Kışkırtılmış Erkeklik Bastırılmış Kadınlık

16 Mart 2015 Pazartesi

Bu başlık 26 yıl önce (1989) yayımlanmış kitabımın adıdır. Bir kitabın eskimemiş olması, güncelliğini koruması yazarını sevindirmelidir ama beni üzüyor. Keşke, bu kitapta yazdıklarım “artık bunlar geride kaldı, o zamanlar öyleydi” diyeceğim şeyler olsaydı. Ne yazık ki böyle olacağına tam tersi oldu. Bugün yazmış olsaydım kitabın adı;
“Azdırılmış Erkeklik - Kıstırılmış Kadınlık” olabilirdi.
Bu kitabımda, toplumdaki cinsiyet kimliklerinin erkek ve kadın davranışlarını nasıl biçimlendirdiğini açıklıyordum.
Toplumumuzun erkekleri, çocukluk dönemlerinden başlayarak “güçlü olma-üstün olma-sahip çıkma-koruyucu olma” özelliklerine yönlendirilmekte, toplumsal değer yargıları da bunu pekiştirmektedir. Kadınlarımız ise, küçük kız çocukluklarından başlayarak “kendini sakınma-söz dinleme- korunmaya alışma-koruyucu arama” özelliklerine alıştırılmaktadır.
Bu güdülenme ile, erkekler kendilerini “kadının sahibi” görmekte, onu hem korumakta, sahip çıkmakta hem de kadını kontrol etme hakkını elde etmektedir.
Kadın da yetiştirilme biçiminin de etkisiyle, yaşamında kendine bir “sahip arama” güdüsüyle, ailesinin ya da eşinin “kendine sahip çıkmayışından” yakınmaktadır. Yaşamı boyunca korunmak istemekte, bu güvence karşılığında da erkeğin kontrolünü kabul etmekte, hatta beklemektedir.
Bu sosyal şablon, yüzyıllar boyu süren “Tanrının kulu-Padişahın kölesi” olmanın erkek ve kadın kimliklerine yansımasıdır.
Aslında, bu “kulluk-kölelik” anlayışı, günümüze kadar süren “otoriteye itaat-beklenene uyma” davranışının da temelidir. Bu güçlü sosyal şablon, “yetkin birey olma”nın önündeki en büyük engeldir.
Atatürk Cumhuriyeti’nin değiştirmek istediği kültür de budur.
“Kulluk-kölelik kimliği” yerine “insan kimliği”ni koymak, aydınlanma devriminin en önemli kaldıracı değerindedir.

***

Kadın - erkek eşitliği
Kadını erkekle eşit kılma ilkesi, Atatürk Cumhuriyeti’nin muhteşem bir devrimidir. Söylene söylene klişeleşmiş söylem, aslında yüzyıllar boyunca sürdürülmüş “kadın esareti”ne son vermeyi hedeflemiştir. Kadın meslekleri olarak bilinen “ebelik-terzilik- kızlara öğretmenlik” yerine bütün meslekleri kadınlara açan Atatürk devrimi tıp doktoru Prof. Müfide Küley’leri, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ları yetiştirmiş, Sabiha Gökçen pilot olmuş, İdil Biret piyanoda, Suna Kan kemanda dünya çapında müzisyenler olmuştur.
Atatürk döneminin parlak Cumhuriyeti Türk kadınını dünya ölçeğinde işlevlere ve sosyal kimliklere kavuşturmuştur.
Atatürk’ün yaptıklarını önemsiz görüp yapmadıklarını önemsemeye çalışan ahmak kafalar bugün gelinen noktadaki kadın cinayetlerini elbette anlamayacaktır.
Atatürk’ün her yaptığını ortadan kaldırıp eskiye dönmeyi misyon edinen dinci-gelenekçi anlayışın iktidarı için “kadın erkeğinin emrinde en az üç çocuk doğurmakla yükümlü bir eş”tir.
Bu bakış açısına göre, erkek kadının sahibidir, kadın da kocasına itaat etmek zorundadır.
Bu bakış açısı, kadın cinayetlerinin de içsel temelidir. Mademki erkek kadının sahibidir, o zaman kadın boşanamaz, boşanırsa da hayatına başkası giremez. Erkek, tahrik olduğu kadına tecavüz edebilir. Erkek her an, her durumda tahrik olabilir, kadının görevi gizlenmek, saklanmak, kaçmaktır.
Onun için de bir öğretmen öğrencilerine “Başınızı örtmüyorsunuz, size tecavüz mubahtır” diyebilmektedir. Aslında bu anlayışın pek çok sahibi de vardır. Türk Dil Kurumu “müsait” sözcüğünü kadın üzerinden yorumlayabilmektedir.
Dostlarım, Atatürk ölmedi. Onu biz, yaptıklarını anlamayarak, anladıklarımızı da korumayarak öldürdük.
Şimdi de buralara kadar geldik.
Önümüzdeki dönem de seçim değil, varoluş- yokoluş kavşağıdır.
Bizi kurtaracak olan da gene Atatürk’tür.
Kadınlarımızda, erkeklerimizde dirilecek olan Atatürk...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları