Hüseyin Baş

Sayıların Ağırlığı ya da Aşırı Nüfus Kaygısı Üzerine...

20 Haziran 2011 Pazartesi
\n

Ülkemizin özellikle de dokuz yıllık AKP iktidarı döneminde ciddi bir nüfus politikasına sahip bulunduğunu söylemek zor. Bu önemli sorun, çoğunca üç çocuk”, “beş çocuk isteriz türünde düzeysiz yaklaşımlarla idare edilmeye çalışılmıştır. Oysa sorun salt ülkemizi değil, gezegenin tümünü yaşamsal önemde ilgilendirmektedir. Tarih boyunca olduğu gibi şu sıralarda da bilim insanları gezegenin bugünkü ve yakın gelecekteki nüfusunun kaygı verici olup olmadığını tartışıyorlar.

\n

Aylık Le Monde Diplomatique gazetesinin Haziran 2011 sayısı, sözü edilen çok yönlü nüfus sorununu irdeliyor. Aşağıda yerimiz elverdiğince bu geniş incelemeyi okurlarımıza özetle aktarmak istiyoruz. Sözü edilen inceleme, aslında, tarihçi Georges Minoisnin son eseri Sayıların Ağırlığı, Aşırı Nüfusun Tarihsel Kaygısıkitabından özetlenmiş.

\n

Aşırı nüfusun hayaleti çevrenin hızla kirlenmesinin ardından dünyanın besin stoklarının erimesiyle 2008de bir kez daha gündeme gelmiştir. Bu bağlamda bazı rakamlara şöylece bir göz atmak pek iç açıcı olmasa da yukarıda sözü edilen aşırı nüfus kaygısı hakkında ipuçları vermektedir: Dünyada, Tanrının her günü 218 bin yeni ağızdevreye girmektedir. Bu yılda 80 milyon ek nüfus artışını ifade etmektedir ve toplamda yılda tüketici sayısını 7 milyara çıkarmaktadır. Gerçek şu ki nüfus artışları gezegenin gıda kaynaklarını en ağır şekliyle etkilemektedir. Ne ki insanlık aşırı nüfus ve onun yarattığı sorunlarla salt 21. yüzyılda karşı karşıya gelmemiştir. Milattan dört asır önce nüfusunun 200 milyon olduğu dönemlerde Platon ve Aristo devletlere doğum kontrolü yapılmasını öneriyorlardı. Kutsal kitapların çoğalın buyruğundan bu yana nüfus artışı taraftarlarıyla, doğumların denetlenmesini isteyenlerin karşı karşıya geldikleri görülmektedir. Birinciler nüfus artışının bir kuruntudan ibaret olduğu savunurken, ikinciler aşırı nüfus artışının sonuçları hakkında uyarıda bulunma yolunu seçmişlerdi. Uzun yıllar konuyla ilgili istatistiklerin zerresi yoktu. Elde güvenilir rakamlar olmayınca da tartışmalar felsefi, dinsel ya da politik çerçevede yapılmak zorundaydı.

\n

Otaçağda savaşlar, veba salgınları aşırı çocuk ölümleri nüfus artışını akla bile getirmiyordu. Zira ölüm her an hazır ve nâzırdı. Ne var ki, ne denli şaşırtıcı olsa da söz konusu dönemlerde de göreli olarak kimi aşırı nüfus patlamaları hiç olmuyor da değildi. Nüfusun beslenme zorluklarıyla karşı karşıya geldiği dönemlerde din mensupları bile konuyla ilgili katı tutumlarında bazı tavizler bile veriyorlardı. İffet ve ahlak ya da bakireliğin üstünlüğü zamanın tarşımaları arasında yer alıyordu. Bir tür nüfus planlaması olarak aslında yasak sayılan istimna bile hoş görülüyordu.

\n

Kırk bin yıl önce gezegenin nüfusunun 500 binin altında seyrettiği dönemlerde nüfus artışından söz edildiği yoktu. Aşırı nüfus kaygısı kullanılabilir besin kaynaklarına göre değişken bir geometriye bağlı görünüyordu. Platon Cumhuriyet ve Yasaları eserinde nüfusun besin kaynaklarına bağlı olduğu görüşünü öne sürüyordu. Aristo konuyla ilgili görüşleriniPolitikasındaBir kentin büyüklüğünün nüfusunun çok olmasından kaynaklanmadığına işaret ediyordu. Çok sayıda nüfusun düzene uyum sağlaması zordur. Bu ise suçları arttırır diyordu.

\n

18. yüzyılın ve 19. yüzyılın kavşağında ortaya çıkan Thomas Robert Malthusun eseri demografik kuramlar tarihinin önemli bir evresini oluşturmaktadır. Ekonomist İngiliz papazı, nüfusun çok daha hızlı ve çabuk artmasına (geometrik dizi) karşılık gıdaların aynı hızda artmadığı (aritmetik dizi) görüşündedir. Bu da kaçınılmaz biçimde büyük açlıklara neden olmaktadır. Durum öylece bırakıldığında ise sonuçları ağır ve acılı olacak ve doğa nüfus fazlasını ya ortadan kaldırmanın yolunu bulacak ya da doğum denetlenecek aynı zamanda da yoksullara yardımların kaldırılmasıyla nüfus artışları kontrol altına alınarak nüfus konusunda sorumlu ve hesaplı davranılması sağlanacaktır. Bu konuda sorumlu davranış ise çocukları doyuracak ve eğitimlerini sağlayacak imkânlara sahip olmadan evlenmekten uzak durmakla gerçekleşebilecektir. Malthusa göre yoksulluğun hızla artması insanlık için risktir, dolayısıyla da önünün kesilmesi gerekmektedir.

\n

Pierre-Joseph Proudhona göre ise aşırı nüfus sorunu diye bir sorun yoktur. Yoksulluk yaygınlaşıyorsa bunun nedeni haksız bir biçimde kimilerinin baskı altında tutulmasını sağlayan mülkiyet sistemidir. Marx, demografi sorunlarıyla fazla ilgilenmemiş olsa da Malthusu işçi sınıfının düşmanı olarak görüyor, onu bilime karşı utanmasız bir muhbir olarak insan soyuna karşı çıkmakla suçluyordu. Marxa göre Malthusun nüfus yasası soyutlamadan ibarettir. Aslolan insanların sayısı değil, zenginliklerin dağılımıdır.

\n

İnsanlık 1960larda 3 milyar, 2000de 6.1 milyar nüfusa sahipti. Yapılan hesaplara bakılırsa dünyanın nüfusu 2050de 9 milyar, 2150de 10 milyara ulaşacak. Bu ise doğum kontrolunü gerekli kılmaktadır. Bütün bu gerçeklere karşın doğumları teşvik edenler milyonlarca insanı açlığa mahkûm ettiklerinin acaba farkında mıdırlar? \t

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları