Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Silivri'de Yargı Tartıya Çıkıyor...
Önce size, 1969 yılının 9 Aralık tarihli Cumhuriyet’inden bir haber okumak istiyorum: Haber başlığı “Erim, Ecevit’i Suçladı”. Prof. Erim’in sözlerinden alıntılar ise şöyle: “Maziyi inkâr edemezsiniz. Mazide Atatürk ve İnönü vardır. ‘Fes yerine şapka getirilmesi halkın mutluluğuna ne kattı’ dediniz. O zamanın şartları içerisinde fesi çıkarıp şapka koymak, bir yeni baş takmak kadar zordu. Atatürk o devrimleri yapmasaydı, altyapı devrimlerine ulaşamazdı. Atatürk’ü reddederek CHP’li ve devrimci olmak mümkün değildir. Hele CHP’nin kurucusu olan Atatürk’ü, CHP’nin Genel Sekreteri eleştiremez.”
Bu alıntıyı Silivri’de karar duruşması öncesinde niye kullandığım konusunda fazla bir yoruma gerek yok. Çürümenin içeride nasıl başladığını, daha sonra Kurucu Meclis’te mutlulukla yer almasına rağmen 1980 sonrasında 60 Devrimi’ne karşı çıkan, Gülen’i destekleyen, en kritik dönemlerde ısrarla solu bölerek gericiliğin önünü açan Ecevit profiline nasıl ulaştığımız konusunda kökten bir hatırlatma: Biz “Balyoz” ve “Ergenekon” davalarını, ülkenin aydınlanmayı temsil eden kanadı olarak bu kabul edilemez akışta yaşıyorsak, treni raydan çıkartan virajlardan biri buydu, 44 yıl öncesinden! Sağlıklı hücrede yozlaşma başladıktan sonra, verilen ödünlerin nereye kadar gidebileceğinin en ağır deneyimlerini yaşıyoruz.
Silivri başladığından beri, örülen her çeşit duvara ve her türlü psikolojik harp çelmesine karşın sayısız defa bu 100 kilometrelik engelli koşuyu katederek, davayı yerinde izledim. Kararların açıklanacağı 5 Ağustos tarihinden önce de o soğuk salonda sarfedilmiş ve kulağımda hâlâ yankılanan seslerden bazılarını sizlerle beraber hatırlamak istiyorum.
Öncelikle dünya bilsin ki, şayet bu duruşmalar naklen yayımlansaydı, akış 4-5 yıldır olduğu şekilde yaşanmazdı. AKP’li bazı seçmenler bile “Bir dakika, neler yaşanıyor orada?” diye konuya karışır ve tepkisini en sert şekilde ortaya koymaktan çekinmezdi. O zaman tüm Türkiye yaşanan hukuki “boşluğu” kaçınılmaz şekilde görecek, olayın skandal boyutları âleme malum olacaktı. Keyfi olarak kısıtlanan savunma süreleri, salondan çıkarılan avukatlar, isimsiz ihbarlar, çoğu adi suçlara sahip gizli tanıklar, iflası kanıtlanmış sözde bağlantılar, sahteliği hem ülkemizden hem Silikon Vadisi’nden tescilli dijital sözde kanıtlar, her biri “insanım” diyenin her yüreğinde yara açacaktı.
Bu doğrultuda kulağıma gelen ilk ses Av. Ceyhan Mumcu’dan: “Dünyada böyle bir dava örneği var mı? Bu dava tercüme edilse, hiç kimse metinlere inanmaz.” Ya da Yalçın Küçük’ün sözleri: “Bize suç bulun, suçumuzu söyleyin, cezamızı verin. Burada dezenformasyon var. Engizisyonda da suç yoktu. Bu iddianamelerde ‘suç lokantaları, otelleri’ var! Kimin ne zaman tutuklanacağına veya serbest bırakılacağına bir şekilde bir merkezi planlama ile karar veriliyor.”
Sonra Tuncay Özkan geliyor: “Burada hukuk yok, suç yok, suçlu yok, delil yok. Ben zalimliğe muhalif oldum. Yolsuzlukla mücadele için gazeteci oldum. İktidara muhalefet etmek suç olabilir mi? Hangi hareketimde cebir-şiddet varmış? Raporlar burada, deşifreler burada. Tersine, beni demokratik hayattan koparmak bir suçtur. İnsan uygarlığına yakışmamaktadır. Suçum: Düşünmek, ifade etmek, toplantı-yürüyüş haklarımı kullanmak. Bu sayılanlar benim görevim. Parti kurmama veya ADD Başkanı olmama bir yasak var da ben mi bilmiyorum? Evet, tüm Cumhuriyet mitinglerini yasal olarak ben düzenledim. Bu mudur suçum? Milyonlar yürüdü, tek kişinin burnu kanamadı.”
Doğu Perinçek ise hiçbir aşamada “savunma” yapmadı. O yalnız resmen getirilmek istenen yeni düzene karşı kendi “iddianame”sini okudu. Zaten bunda da o kadar başarılı oldu ki, yaptığı savunma yeni dava konusu oldu ve bu başarısı taçlandırılarak “mahkûm” bile oldu. Perinçek’in “suç konusu” olan sözlerini yayımlamak serbest olmasına karşın bunu yayımlamayan, yeni adıyla “Penguen medyası” ise vefatını böylece “Gezi”den çok önce ilan etmişti.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin savunusu ise hem demokrasi hem askeri tarihimize geçti. Bütün bu arkadaşlarımız, her biri, orada demokrasi adına yıllardır nöbet tuttu. Şimdi artık bu nöbet yetti. Türkiye, her birinin 5 Ağustos’ta özgürce aramıza katılmasını ve beraat etmesini istiyor. Herkes kelime meddahı sevgili Balbay’ın Yağmur ve Deniz’e kavuşmasını, tüm değerli aydınların artık hasretle beklendikleri evlerine dönmelerini bekliyor. Her şey ortada: Önümüzdeki pazartesi, Silivri’de aydınlarımız değil, yargı tartıya çıkacak...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!