Üç Turlu Seçim!

03 Temmuz 2014 Perşembe

Üç adayın yarışacağı Cumhurbaşkanlığı seçimleri aslında fiilen iki değil, üç turlu yapılıyor.
Cumhurbaşkanlığına aday olabilme koşulları yüzde 10 seçim barajına benzer bir sonuç ortaya çıkarıyor. 2007 yılında 11. Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te seçimi sırasında kriz çıkması nedeniyle AKP’nin apar topar gündeme getirdiği “o halde halk seçsin” değişikliği, enine boyuna düşünülmüş bir adım değildi. Mevcut anayasa çerçevesinde halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanının hangi yetkileri nasıl kullanacağı, seçim meydanlarında hangi yetki ve sorumlulukla hangi vaatlerde bulunabileceği tartışmalı.
Aday olabilme koşulları öncelikle “parlamento barajını” aşmayı gerektiriyor. Örneğin, parlamento dışındaki partilerin de belli bir oy oranına ulaşma ya da seçimlere katılma sıklığı dikkate alınarak aday gösterme hakkında sahip olması gerekir. Bu olmadığı için kendisini mevcut adaylara yakın bulmayan pek çok kişi kendi içinde birinci tur seçimini yapmış olarak sandığa gidecek. Daha ilk oylamada sanki ikinci turmuş gibi tercih yapacak. 10 Ağustos’ta geçerli oyların yüzde 50’sine ulaşan aday olmazsa 24 Ağustos’ta yeniden sandığa gidilecek.
Seçimin başında böyle bir temsil sorunu yaşandı. Bu koşullarda devamının nasıl olacağını öngörmek zor değil.

***

Önce Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, ardından Selahattin Demirtaş, önceki gün de Recep Tayyip Erdoğan 12. Cumhurbaşkanlığı’na aday olduklarını açıkladılar.
Erdoğan, Başbakanlık koltuğunu bırakmayarak yarışa dopingli katılmış oluyor. Etik olan, tıpkı bakanları Fatma Şahin ile Sadullah Ergin’in Gaziantep ve Hatay Belediye başkanlıklarına aday olduklarında bakanlıktan istifa etmesi gibi kendisinin hükümet başkanlığı koltuğundan ayrılması.
Erdoğan’ın adaylığını açıklama biçimi tam bir “algı yönetimi” idi. Herkese kazandığını kabul ettirmek, gözleri seçime değil seçim sonrasına çevirmek hedeflenmişti.
Herkesin cumhurbaşkanı olacağını iddia eden Başbakan’ın adaylığını açıklarken dahi ayrımcılık yapması, bazı yayın organlarının binlerce kişinin girdiği salona girmesini yasaklaması algı dışı bırakılmıştı.
Erdoğan’ın logosu iki gündür ayrı bir tartışma konusu. AKP’nin tam resmi yayın organları bile logonun Obama’nın 2008’deki kampanyada kullandığı logoya benzediğini yazdılar. Logo, güneşin doğuşunu ve Erdoğan’ın yolunu temsil ediyormuş.
Doğrusunu isterseniz ben önyargısız olarak logoya baktım, şunu gördüm:
Tünele giren zikzaklı bir yol...
Tünelin içi aydınlık gibi görünüyor ama ışık mı yoksa karşı yönden gelen bir araç mı belli değil...
Erdoğan konuşmasını Fatiha ile bitirdi. Acaba neyin ruhuna Fatiha?
En iyisi soruyu çengelli bırakıp herkesi düşünmeye çağırmak!

***

Demirtaş, “tüm Türkiye’nin adayı” iddiasıyla yarışa katılıyor.
Mevcut tablo içinde Demirtaş, Batı’dan yüzde 2-3 oy alabilir. Bu da partisini yüzde 10’a yakın bir konuma getirebilir.
Bu durum HDP’nin “Türkiye’nin partisi” olması için yeterli mi?
Bizce değil...
İmralı-Ankara hattında başka hesaplar olduğu algısı, Demirtaş’ı zorlayan başlıca etken olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçimi Demirtaş ve partisi için önemli bir sınav. HDP, CHP’nin solundaki partilerin kendi politikalarının ardında durması için olağanüstü zorluyor. Kulislerde bu zorlamanın belli ölçülerde baskıya da dönüştüğü konuşuluyor. Türkiye partisi olmanın yolu böyle bir zorlamadan geçmez.
Üç turlu Çankaya seçimi sadece devletin zirvesini değil, siyasetin tüm katlarını da masaya yatıracak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

31 Mart başlangıcı! 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları