Olaylar Ve Görüşler

Çocuklarımızın soframızdaki yeri

11 Eylül 2019 Çarşamba

Nâzım Hikmet, o ünlü destanında kadınlarımızı anlatırken unutulmaz bir benzetme yapar, akıldan çıkmayacak bir tanı koyar, yanılmaz bir ölçüyü bize sunar. Kadınlarımızın durumunu iki küçük dizeyle gözler önüne serer:
“Soframızdaki yeri/Öküzümüzden sonra gelen” der. Bu ölçü her şey için geçerlidir. Ustamızdan ödünç alarak bu ölçüyü, yazımın başlığına taşıdım. Çocuklarımıza nasıl baktığımızı göstermek istedim.
Dalımızda tomurcuk/ Geleceğimiz çocuk
“Çocuk Kalbi” (1886), adlı kitabı ne zaman ansam, durur düşünürüm. Çocuk kalbi, dünyadaki en duyarlı nesnelerin başında gelir. Çocuk kalbi kırılmaya gelmez; kırılırsa, örselenirse bir daha düzelmez. Kendisine yapılanları, yaşadıklarını kesinlikle unutmaz. İlkokul üçüncü sınıf öğrencisinin günlüklerinden oluşan kitap, içten gelen, gerçek sesi yansıtır. “Çocuk Kalbi” kitabının en çok okunanlar listesinde olmasının da nedeni burada saklıdır.
Okşanması, sevilmesi gereken çocuklara bazılarımız durup dururken en aşağılayıcı sözlerle sesleniyor:
“Bacaksız!”, “Çocuk olma!”, “Çocuk musun?”, “Tekne kazıntısı!” “Çocukluk hastalığı!”, “Çocuğa güven olmaz!”, “Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var!”
Daha neler. Çok yaralayıcı sözler. Gözümüz gibi korumamız gereken o tomurcuklara bu sözler nasıl söylenir?
Uzun yıllar çocuk yurdu müdürlüğü yapan, çocuklarla ilgilenmede pek becerikli olan, yurtlardaki çocuklarca “Müdür Baba” adı takılan İlhami Tuncal, Ankara’nın en bakımlı huzurevine müdür atanmıştı. Bir ay sonra İlhami Bey’i kutlamaya gittim. Odasına, yılların yorgunu kadının, erkeğin biri giriyor, biri çıkıyor; istekleri bitmiyordu. İlhami Bey’in güler yüzü gülmez olmuş, bitkin düşmüştü. Çocuk yurtlarından etkinliğini bildiğim için ayrılırken sordum:
“Çocuklar mı? Büyükler mi?”
Müdür Baba gülümsedi. Eliyle, geçmişteki çocukları anımsattı.
Aziz Nesin, kurduğu Nesin Vakfı’ndaki çocuklarla fotoğraf çektirmişti. Resmin altına şunu yazmıştı:
“Resimdeki en büyük, en çocuk!”
Benim bir önerim var: Tüm ülkelerdeki askere alma yaşı elliden başlamalı. Böyle bir düzenlemenin uygulamaya konulduğu gün, savaşların yüzde doksanı o gün kesilecektir! “Kınalı kuzu” deyip, gönülleri alınıp askere gönderilen o gençler, güvenle yeni bir dünya kuracaklardır. Çocuklar, gençler barıştan yanadır. Sorunları barış içinde çözmek isterler. Savaşları çıkaranlar, büyük oranda büyüklerdir. Büyüklere zorunlu askerlik yolu açılırsa, göreceksiniz onlar da en barışçı kesilecek, savaşların sonu gelecektir. “Paralı askerlik”, “bedelli askerlik” de neymiş! Buram buram eşitliğin çiğnenmesini, bir de çocuklara, gençlere soralım mı?
Çocuklara, gençlere değer verdiğimiz oranda, onları bilimle, sanatla doyurduğumuz, donattığımız anda geleceğimiz güzel olacaktır.
Çocuklar, bir ülkenin göstergesidir: “Çocuktan al haberi!” Çocuklar, artık siz de sesinizi biraz daha yükseltin, lütfen. Çünkü büyükler bile, “Ağlamayan çocuğa meme vermezler!” diyor.

Nusret ERTÜRK



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları