Dikmen Gürün

Sanata ve sanatçıya saygı

17 Temmuz 2018 Salı

Muhsin Ertuğrul, “ara sıra arkaya bakmak, geçilen engelleri görmek iyi oluyor” diyor yıllar önce kaleme aldığı bir yazısında. Evet, iyi oluyor, hele de şu günlerde. Çünkü ancak böylelikle nereden nereye geldiğimizi daha iyi görüyoruz. Nereye doğru yol aldığımız ise soru işaretleri içeren ayrı bir konu...
Sorular, sorular, nedenler, niçinler... Türkiye’de tiyatronun, operanın, balenin köşe taşları olan ve de temelleri Atatürk sayesinde atılan bu kurumlarla nasıl da oynanıyor bugün! İki gün önce bu kurumların genel müdürlük statüleri kaldırılıyor, dün “vazgeçtik” deniyor. Bir gün, “Cumhurbaşkanlığına bağlandılar” deniyor. Ertesi gün “Hayır, Kültür Bakanlığı’nda kaldı” deniyor! Eğer amaç, bu kurumları, iktidar partisi tarafından yıllardır topluma empoze edilmek istenen bir kültür platformuna taşımak ve de sistematik bir biçimde zaten kısıtlanmış olan hareket kabiliyetlerini daha da dar bir alana sıkıştırmaksa, bu, doğru değildir. Dünyada ve ülkemizde sanat tarihi böyle bir yaklaşımın yanlışlığını göstermiştir. Çünkü sanatın özü, özgürce üretmek ve özgürce eleştirmektir.
Sanatla, sanatçıyla yıldızı bir türlü barışmadı AKP iktidarının. 2000’lerden başlayarak pek çok örnek sıralamak mümkün bu hususta. Çağdaşlık düzeyini yakalamış ülkelerde yaşanmaması gereken olaylar... Çağdaşlık nedir? Biz ne kadar çağdaşız – ne kadar değiliz? Özgür eğitimin, sanatın, bilimin yaşamla ne denli iç içe geçtiği çağdaşlık kriterinin temeli.

‘Bir dönüm gecesi’
Şu an için fazla söze gerek yok. O nedenle, biraz gerilere giderek çağdaş tiyatromuzun kurucusu Muhsin Ertuğrul’un “Bir Dönüm Gecesi” başlıklı yazısında Atatürk’ümüzü kucaklayan bir anısını paylaşmak istiyorum.
Tarih: 11 Nisan 1930... Darülbedayi sanatçıları Hamdullah Suphi Beyin yaptırdığı Yeni Türk Ocağı Tiyatrosunun açılışı için Ankara’ya turneye giderler. Temsillerin bitiminde Marmara Köşkü’nde Mustafa Kemal Atatürk tarafından topluluğa verilen bir davetle ilgili olarak şu satırları yazar Muhsin Ertuğrul:
“Gazi gibi büyük bir insan elbette bizi yalnız ağırlamak için oraya çağırmaz [...] Nitekim Okyanus dalgaları gibi geniş ve birbiri arkasından ağır ağır gelen iltifatlarından sonra baş başa kaldığımız zaman; ‘Siz,’ buyurdular, ‘benim ataşemiliterlik çağımdan beri memleketimizde görmeyi candan özlediğim bir hayali gerçekleştirdiniz. [...] Şimdi ben, Devlet Reisi olarak size soruyorum. Hükümetten ne gibi bir yardım istersiniz?’”
Ve bir tiyatro mektebi ister Muhsin Hoca Atatürk’ten... “Çünkü, beni en çok ilgilendiren tiyatronun bizden sonraki durumuydu” diyerek devam eder yazısına: “O akşam Gazi Hazretleri, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen bütün erkânı ortasında Türk Tiyatro sanatçıları için cömertçe dağıttıkları binbir iltifattan sonra söyledikleri nutku şöyle bitirmişlerdi. ‘Efendiler... Hepiniz meb’us olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta Reisicumhur olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim!’”
Yazısını şu sözlerle bitirir Muhsin Ertuğrul. “Başlangıç işte böyle oldu. 11 Nisan 1930 akşamı, Marmara Köşkü’nde Gazi Mustafa Kemal’in verdiği emirle açılan tiyatro okulundan bir Devlet Operası ve Tiyatrosu çıktı. [...] Bu arada yarının tiyatro tarihi; büyük Gazi’nin huzurunda geçen 11 Nisan 1930 gecesinin nasıl bir milletin bütün sanat geleceğine ışık tuttuğunu belirtecek ve yarının sanat dünyası o dönüm gecesini saygıyla anacaktı.”

*Muhsin Ertuğrul “Bir Dönüm Gecesi” Cumhuriyet Gazetesi, 11 Nisan 1930 s 2 (14 Nisan 1963)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları