Sanal Değerler

11 Aralık 2008 Perşembe

Idstein kar altındaydı. Sonra yağmur yağdı, eriyip gidiverdi güzelim kar. Hava iyice karardı. İnsanın üstüne üstüne gelen, sanki hiç açılmayacakmış gibi görünen alacakaranlığın yarattığı sıkıntıyla baktım pencereden. Gün ortasındayız da güneş nerede?

Çek git diyor içimden bir ses. Çek git şu karanlık ülkeden. Üç beş gün için bile tahammülüm kalmamış benim bu ülkeye, bu karanlığa, bu sıkıntıya. İbrahim Mutluyla oradan oraya koşuyoruz. Halledilecek işler arasında Frankfurt- Römerde yakalandığımız anlamsız Weihnachts kalabalığını aşıp geçmekte zorlanıyoruz. Bir saattir bizi bekleyen Osman neredeyse çekip gidecek. Schirn Cafe sanki bir sığınak.

Yok yok, gitmeli bir an önce.

***

Uçağın tekerleri alana değer değmez, sıkıntılı, dertli, kanlı, kurbanlı ülkeye geri döndüğümü biliyorum da, artık içimi bir sevinç kaplıyor. Oysa hava burada da kapalı. Burada da yağmur yağıyor. Burada da gazetelerin köşelerini tutmuş neoliberal tayfa, akıl dağıtmakla meşgul.

Almanyada da köşe yazarlarını okudum, hemen hepsi kriz konusunda hükümete akıl veriyorlardı. Bir fark vardı yine de. Oradaki neoliberallerin pragmatik devlet politikasıyla tartışmaları ince çizgilerin içinde gidip geliyor. Tartışmaların esasını şu göz göre göre gelen krize rağmen neoliberal düzenin nasıl ayakta tutulabileceği oluşturuyor.

Bizdeki durum farklıdır. Bizimkilerin derdi, kapitalizm değil, o elde bir zaten. Onlar Türkiyenin emperyalizme, yeni dünya düzenine uygunluğuna, yeni dünyadaki konumuna odaklanıyorlar. Din meselesinin, etnik sorunların, hiç anlamadıkları demokrasi sorununun bunların baş meselesi olmasının anlamı başkadır.

Ben Almanyada sıkıntı içinde gezinirken, arkadaşlar anlattılar, şimdi artık yerini gençlere terk etmiş olan eski Türkiye Komünist Partisinin eski lideri de Almanyadaymış. Konferanslar veriyor, Türkiyenin bir devrim yaşadığını iddia ediyormuş. Devrimin lideri de Başbakan Erdoğandır herhalde! Sözü uzatmayayım, yazıyı sıkmayayım, hâlâ Marksist, sosyalist olduğunda da ısrarlıymış bu arkadaş. Düşündüm de işin içinden çıkamadım. Bir dostum, Başka türlü katıldığı o yeni safların işine yaramaz ki dedi de rahatladım.

***

Bizdeki tartışmalar Almanyadan ya da diğer gelişmiş kapitalist ülkelerdekinden farklıdır dedim, ne demek istediğimi daha açık yazayım. Oradaki adap bizde yoktur demek istiyorum bir, kapitalizme kendini adamış yazıcıların, iktisatçıların, entelektüellerin kendilerini solcu olarak tanıtmak gayreti yoktur iki. Bir de altını çizmeli, üstüne basa basa söylemeli, döneklik pek makbul değil Batıda, rağbet görmüyor.

Oralarda liberal çevrelerin görüşleri, sınıflar çatışmasının artık tarih olduğusavına dayanan ideolojik iddiadan güç alıyor. İşçi sınıfının artık ortadan kalktığı, ya da bir başka deyişle yaygınlaştığı, halkın çoğunluğu haline geldiği ve bir sınıf bilinci arayışının ortadan silindiği tezi üzerine bina ediyorlar görüşlerini. Bu tezin savunucularından Habermasın, Almanların bu nesli tükenmiş filozofunun söyledikleri, politika sahnesinde taraftar buluyor. Bu arada değerli düşünürlerimizden Taner Timurun Haberması Okumak çalışmasını da (Yordam Yayınları) konuyla ilgilenenlere salık veriyorum.

***

Kısacası Batıda dönekliğin de bir raconu var. Hiç değilse, düşünen birileri var da, onların fikirleri üzerinden, sermayeye yamanmadan Ne oluyor bu dünyaya sorusuna yanıt arayabiliyorlar. Bu türden tartışmaların sınıfa, insana, yurda, dünyaya hizmeti sürdürenlere büyük yarar sağlaması, kendilerini ve düşüncelerini geliştirmeleri, yeni sorulara yeni yanıtlar arayıp bulmaları da bu işin artısı.

Bizimkilerin benzerlerine rastlamadım oralarda, entelektüellerin değerlerini belirleyen bir piyasa da yok doğrusunu isterseniz.

Oysa bizimkilerin değeri, dolar gibi, euro gibi bir iniyor, bir çıkıyor.

Ama biz onların değerlerinin tıpkı borsa gibi sanal olduğunu zaten bilmiyor muyuz?

e-posta: [email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları