayşe Emel Mesci

Kör gözlere inat hatırlamak

03 Eylül 2018 Pazartesi

Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda toplanmaları ikinci kez engellendi. Polis her yeri abluka altına aldı, kimseyi Galatasaray’a sokmadı, sonunda başka bir sokakta toplanan kayıp yakınları basın açıklamasını orada yaptılar.

Galatasaray “Meydanı”
Tamamen kendiliğinden bir inisiyatifle başlamış ve haber alamadığı yakınının akıbetini, yerini, mezarını öğrenmek isteyen acılı insanları 23 yıldır her cumartesi günü aynı yerde, Galatasaray Meydanı’nda bir araya getiren bu ritüelleşmiş eylem, vicdan ve adalet çağrısı olduğu kadar bir bellek eylemidir de. Arjantin’deki Mayo Meydanı Anneleri gibi Cumartesi Anneleri de hem fotoğraflarını ellerinde taşıdıkları kaybedilmiş yakınlarının, hem de bu ülkede böyle derin bir gerçek olduğunun unutturulmasına, vicdan ve bellek yitimine karşı direnmişler, bunu bir “meydan”a taşımışlardır. Aslında Galatasaray “Meydanı” bu nitelemeyi onlara borçlu olabilir, çünkü orada bilinen manada bir “meydan” yoktur, Cumartesi Anneleri faili meçhulleri, kayıpları gündemimize yerleştirdikleri gibi ifade özgürlüğü konusunda soluğu iyice kesilen İstanbul’a da bir “meydan” armağan etmişlerdir.

Bellek inşası
Geç 20. yüzyılın “sürekli şimdiki zaman” içinde yaşama olgusu 21. yüzyılın iletişim olanaklarıyla birlikte iyice pekişti. Enformasyona ulaşma yatay eksende kolaylaşıp yaygınlaşırken, dikey eksende, yani derinlik ve zaman boyutlarında tam tersi yaşanıyor. Bir konuda derinleşme ve dünü bugüne bağlama çabaları “sürekli şimdiki zaman” içinde fazla yer bulamıyor. Bütün bunlar toplumsal “bellek yitimi”ne yol açan etkenler arasında sayılabilir. Tabii, daha derinlerde yatan en önemli yapısal nedenlerden biri de kişinin bugünkü deneyimlerini geçmiş kuşakların deneyimleriyle ilişkilendirmesini sağlayan toplumsal mekanizmaların yok olmasıdır. Türkiye bu yok oluşu özellikle 12 Eylül sonrasında hem çok acılı hem de çok hızlı bir şekilde yaşadı. Toplumsal belleği ayakta tutan, gelenekleri ve bilgiyi aktaran kurumsal yapılar yerle bir edildi.
“Cumartesi Anneleri”nin varlığını bu açıdan da değerlendirmek gerek. Onlar bir vicdan ve adalet çağrısı olmanın yanı sıra, çabuk unutmaya alışmış, alıştırılmış bir toplumsal doku içinde bellek ve gelenek inşa ediyorlar, çünkü unutmuyorlar, unutturmuyorlar.

68 ve hatırlamak
İçinde yaşadığımız çağda, unutmamak, hatırlamak kendi içinde devrimci bir eylem halini almaya başladı. Çünkü genel gidişe ters, çünkü akıntıya karşı kürek çekmek gibi...
Bedri Baykam’ın küratörlüğünde Piramit Sanat Evi’nde açılan “68: Yarım Asırlık Genç” sergisi de bu “hatırlama” eylemliliği içinde yer alıyor. Bedri’nin daha önce 68’in yirminci ve kırkıncı yıldönümlerinde açtığı iki serginin devamı niteliğini de taşıyan “ellinci yıl sergisi”nde çok sayıda sanatçının işlerinin yanı sıra, belgesel filmler izlenebiliyor, 68 hareketinde yer alanların resimleri, kişisel eşyaları, cezaevi mektupları, fotoğrafları da vitrinlerde sergileniyor. Bu “anılar”, dünü bugüne bağlayan halkaları, bir anlamda serginin ruhunu oluşturuyorlar. Bedri bunu çok iyi anlamış ve yansıtmış. Ne de olsa o gerçekten 68’li, sonradan olma değil. Tarih böyle bir şeydir; o gün ya oradasındır ya da değilsindir...
“68: Yarım Asırlık Genç” sergisi 9 Eylül’de kapanıyor, mutlaka gidin görün...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları