Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şanslı hayvanlar ve kalpsiz insanlar

07 Şubat 2019 Perşembe

Doğru yerde doğru zamanda olmak önemlidir. Şans, bazen yardım eder. Benim için iyi kalpli ve sağlam Atatürkçü bir ailede doğmuş olmak, “doğru yer ve doğru zaman”dır. Anneme, babama ve tüm aileme bana gösterdikleri özen ve sevgi için minnettarım. Ben dürüstlüğü, aile bağlarını, yardımseverliği onlardan öğrendim. 35 yıldır yazdığım her satırdan, verdiğim konferanstan sorumlu olmamdaki tutarlılığı, bu sağlam mayaya borçluyum.
Bunun dışında, ömrümde genel olarak hiç doğru yerde, doğru zamanda olmadım. Ne uçakta, ne sinemada yanıma Museum of Modern Art’ın direktörü, ne Hollywood’un en büyük yapımcısı, ne Picasso, ne de dünyanın en açık vizyonlu koleksiyoncusu düştü. Hiçbir askerlik arkadaşım ne kültür bakanı oldu, ne de banka sahibi... Ömrümde hiç hazıra konmadım. Paranın kendisine veya mala mülke önem verdiğimden değil, ama sanatçılık, hele uluslararası düzeyde, her açıdan çok pahalı bir meslek.
Bazen hayvanlar yanlış zamanda yanlış yerde bulunurlar. Bir mahallenin köpeği, çöpte günün artıklarını kolaçan etmeye gider, ama omurgasız bir belediyenin itlaf ekibi onu oracıkta ağına düşürüp ölüme yollar, hem de 30 saniyecik bir farkla...
Bazen de doğru yerde doğru zamanda bulunurlar. Cumartesi günü çok keyifliydi. Sevgili Uğur Dündar, beni ve Piramid Sanat’ı ziyaret etmeye geldi. O ayrıldıktan sonra bizim ekipten Sedef, Piramid’in önünde 2-3 aylık bir yavru kedi bulmuş. İtiraf edeyim, hastası olduğum tüylü bir tekir tipolojisine sahip kendileri! “Arapları korkutuyordu, aldım getirdim” dedi. O anda kediyi transfer ettim! 2 dakika önce vızır vızır arabaların tehdidi altında canlı kalma savaşı veren bu kedicik, Baykam ailesinin bir ferdi oluverdi. Onu Piramid’deki diğer iki kedi (birini Nişantaşı’nda, diğerini Eskişehir’de sokakta bulmuştum) ve iki köpeğimin yanına değil, eve aldım. Çünkü oğlum da aylardır bir kedi istiyordu!
Aynı gece Suphi ile aşılarını yaptırdık ve o andan itibaren evin yeni maskotu oldu. Şimdi her saniyesini bizimle paylaşarak mutluluk saçıyor etrafa! Yalnız kedi değildi doğru yerde doğru zamanda olan, esas bizler ona erişen şanslılardık! Bakın Luka’nın fotoğrafına!
Hayvan dostu insanlarla beraber yaşamak benim için büyük bir keyif ve kaçınılmaz bir durum. Çünkü hayvanlarla arası soğuk birine anlayış göstersem bile, sürekli bir ilişkiye giremezdim. Hem sevgili eşim, oğlum, hem tüm Piramid ve UPSD ekibi hayvan âşıklarıyla dolu.

Ege Cansen neden böyle düşünüyor?
Ama herkes aynı frekansta olamıyor. Kardeş bir gazetenin yazarını ağır bir şekilde eleştirmek tarzım değil. Ege Cansen’in geçenlerde Sözcü’de yazdığı “Hayvanperestlik” başlıklı yazıya gerçekten içerledim. Empati kurmaktan yoksun bir yazıydı. Hem hayvanlara, hem de hayvanseverlere karşı! Eski bir yazısını da referans göstererek şunları yazmaya cüret edebilmiş: “Başıboş köpeklerin belediyeler tarafından toplanıp bir barınma merkezine götürülmesi ve belli bir süre içinde sahiplenilmeyenlerin uyutulması gerektiğini yazdım.”
“(...) apartman girişlerine birbirinden pis, mikrop yuvası kartondan köpek yatakları veya kulübeleri konmaya başlandı. Kulübelerin önü de hayvan severlerin getirdikleri yağlı yemek artıklarıyla doldu”
“Türkiye’de adeta köpeği kutsallaştıran yeni bir din oluşmuştu.”
Emin olun, insanın nasıl bir geçmiş sonucu bunları düşünebildiğini bilmiyorum. Bu dünyanın yalnız biz insanlar için var olduğunu kim anlattı sizlere? Yüz milyarlarca galaksi veya bir o kadar yıldız arasında dünya isimli gezegende, yaşam hakkının yalnız biz insan canlısına ait bir hak olduğunu sanmak nasıl bir mantık-zekâ-evrensel ve ilahi hukuk anlayışının sonucudur? Ormanları, denizi, suyu, ezcümle doğayı kirletiyor oluşumuz maalesef artık normalleşti (!). Daha zeki ve saldırgan olmamız diğer canlılara karşı Nazivari davranma haklar vermiyor. Bu anlayış, benim gözümde affedilmez canilik ve doğaya, insanlığa, evrene karşı işlenmiş ağır bir suçtur. Ama bu da onları ne ilahi adalet, ne evrensel hukuk önünde koruyamaz. Türkiye’nin belediye itlaf ekipleri, Danimarka’nın balina katilleri, Uzakdoğu’nun canavar mutfakları, -her biri büyük ihtimalle ailelerinden kaynaklanan ağır defolu bir geçmişten gelen- herkes eşit derecede veya birbirinden ağır suçlu insanlardır.
Bizim toplumumuz merhametlidir. Ama şunu da belirtmem lazım, aşırı travmatik ve medyatik bir mevzu olduğunda birkaç günlüğüne kenetlenmekten ziyade (örnek: bacakları kesilen yavru köpek) her gün acı çeken ve imkânsızlıklardan dolayı can veren dostlarımız için sürekli bir duyarlılık gerekiyor. Ormanlarda dağlarda dolaşarak, ömrünü buna adamış arkadaşlarımız var. Onlara destek olalım.
Sonuç olarak bizim yeni kedicik, Luka kurtuldu. Ege Bey, kedileri hiç olmazsa nispeten daha selim ve faydalı buluyormuş! (Çünkü onlar fare tutuyormuş). Ama buna rağmen kediler ve onları korumaya çalışanlar da Ege Bey’ den nasiplerini alıyorlar:
“Her sabah on binlerce kadın, kocaman el çantalarının içinde veya arabalarının bagajlarında plastik poşetlerde kedi maması taşımakta, gezi parkuru üzerinde belli değil noktalara bunları koymaktadır. Mamaları, kediler, köpekler, kargalar ve martılar yemektedir. Onların pisliği yetmiyormuş gibi görevi kenti temiz tutmak olan bazı belediyeler, kartondan ‘kedi evleri’ yaptırıp bunları otobüs duraklarını yerleştirmiştir. Pislik diz boyudur.
Ege Bey, soruyorum size: Bir dahaki yaşamınızda bir sokak kedisi veya köpeği olarak doğsanız, sizin gibi konuya bakan bir insan hakkında neler düşüneceksiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kâbus gibi bir kasım... 28 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları