2023’ün en önemli seçimi

07 Mayıs 2023 Pazar

Hindistan’a gittiğimde en etkilendiğim şeylerden biri Hint bağımsızlık mücadelesi kahramanı Nehru’nun hapisteyken yazdığı Dünya Tarihi kitabını keşfetmek olmuştu.

Bağımsızlık yıllarının akabinde ülkesinin ilk başbakanına dönüşen tarihi kahraman, kitabının üç bölümünü ayırdığı Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan ne kerte büyük ilham aldığını anlatıyor, Atatürk’ün imkânsızlıklar karşısında gösterdiği direnişten hayranlıkla bahsediyordu. 

Mustafa Kemal İzmir de Yunanları denize döktüğünde biz Lucknow Hapishanesi’ndeydik” diyordu: “Türklerin zaferini hücremizde elimize geçirdiğimiz ıvır zıvırla kutlamaya çalıştık, gece ışıklarımızı açık bıraktık!”

Türkiye kendine “Aman da başkalarına örnek olayım, yol açayım, dünya arkamdan gelsin!” şeklinde bir misyon biçmese de zengin tarihi, jeopolitiği ve bu nedenlerle antenleri gelişmiş halkı ile kendiliğinden “kelebek etkisi” yaratan, uzaklara güçlü mesajlar yollayan, yollayabilen bir ülke. 

Öncelikle bunu görelim. 

Önümüzdeki “seçimli otokrasi” sınavında şimdi Türk seçmenler “Otokrasiye dur!” komutu verip bundan sonra “Biz yolumuza demokrasi ile devam etmek istiyoruz!” derlerse... Dünyanın 50’yi aşkın diğer “seçimli otokrasileri”ne gene tarihi bir mesaj göndermiş olacak.

“Seçimli otokrasi” özünde oksimoron bir kavram. 

Çünkü seçim özgür irade gerektiren bir tercih ifade ediyor. 

Otokrasi ise yurttaşların özgür iradesinin “yok hükmünde” sayıldığı mutlakiyetçilik anlamına geliyor. 

“Seçimli otokrasi” acayip, ucube bir jargon. Ama işte demokrasilerin henüz tümüyle yerle bir edilemediği, arada bir yurttaşların önüne göstermelik de olsa sandıkların getirildiği, sonuçların önden bilindiği/tahmin edildiği rejimler için kullanılıyor. 

Hukukun üstünlüğünün, güçler ayrılığının, medya ve ifade özgürlüklerinin olmadığı, sivil toplumun bezdirildiği, siyasi rakiplerin baskılandığı, korku ikliminin, toksik kutuplaşmaların hüküm sürdüğü bu ülkelerde yapılan seçimlere bu özelliklerinden ötürü “pseudo-elections/sözde seçimler” (bknz. Moises Naim) deniyor. 

Economist işte bu nedenlerle, uluslararası düşünce kuruluşları tarafından bir “seçimli otokrasi” olarak tanımlanan Türkiye de bu defa evdeki hesabın çarşıya uymayacağını, sandıktan “otokrat” yerine -seçimli otokrasilere hiç uymayan bir sürprizle!- “alçak gönüllü”  Kılıçdaroğlu’nun çıkabileceğini söylüyor. 

Bu, dünya çapında “kartları değiştirebilecek/game changer” bir potansiyel. 

“2023’ün en önemli seçimleri” başlığını dergi bu nedenle kapağa taşıyor. Ve bu yüzden “Kılıçdaroğlu kazanırsa bu Türkiye, Avrupa ve küresel düzeydeki demokrasi mücadelesi için çok büyük bir tarihi an olacak” diyor. 

Millet İttifakı adayının yaratacağı kelebek etkisini savunuyor ve bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun arkasında duruyor.  

TARİH YAZAN KAPAKLAR

Vay sen misin?

Yandaşlar dergiyi derhal “algı yapmak”, “operasyon çekmek”le suçladılar ve art arda en klişe etiketleri sıraladılar: Küstah kapak, skandal ifadeler, Batı basının kirli yüzü, Batı medyasından alçak saldırı, tetikçilik, millet iradesine saldırı vs. vs...

RTE de hiç vakit geçirmeden devreye girdi ve Economist’i “küresel güçlerin operasyon aygıtı” diye tanımladı. 

Tıpkı yakın dostu olan Berlusconi’nin vaktiyle yapmış olduğu gibi. 

Zamanında o da aynı dergiyi bu kez “sol güçlerin komplo aracı” olmakla suçlamış ve Çizme’de “Aaa haberimiz olmadı. Economist komünist olmuş!” diye tefe konulmuştu.

İtalyan liderin dünya üzerindeki en kurulu düzen yayın organını bir günde çıkıp “komünist” ilan etmesinin nedeni, Londra merkezli derginin 2000’ler başında gene keza bir genel seçim arifesinde “Silvio Berlusconi İtalya’yı yönetmemelidir!” kapağıyla çıkmasıydı. 

Economist bu kapağın altına üstüne üstlük “Kendisine saygılı hiçbir demokraside bu profildeki bir şahıs başbakanlığa talip olamaz! Olmamalıdır!” yorumunu da ilave etmişti.

2000’ler popülizmlerinin ve de post-gerçek düzeninin mucidi, öncüsü sayılan Berlusconi’nin henüz dün “sol komploculukla” itham ettiği dergiyi bugün RTE “küresel güçlerin aygıtı” olmakla suçluyor. 

Dergi oysa ki aynı dergi. 

Economist’in meramı o gün olduğu gibi bugün de konuşulmak, dünyanın dört bir yanında daha çok kopya satmak ve ikonik kapaklarıyla gündemde olmak. Mümkünse bu meyanda tarihe iz bırakmak. 

Kariyerini skandallar çukurunda tamamlayan Berlusconi’yi konu alan “Why Silvio Berlusconi is unfit to lead Italy?” kapağı nasıl 2001’den bu yana hatırlanıyor ve hâlâ tartışılıyorsa, derginin bu haftaki “The Most Important Election of 2023” kapağı da böyle işte yıllar boyu hatırlanacak. 

Kılıçdaroğlu tabii sandıktan zaferle çıkarsa!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları