Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Paranın üstündeki hanımefendi
Fatma Aliye Hanım: Saltanatın kaldırılmasını hiç istemedi, hilafetin ilgasına kızdı, harf devrimini öfkeyle karşıladı
Kimdir Fatma Aliye Hanım. İlk Türk kadın romancısı olduğu, çağının aydın fikirli kadınlarının önlerinde yer aldığı belirtiliyor. Neredeyse “feminist” deniliyor Fatma Aliye Hanım’a. Türkiye’nin ilk kadın romancısı olduğu da tartışmalıdır. İlk romancı galiba Zafer Hanım’dır. Zehra Toska’nın bulgularına göre Zafer Hanım tarafından 1877’de yazılan “Aşk-ı Vatan”ın ve Zafer Hanım’ın önceliği var.
Ama her şeyden önce şunu söyleyelim: Sağ olsaydı Fatma Aliye Hanım, paranın üstüne kendi fotoğrafının konulmasını hiç hoş karşılamayacaktı. Sevmiyor böyle işleri. Seyredilmek istemiyor. Fatma Aliye Hanımı’ı en iyi araştırmış, severek incelemiş günümüz yazarlarından Fatma Karabıyık Barbarosoğlu öyle diyor. Fatma Aliye Hanım, yurt dışında da ilgi gören bir yazardır ve Chicago’da bulunan World’s Colombian Exposition Woman’s Libraray hazırladığı katalogda kendisine yer vermiş, Chicago’ya davet etmiştir. Ama Fatma Aliye Hanım gitmeyecektir. Barbarosoğlu şöyle yazıyor: “Chicago’ya gitmek seyredilmeye rıza göstermek demekti.” (Uzak Ülke. Sf.84)
İlginç bir kişilik, dertli bir anne ve kuşkusuz Osmanlı’nın kadına değer vermeyen şeriatının hiç değilse belli konularda bir isyankarı. Eğitimi o zamanın üst sınıflarında görüldüğü gibi “Batılı”. Piyano çalıyor, Fransızca öğreniyor, okuyor ve en önemlisi yazıyor.
Kendisine feminist denilmesinin nedeni ise Ta’addüd-i Zevcad’a karşı çıkmasıdır. Mahmut Esat Efendi’nin Malumat gazetesinde Ta’addüd-i Zevcat’ı öven makalesinde, kadınla erkeğin eşit olmadığını, çok kadınla evliliğin fuhşu önlediğini, kadının görevinin çocuk doğurmak olduğunu yazmasına sinirlenir ve Ta’addüd-i Zevcad’a Zeyl’i yazar. Ta’addüd-i Zevcad’ın islamın buyruğu olmadığını savunur.
Ama burada duralım. Aliye Hanım’ın feminizmi burada bitiyor. Fuhşun insan karakteri ile ilgili olduğunu yazıyor. Feminizm konusunu burada kapatıyoruz.
Aliye Hanım önemlidir. En fazla üzerinde durulan romanı Enîn’de bir anlamda kadınların dünyasını anlatıyor. Orada kahramanların dile getirdiklerini Aliye Hanım’ın görüşleri gibi aktaramayız, şunu söyleyebiliriz yalnızca; muhafaza etmek istiyor Aliye Hanım. Kendince iyi bulduğu her şeyi muhafaza etmek istiyor. Romanın adı, Enin, yani bir tür ah çekiş bir inleme. Çaresizliği, gelenin acımasızlığını, baş edilmezliğini gördüğünü mü anlatır bilmem.
Görüyor. Ta’addüd-i Zevcad’a sert bir şekilde karşı çıkan Aliye Hanım, Paşa dedesi Ahmet Cevdet Paşa’nın “iyi belle ve hıfzet” uyarısını dikkate alıyor. Ondan fikrinde inat etmeyi öğreniyor. Paşa dedesi, sarık çıkarmak zorunda olduğu için devlet dairesinden vazgeçişini ikinci defa anlatmıştır Aliye’ye. (Age.sf.80) İkinci defa, ilkinde Aliye babasının bir hikayesi gibi dinlemiştir çünkü. Şimdi ise bir derstir: Fikrinde inat edeceksin.
O fikirler artık muhafaza etmek üzerine kuruludur. Neyi muhafaza edeceğiz? Elimizde ne varsa onu. Saltanat’ı Hilafeti, Kadının evin içindeki kutsal yerini, dini, diyaneti, şeriatı.
Geçmişle gelecek arasında
Oraya gelmeden Aliyle Hanım’ın kişisel dramına de kısaca yer vermek gerekir. Aliye Hanım, kardeşi Emine Semiye’yi affedemiyor. İttihatçıların yalanlarına kanmış olan kardeşini, Babası için “Namını tebcil ile yada mecbur olduğumuz pederimiz merhumun, mazinin siyahlıklarında gömülmüş bazı dikenli harekatı ki ara sıra hayretperveranın inzar-ı itirazına baktıkça…” diye yazan kardeşine kızamıyor bile, üzülüyor. Nasıl da geçip gidiyor her şey. Ya hocasıyla evlenmek isteyen kızı Ayşe’nin sözleri, “Siz ki vakt-i zamanında her şeyi değiştiren olmamış mıydınız? İlk kadın muharrire olarak yıktıklarınızı ve yaptıklarınızı bir arada düşünürsek.” Fatma Barbarosoğlu’nun romanında böyle konuşuyor Ayşe. Hayır, artık yıkmak yok. Korumak var. Artık öteki kızları Nimet ile İsmet evde özel hocadan ders almayacaklar. Ama zamanın hızı gittikçe ivme kazanıyor. İsmet yuvadan uçuyor. Nereye? Hiç kimse bilmiyor. Sonra bir gün artık biliyor. Marok’ta Fas’tadır İsmet ve rahibe olmuştur. İsmet hiç dönmüyor ve bir daha annesi onun yüzünü görmüyor.
Ama Aliye’nin dramı yalnızca ailesinden değil, büyük aileden Osmanlı’dan da kaynaklanıyor. Fatma Aliye her gün biraz daha güç yitiren Osmanlı’nın durumuna üzülüyor, kurtulsun Osmanlı diye gayret ediyor.
Sonra artık Aliye’nin itiraz çağı başlıyor. Saltanatın ortadan kalkışına hayıflanıyor. Yine Fatma Barbarasoğlu’na başvuralım: “Tekrar okudu gazeteyi, tekrar. Tekrar. ‘Saltanat kaldırıldı.’ Daha üç yıl önce Eylül 1919’da Sivas’taki hareketin gayesi; saltanatı hilafeti ülkenin bütünlüğünü yabancı taarruzlarına karşı müdafaa etmek olarak ilan edilmemiş miydi?” Üzülüyor, kızıyor, Saltanatın kaldırılmış olmasına ama, Halife’nin, Mecit efendinin güçsüz kuvvetsiz bırakılmasına dayanamıyor. Halife vazife başındayken Türkçe dua edecek diye duyuyor, daha fazla kızıyor bu defa, O Ümmet-i Muhammed’in halifesi değil mi Türklerin halifesi mi olacak yalnızca? Onun millet anlayışı da yine Osmanlı’nın muhafaza edilmesi fikriyle İslam’ın telifidir. “Biz artık bir Millet olduk” fikri ne kadar yabancı ona, “Biz zaten İbrahim milletinden değil miyiz?” Daha sonra Anayasadan “Türkiye’nin dini din-i İslamdır” hükmümün çıkartılmasına da çok kızacaktır. Artık hiçbir şeyi anlamıyor. Anlamak istemiyor.
Cumhuriyet'in itirazları var
Devirler gelip geçiyor. Zaman hızlı bir nehir gibi akıyor. Fatma Aliye Hanım kızı İsmet’i göremeden göçüp gidiyor. Fotoğrafı kalıyor geriye. Tesettürsüz tek fotoğrafı. Oysa o İslama uygun ve ifrata kaçmayan bir tesettürün savunucusudur. Ama Türkiye’de işler değişmiştir. Türkiye’de artık ne nasıl kullanılabilir diye bakılıyor. Ne işe yarar Fatma Aliye O seyredilmekten hoşlanmayan adı feministe çıkmış muhafazakar hanımefendiyi neden paranın, 50 liranın üstüne koydular ki, hem de bir yüzünde Atatürk’ün bulunduğu paranın üstüne. Yaşıyor olsaydı hiç hoşlanmayacaktı bu işten. Ama o yaşamıyor. Hiç kimse de ona sormuyor. Onu anlayanlar ve onun gibi olmak isteyenler itiraz edecekler ama edemiyorlar. Muktedir olmak için ne yapmak lazımsa yapılacak fikri ağır basıyor. Fatma Aliye Hanım’ın hayat hikayesi kısa kesiliyor. Ön kısma onun çağına göre “ileri” fikirler ileri sürdüğü dönem konuyor. Türkiye’nin aydınlarına o dönem sunuluyor. ‘Feminist ve ilk Türk kadın romancı’ diye anlatılıyor. Hiç küçümsemeyelim. İlk değil, ama Enîn romanıyla Türk edebiyat tarihinde bir yeri var. Ta’addüd-i Zevcad’tan başka bir feminizmine rastlanmıyor. Hayatı ağır ve hüzünlü. Cumhuriyeti hiç anlamıyor, istemiyor onu, Cumhuriyet’e küskün. Onun en temel ilkelerine itirazı var.
Ama Cumhuriyetin parasında da fotoğrafı var şimdi. Olsun. Olsun da bu çağının iyi eğitilmiş, kadınlar için birazcık da olsa düşünen ve sonra duran muhafazakar hanımefendisini gerçek kimliğiyle anmanın önüne yeni bir set çekilmedi mi şimdi.
O fotoğraf Fatma Aliye mi gerçekten. Benziyor mu?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza