Vatan Haininin Vatanı

15 Ocak 2009 Perşembe

Biliyorsunuz son zamanlarda devletle ilgili teorilerde yeni tanımlamalar güncellik, geçerlilik kazanmıştır. Tarih kadar eski gerçeklerin son zamanlarda teorileştirilmesinin nedeni, komünizmin alt edilmesi, komünistlerin önemsizleşmesiyle yakından bağlıdır.

Eskiden derin devlet diyeni döverlerdi.

Şimdi işler değişti. Peki, nasıl değişti?

Komünizm devreden çıkarılınca, ona karşı kurulmuş derini de ayak bağı olmasın diye tasfiye etmek gerekti. Ee, kolay mı? Adamı yıllarca besleyip büyütmüşsün; kullanmış, kullandırmışsın; içerde aydının, gazetecinin, sendikacının üstüne, dışarıda akıl almaz işlere salmışsın, kolay değil tabii.

Yine de tasfiye şart. Zaman öyle gerektiriyor.

Ama senin aklında başka bir soru, tilkinin kuyruğu gibi dolanıyor: Yeri neyle doldurulacak? Bu kullanılmış malzemeyi tasfiye edip bir başka mecrada, bir başka derin gerekmez mi? Gerekir. Derinsiz devlet mi olurmuş!

Hem şu tasfiye işi başkalarının da tasfiyesine yarasa fena mı olur?

***

Bu arada yapılacak başka işler var.

Zorbalığı daim kılmanın, hasmı, muhalifi tasfiye edebilmenin yolu sıkı demokrat görünmektir. Ama sen bunun ustası değil misin zaten, takıyye mektebini başarıyla bitirip master diplomanı oradan almadın mı?

Birinci koşul, soldan çark liberalleri iyi kullanacaksın. İkinci koşul, mademki komünistler artık en azından şimdilik tehlike değil, onların bayraklarını ellerinden alıver gitsin. Yıllar önce seninkilerin vatandan kovdukları Nâzım’a Türk vatandaşlığını geri ver, olsun bitsin.

***

Ama bilmediğin bir şey var senin.

Şairler tekin değildirler. Hele Nâzım hiç tekin değildir. O dokunanı yakıyor. Onu yazdıklarından, yaşadıklarından, eyleminden, hayatından soyutlayıp yeniden vatandaş yapmaya kalkınca, hiç kimsenin soru sormasına gerek yok, soruları Nâzım kendisi yıllar öncesinden soruyor:

Hangi vatanın vatandaşlığını verdin bana sen? Şu çiftliğiniz olan vatanın vatandaşlığını mı? Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindeki vatanın vatandaşlığını mı? Şose boylarında açlıktan geberilen vatanın vatandaşlığını mı? Fabrikalarınızda işçilerin al kanının içildiği vatanın vatandaşlığı mı? Mızraklı ilmihalli, polis coplu vatanın vatandaşlığı mı? Amerikan üsleri, Amerikan bombası dolu olan vatanın vatandaşlığı mı? Kokmuş karanlığınızdan bir türlü kurtulamadığımız vatanın vatandaşlığı mı?

Böyle bir vatanın vatandaşlığını istediğimi kim söyledi size? Benim nasıl bir vatanın çocuğu olduğumu şiirlerimi okuyarak, ama sahte gözyaşlarıyla değil, adam gibi okuyarak anlayacaksınız. O zaman anlayacaksınız ki, o sizin vatanınızla bir ilgim yok benim, vatan hainliğine devam ediyorum ben hâlâ.

***

Gerçekler böyledir.

Hem bir şey söyleyeyim mi size, şimdi kimi gazetelerin yazdığı gibi Nâzım’a “itibarı iade” edilemez. Onun itibarı daha siz onu zindana tıktığınızda, insanlar şiirlerini elde ele dolaştırıp yasaklarınızı çiğnediklerinde, sizin hayal bile edemeyeceğiniz kadar yüksekti. Afrika’dan Çin’e, Amerika’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya, hiç bilmezsiniz ne kadar yüksekti onun itibarı. Neyi iade edeceksiniz ki siz ona?

Biz hep bilirdik, şimdi herkes biliyor; artık her devlette birden fazla devlet var. Öyleyse birden fazla da vatan vardır. Nâzım kendi vatanının vatandaşlığını hiçbir zaman yitirmedi. Siz şimdi, derin operasyonlarınızı rahatça yapabilmek, kendi derinlerinizi örtmek için onu kullanmak, bir derinden bir derine geçerken kendinize yontmak istiyorsunuz.

Ama o kadar imkânsız ki bu.

e-posta: [email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları