Mithat Melen

Masa Sandalye

01 Ağustos 2011 Pazartesi

Beyoğlu’ndaki masa ve sandalyeler toplandığından beri İstanbul’daki turistlerle Avro bölgesi vatandaşları şöyle bir rahatça oturup ‘Ne olacak şu Avro’nun hali’ diye kafa çekemiyorlardır.

Aslında pek haklı da sayılmazlar. Avro’nun değeri TL karşısında arttıkça yedikleri içtikleri nerede ise bedavaya geldiği için daha rahat demlenebilirler.

Bu yıl dikkat ederseniz Avrupalı turist artık eski yıllara göre daha az. Sebebi ise Avrupa’daki ekonomik ve finansal sorunlar. Buna karşılık ise Arap turist daha çok gelmeye başlamış. Doların TL karşısında değer kazanmasının bunda mutlaka payı var. Bazı uzmanlar ise başta Yunanistan olmak üzere, Avro bölgesindeki kamu borçları turistleri pek ilgilendirmiyor diyorlar. Ancak işsizlik konusunda tüm Avrupa’nın dertli olduğu açık.

ABD ve Avrupa gibi ekonomik ve finansal sıkıntılar içinde olan ülkelerin paralarının son günlerde değerlerinin artması inanılmaz gibi görünüyor. Başka bir açıdan baktığınızda, TL’nin değer kaybetmesi anlamına geliyor, bu da pratik anlamda Türkiye altı ay içerisinde yüzde 30’lara yakın devalüasyon yaptı demek oluyor..

Parasal politikalar uyguladığınız zaman elinizde çok fazla silah yok. Faiz ve döviz kuru dışında kolayca kullanabileceğiniz bir kozunuz bulunmuyor... Bu iki değer öylesine oynak ki ancak birini tutup ötekini bırakabiliyorsunuz. Şimdi faizleri tutuyoruz, döviz kuru uçuyor. Faiz silahını çeksek tüketim, yatırım, üretim azalır, büyüme düşer... Döviz kuru yükseldikçe, ithalat düşüyor. Cari açık azalıyor. Biraz frene basıyorsunuz. Frene basmak ithalatı azalttığı için vergi gelirlerini de etkiliyor. Vergi gelirlerimizin çoğunu başta ithalat olmak üzere vasıtalı vergiler yoluyla topladığımız için vergiler azalınca bütçe açıkları artabilir ve iç borçlanma gereksinimi çoğalır... Döviz kuru nedeniyle akaryakıt fiyatlarının yükselmesi ise enflasyonist etkide bulunabilir. Ayrıca tüketimin düşmesi piyasaları zorlar.

Türkiye Merkez Bankası’ndan çok şey bekliyoruz. Biraz da onu dolduruşa getirmişiz sırtını sıvazlayıp sen özerksin filan diye. Piyasanın önüne atıyoruz. Çevremizde bu kadar sıkıntı varken TC Merkez Bankası’nın öyle tek başına hükümet desteği olmadan işleri pürüzsüz yürütmesi zor. Belki, Merkez Bankası Başkanı’nın sık sık kamu ve özel sektörü uyarmasının nedeni de bu. “Açık döviz pozisyonu ile yakalanmayın!”

Seçim önceleri muslukları açmak ile seçimden sonra kısmaya başlamak, dünyada hepimizin çok iyi bildiği ve çok denenmiş politikalar. Ancak bilinmesi gereken, piyasaların paydaşlarının, sorunlar paylarını azaltır ve değiştirirseniz sorunlarınızın büyüyeceğidir.

Örnek verirsek Avro 3 TL’ye yükselirse Avrupa otomobillerine talep azalır mı veya benzinin litresi 4.5 TL’ye çıkarsa İstanbul trafiği rahatlar mı? Böyle soruların cevapları zaten sorunun içinde var. Hükümet ve Merkez Bankası o zaman ne yapmamış da bu fiyatlar böyle olmuş, diye sorarsınız.

Şimdi hükümetin ekim ayında TBMM’ye bir ekonomi planı ile gelmesi ve muhalefetin de yardımını istemesi lazım. Ekonomiyi çok soğutmadan, paydaşları çok rahatsız etmeden bölgemiz ve çevremizdeki gelişmeleri de dikkate alarak yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Belki de anayasadan önce bu işle uğraşmak gerekiyor.

Siyasiler arada politik sözler söylerler. Böyle söylemleri de gerekir. “Teğet geçti geçiyor, biz iyiyiz büyüğüz” gibi. Aslında bunlar piyasanın ve çevrenin morali açısından da önemlidir. Paniğe gerek yok, işinize bakın demektir bu. Hükümetin moral verici son sözlerinden sonra Türkiye’de ekonominin paydaşlarının kolları sıvamasının zamanı geldi geçiyor bile.

Bence Beyoğlu’ndaki masa ve sandalyeler ekonominin gidişatını iyi görenler için toplatılmış. Fazla yeise kapılıp şişenin dibini görmesinler diye. Sonra başa iş filan çıkarırlar neme lazım.

Avrupalı ve Avro bölgesinden dostlarımız ise Avro’yu bırakıp TL için içebilirler. Eğer zam gelmemişse her kadehleri 6 ay öncesine göre yüzde 30 ucuz.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İktisatçı Kuşak 27 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları