‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’?

03.08.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Yeni sistem “kolektif sorumluluk”tan “Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu”na geçiş ve Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olabilmesi ile sınırlı değil. Milletin, ülkelerin, şahıslara kendini unutacak ve kaptıracak kadar bağlanmasının iyi neticeler doğurmadığını tarihi tecrübeler göstermektedir.


Türkiye Cumhuriyeti, en ağır sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemin için­den geçmektedir. Sorunların başında; ekonomik sorunlar, eğitim ve öğretimdeki sıkıntılar, başta komşu ülkelerle olmak üze­re dış ilişkilerde yaşanılan ciddi problemler ve terörle mücadele gelmektedir.
Bütün bu sorunlar yetmiyormuş gibi, top­lumun neredeyse her konuda ikiye bölün­müş olması yaşanılan sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.
Sorunlara daha kolay çözüm bulacağı şek­liyle tanıtılan ve savunulan “Cumhurbaş­kanlığı Hükümet Sistemi” 16 Nisan 2017’de düzenlenen referandumda, biraz da tar­tışmalı olarak, yüzde 51.4 oranında “evet” oyuyla kabul edildi.
16 Nisan 2017 referandumundan önce ya­yımlanan “Sorunlarla Yüzleşmek” adlı ki­tapta getirilmek istenilen sisteme ilişkin olarak şu tespitler yapılmıştı: “Nedenleri­nin açıkça ortaya konulmadığı, ani kararlar­la Türk siyasi hayatında, siyasal kültüründe böyle önemli değişikliklerin gerçekleştiril­mesinin doğru olmadığı düşünülmektedir...
Anayasa değişiklik önerilerinin, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlara çözümler üretmekten ziyade, mevcut sorun­ları daha da artıracağından endişe duyul­maktadır.”

Parlamenter sistem en uygunu
Aradan iki yıldan fazla zaman geçti.
Bugün Türkiye’de, referandumda “evet” oyu verilmesini savunanlar veya en azın­dan sessiz kalanlar da dahil olmak üzere çok kimse, bu anayasa değişikliği ile getiri­len “siyasal sistem”in doğru olmadığını, en azından yetersiz olduğunu ve sorunlara çö­züm getirmediğini tartışıyor, düşünüyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin fiili olarak uygulanmasına ise 24 Haziran 2018 seçimi sonrasında geçildi.
Uygulama birinci yılını doldurdu. Türki­ye; ekonomide, dış politikada, iç politikada daha çalkantılı bir döneme girdi.
Neden böyle oldu?
Neredeyse 150 yıla yakın bir zamandır bu topraklarda par­lamenter sistem uygulanmak­tadır. Kesintilerle de olsa, Türkiye’nin 1876’dan beri sa­hip olduğu siyasal tecrübe, bi­ze parlamenter sistemin Tür­kiye için daha uygun bir siya­sal sistem olduğunu göster­mektedir.
Türkiye’de özellik­le 1946’dan itibaren siya­si partiler “siyasetin ana aktörü”dür. Dolayısıyla si­yasi partilerin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Mecli­si ve Meclis’in içinden çıkan, Meclis’e kar­şı sorumlu olan hükümetler “siyasetin ana güç odağı”nı oluşturmaktaydı.

Ortak sorumluluğun önemi
Bakanlar Kurulu’nda yer alan başbakan ve bakanların hepsinin “siyasi” ve “huku­ki” sorumluluğu bulunmaktaydı. Bakanlar Kurulu’nun “ortak sorumluluğu” söz konu­suydu.
Hükümet direktifi, hükümet tezkeresi, Ba­kanlar Kurulu Kararnamesi’nin bir bakan tarafından imzalanmaması bile o belgelerin oluşmasını engelleyebiliyordu. Bu düzen bi­ze şunu gösteriyordu:
Konular, Bakanlar Kurulu’nda yetkili ve sorumlu bakanlar tarafından enine boyuna tartışılıyor ve alınan kararlar “kolektif” nite­liğe sahip oluyordu.
Hükümetlerin Meclis içinden çıkması ve hükümetin Meclis’e karşı sorumlu oluşu, parlamenter sistemin en büyük özelliğiydi. Hükümetler güvenoyu alarak kurulduğu gi­bi, güvensizlik oylaması sonucu da düşürü­lebiliyordu. Dolayısıyla yasama, yürütme karşısında etkin bir “kontrol ve denetim” gücüne sahipti.
Anayasa değişikliği ile “Bakanlar Kuru­lu” ortadan kaldırılmıştır. Bakanlar, Cum­hurbaşkanı tarafından görevlendirildiği gibi Cumhurbaşkanı tarafından da görevden alı­nabilmektedir. Bakanların TBMM’ye karşı sorumluluğu yoktur.
TBMM’nin bugün yürütme üzerinde sade­ce “Genel Görüşme”, “Meclis Araştırması” ve “Yazılı Soru Sorma” yetkisi vardır. Yeni sistem, özellikle “yürütme” açısından kolek­tif sorumluluktan Cumhurbaşkanı’nın so­rumluluğuna geçmektedir.
Bakanların göreve gelişleri ve ayrılışla­rı ile ABD’deki sistem arasında benzerlikler olduğunu ileri sürenler olabilir.

Önemli farklar
Evet, bazı benzerlikler vardır. Ama önem­li farklar da bulunmaktadır.
Birincisi, ABD Başkanı kabine üyelerini ve üst düzey sivil ve asker gö­revlileri ancak Senato’nun ona­yıyla atayabilmektedir.
İkincisi, ABD Kongresi yü­rütme üzerindeki kontrol ve de­netimini “daimi komiteler” ve onların “alt komiteleri” üze­rinden yapmaktadır. Bu komi­teler her türlü “araştırma” ve “soruşturma”yı yapmaya yetkili­dir. Onun için Amerikan sistemin­de komitelere “alt hükümetler” adı verilmektedir.
Örneğin, Senato’nun “Dış İliş­kiler Komisyonu” Dışişleri Baka­nını, “Silahlı Kuvvetler Komisyo­nu” Milli Savunma Bakanını komi­telere davet ederek, günlerce sorgulayabil­mektedir.

‘Başkan’ın korkulu rüyası
ABD Anayasası, “güçler ayrımı” ve “kont­rol ve denge” prensip ve uygulamalarını çok kesin çizgilerle tayin etmiştir. Hatta ba­zen, başkanlara tanınan yürütme yetkileri­nin Kongre’yle birlikte kullanılması öngö­rülmüştür. Örneğin, bakanların ve üst dü­zey sivil ve asker görevlilerin atanması gibi. Hele, ABD’de Kongre mali konularda adeta başkana korkulu rüyalar yaşatabilecek bir güce sahiptir.
Evet, ABD’deki başkanlık sistemi dünya­da işleyen en iyi başkanlık sistemidir. Ama, bütün bunlara rağmen ABD’deki sistemin de yetersizlikleri olduğu bir gerçektir.
Diğer bir gerçek ise ABD’de anayasayı ya­panların Kongre’yi, yani yasama organını devletin en dinamik organı, halkın sesi ve demokrasinin garantisi olarak düzenleme­de gösterdikleri başarının aynısının, bugüne kadar başkanlık sistemi ile yönetilen diğer ülkelerde gösterilememiş olmasıdır.
Türkiye’de tarihsel gelişimin ve parlamen­ter sistem içinde siyasi partilerin ne kadar önemli rolü ve gücü olduğu ortadadır.
Toplum özellikle 1946’dan itibaren siya­sal bilince ve siyasi parti kültürüne yakın olmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, top­lum siyasileşmiştir. Türkiye’de siyasi parti­lerde çok ciddi boyutta “parti disiplini/lider hâkimiyeti” bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın partisiyle olan iliş­kisinin kesilmesi tartışması, Demokrat Parti’nin öncülüğünde 1946 yılından beri Türkiye’nin gündemine girmiştir.
Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1947’de topla­nan 1. Büyük Kongresi’nde “ana davalar” di­ye isimlendirilen konular tartışılmıştır. Ana davaların başında, Cumhurbaşkanlığı ile fi­ili parti başkanlığının ayrılması konusu gel­mekteydi.
14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimi De­mokrat Parti kazandı. DP Başkanı Celal Ba­yar, Meclis tarafından Cumhurbaşkanı ola­rak seçildi. Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Bayar, hemen DP Başkanlığı’ndan ayrıldı.

Asıl sorunlar
2017 referandumuna kadar, Cumhurbaş­kanlarının partileriyle olan ilişkilerinin ke­silmesine yönelik anayasal düzenleme sür­dürüldü.
Yeni anayasa değişikliğiyle Cumhurbaş-kanı’nın partisiyle olan ilişkisinin kesil­mesine yönelik düzenleme kaldırıldı. Sıkı ve katı parti disiplininin var olduğu, Siya­si Partiler Kanunu’na göre parti liderlerinin neredeyse mutlak güce ulaştığı bir durum­da; “güçler ayrımı” ve “kontrol ve denge” sistemi ve Cumhurbaşkanı’nın “tarafsızlığı” nasıl sağlanabilir, nasıl korunabilir? Asıl so­rulardan birisi de budur.
16 Nisan 2017 referandumu ile getirilen değişiklikler elbette bakanların görevlendi­rilmesi ve bakanların yetki ve sorumlulukla­rı değişiklikleriyle, “kolektif sorumluluk”tan, “Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu”na geçiş ve Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olabil­mesi ile sınırlı değil.
Ortada başka ciddi sorunlar da var.
Burada üzerinde durulmaya çalışılan asıl konu, yapılan anayasa değişiklikleri ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlara daha hızlı ve doğru çözümler bulunacağına yönelik beklentilerin bugüne kadar gerçek­leşmemiş olmasıdır.

Son söz
Milletin, ülkelerin, şahıslara kendini unu­tacak ve kaptıracak kadar bağlanmasının iyi neticeler doğurmadığını tarihi tecrübeler göstermektedir.

İLKER BAŞBUĞ
26. Genelkurmay Başkanı

Yazarın Son Yazıları

Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025