Gülengül Altınsay

Birlikte maça

21 Temmuz 2016 Perşembe

Her şeyin çözümü olarak “barış” arzumu dile getiren geçen haftaki yazımın mürekkebi bile kurumadı. Bir gün sonra darbe girişimi depremiyle sarsıldık. Şimdi eski günleri bile arar hale geldik. Zaten en kötüsü de bu; dünü aramak, iki yıl önceki barış sürecindeki Türkiye’yi özlemek. Meğer ne güzel günlermiş onlar ve kıymetini bilememişiz…
Demokrasinin genişletilmesi ve barış ortamı, darbe girişiminden önce de sonra da her sıradan vatandaşın arzusu değil mi? Ayrım yapılmadan tüm insanların bir arada çalıştığı, ürettiği, can-mal kaygısı duymadan yaşadığı bir ortam.
Sadece barış ve demokrasi mi; aslında her şey birbirine bağlı olarak yürüyor. Her şey birbirini etkiliyor. Hayatımızın önemli bir parçası futbol da bu şeylerden biri doğal olarak.

Düşmanlık ve linç kültürü
Futbolda düşmanlar yaratmak, sonra düşmanlığı körüklemek, hataları hep başkalarında arayarak ayakta kalmaya çalışmak şiddeti ve linç kültürünü de körükledi hep. Bu kültür tribünlerde yeniden yeniden üretildi. Sürekli değindim bunlara.
Futbolda bölünmüşlüğün ve düşmanlığın tescili ise deplasmanlara misafir takım taraftarlarının alınmaması oldu.
Şu son yaşadıklarımızın ardından ben iyi niyetle belki de saflıkla bir takım iyi sonuçların da çıkabileceğini umuyorum. Düşmanlıkların yok edileceği, bir arada yaşama kültürünün yeniden üretileceği barışçıl bir ortam yaratılabilir mi mesela? Başlangıç olarak, üç büyük takımın yöneticileri buna önderlik edebilirler. Hazır sezon başlamamışken TFF ile masaya oturup konuyu gündeme getirebilir ve derbilere misafir takım taraftarlarının da alınmasına karar verebilirler.
Tribünde bir arada maç seyretmeye başlarsak belki bu ülkede farklı olana da tahammül ederek bir arada yaşayabiliriz. En fazla ihtiyacımız olan şey farklılıkların bir arada birbirine tahammül ederek yaşayabilmesi değil mi zaten? Yoksa ne futbol, ne maç kalacak ortada. Çünkü ülke kalmayacak.

Altyapı şampiyonuydu
Futbolun ülkenin genel durumundan etkilenmemesi mümkün değil.
Baksanıza çocukluğumun altyapı şampiyonu Beşiktaş şimdi şampiyonlar Ligi’ne vereceği 24 kişilik kadroda 4 tane bile altyapıdan gelmiş futbolcu gösteremiyor. Bir tek Necip var altyapıdan gelip forma şansı bulabilen. Ve işte Türkiye’nin hali; yerli statüsünde oynayan oyuncuların bile çoğu ülke dışında doğmuş ve yetişmiş oyuncular. Oysaki UEFA’nın getirdiği kurala göre 24 kişilik kadroda 8 yerli oyuncunun kadroda olması gerekiyor. Bunlardan en az dördü de altyapıdan yetişmiş oyuncular olacak.
Ama bizim yaratıcılığımız(!) malum. Eksikleri alt yapıdan hiç oynatmayacağınız genç oyuncularla tamamlarsınız olur biter. Futboldaki en büyük sorunumuz da bu kolaycılık zaten. Sadece futbolda mı? Şimdi atletizmde de aynı yolu izliyoruz. Dünyaya maskara olarak. Tamam alırsınız çocuk yaşta Afrika kökenli çocukları, vatandaş yaparsınız, iyi bir altyapı çalışmasıyla yetiştirir geliştirirsiniz. Kimse bir şey söyleyemez o zaman. Ama şu anda yaptığımız gibi zaten yetişmiş atletleri alıp Türkiye takımına koyup madalya beklemek sporun ruhuna uymayan bir tavır.
Madem öyle sporun başına da yurtdışından yönetici getirelim TC vatandaşı yapalım ve sorunu kökten çözelim…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ha hakem ha referee 25 Nisan 2024
Kim çürümüş? 18 Nisan 2024
Süper kriz 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları