Türkiye nereye mi gidiyor?..

19 Nisan 2022 Salı

“Türkiye nereye gidiyor” yerine “Türkiye nereye götürülüyor” demek çok daha doğru olur. Çünkü ülke, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar, hiç yaşanmamış bir biçimde olağanüstü sorunların içine sürüklenmiş durumda: ne 1945-1950 arası bürokrasinin tahakkümü, ne DP’nin 1950-1960 arası baskıcı, Amerikancı ve plansız uygulamaları: ve ne de 12 Mart ve 12 Eylül 1980 sonrası süreç bu kadar zararlı olabilmişti.

1962’den başlayarak bugüne kadar, bir üniversite hocası olarak siyasiler, medya, iş ve işçi çevreleri, kültür ve sanat odaklarının içinde bulundum. “Dünyaya buradan bakanlar” ve dünyadan bize bakanları yakından ve yüz yüze tanıma, konuşma ve tartışma şansım oldu.

Ama bugün, Cumhuriyet tarihimizin en kritik seçimine giderken yaşamakta olduğumuz siyasi, iktisadi, kültürel ve ahlaki krize tanıklık etmedim. Bilimsel gerçekler, çağdaş değerler ve yaşam tarzı yerine 400-500 yıl öncesinin hurafelerinin “ciddi ciddi”! tartışıldığı görülmemiştir.

- Yetiştirdiğimiz en değerli insanlara, gençlere “gidin” diyebilmek

- Suriye’den Afganistan’dan ne idüğü belirsiz kişilere kapıları sonuna kadar açmak: “parayı veren düdüğü çalar” anlayışı ile “kutsal vatandaşlık hakkını” piyasada bir malmış gibi parayı bastıran yabancılara satışa çıkarmak!

Dün, 1933’te, benim de çok yakından tanıma fırsatı bulduğum Prof. Fritz Neumark’lar Avrupa’dan kaçıp Cumhuriyet Türkiyesi’ne geliyor ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oluyorlardı. (*) Bugün ise parayı bastıran Talibanlar ya da dinci Suriyeliler Prof. Neumark’ların yerini alıyorlar. 

Atatürk devrimleri, demokratikleşme, çağdaşlaşma ve toplumsal gelişme alanında bu coğrafyada başarı sağlamış tek ülkedir Türkiye.

Önümüzdeki seçimler 180 derecelik bir kavşaktır. Bu güzelim ülkenin yarınını belirleyecektir.

Tamamen “Ortadoğululaşıp” Afganistan, Irak benzeri bir ülke mi olacağız.

- Yoksa çağdaş demokratik değerler doğrultusunda ilerleyen bir demokratik cumhuriyet yoluna mı gireceğiz.

Türkiye’yi Ortadoğululaştırmak isteyenler insanların inançlarını kötüye kullanarak, siz bu dünyayı değil, “öbür dünyayı” esas alın, “bu dünyayı” biz sizin yerinize düşünürüz ve sizi idare ederiz demektedirler: dindarlığın yerine, dinciliği oturtmaktadırlar. Oysa “bu dünya işleri”, hem Müslümanlarda hem de Hıristiyanlarda vardır. Bunlara bütün namuslu diğer inanç sahiplerini de dahil edebilirsiniz.

Hz. Musa da, Hz. İsa da, Hz. Muhammed de kurallar koyarken “toplumsal faydayı”, o dönemlerin koşulları içinde benimsemişlerdir. Ancak bugün bile “dünya düzdür” diyen ya da “evrim kuramını” reddeden kimi inanç sahiplerinin (!) bulunması, bizim seçimleri etkileyebiliyorsa işte o zaman, “vay halimize” demek durumundayız.

Ve son söz: bir ülke için en kötü şey, içerden işgal edilmektir: dış işgalde postalları, tankları görürsünüz: ama iç işgal, ahtapotun kolları gibi sizi sarar, uyuşturur, fark etseniz de çok kere iş işten geçmiş olur.

(*) “Fatih’ten Beyoğlu’na Benim İstanbul’um”, syf 63, Tarihçi Kitapevi, Nisan 2022.

Ve son not: Bodrum Gündem dergisinin, son sayısını tamamen zeytin ağaçlarına ayırmasını içtenlikle kutluyorum, Fatih Bozoğlu’na selam olsun...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları