Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Denetleme İhtiyacı - Prof. Dr. Hakkı UYAR
Modern Avrupa’nın temellerinin Batı Roma’nın çöküşü sonrasında merkezi
otoritenin zayıflayarak feodalitenin ortaya çıkışı, çoklu sınıf yapısının
gelişimi, kentlerin yükselişi ve bu süreçte gücün tek bir elde toplanmasını
önleyecek dinamiklerin oluşumu, bu bağlamda kentlerin ve kentli sınıfların
ağırlığının artması ile atıldığını
söylemek gerekir.
Bugünkü
anlamda kuvvetler ayrılığının ve buna dayalı demokrasinin ortaya çıkışına zemin
hazırlayacak olan Batı Avrupa’daki bu gelişimin bir benzerini
Doğu dünyasında görebilmek
mümkün olmadı. Bu nedenle de yürütme organının güç kazanması, otoriterleşmesi
karşısında onu denetleyen ve dengeleyen kuvvetler ayrılığı mekanizmasının,
toplumsal dinamiklerin genelde Doğu dünyasında, özelde Türkiye’de
neden güdük kaldığı meselesi, tarihsel bir sorun olarak ortada durmaktadır.
‘MURAKABE, MURAKABE, MURAKABE…’
Çağdaş demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığına dayanır.
Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirlerinden bağımsız olmaları ama
birbirlerini dengelemeleri ve denetlemeleri (check and balances) esastır.
Batılı bu terminolojiye karşı biz daha eski bir kelime olarak “murakabe”
(denetleme) kelimesini kullanmaktayız.
Geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında sevgili
dostum Doğan Subaşı, yaptığı konuşmada, “Cumhuriyet
Halk Partisi, bu ülkeyi çok partili sisteme geçirmiş bir partidir. Tek partili
olmanın ne gibi hatalar yarattığını görmüş bir partidir. Bu tecrübeyle çok partili hayat geçmiştir. İsmet İnönü’nün, Atatürk’ün konuşmalarını okuyun,
murakabe murakabe murakabe diyor; murakabe denetim demek.
Biz de
denetlenmeliyiz diyorlar. 1924’te, 1930’da parti kurduruyorlar. Olmuyor,
1939’da parti içinde Müstakil Grup
kurduruyorlar. Siz ayrılın, bizi denetleyin diyorlar. Çünkü kontrol edilmeyen
güç, güç değildir. Bütün ülkelerde iktidar vardır ama sadece demokratik
ülkelerde muhalefet vardır” diyordu.
Gerçekten de
daha 1926 yılında Ahmet Ağaoğlu,
hazırladığı ve Atatürk’e sunduğu bir raporda, bir karşı
denetleme mekanizmasının (muhalefet) yokluğuna ve bunun eksikliğine dikkat
çekmişti. Cumhuriyetin kurucuları Batı’nın siyasal kültürünün de temsilcisi ve
mirasçısıydılar.
Nitekim
Atatürk, bir muhalefet eksikliğini 1930’da güdümlü bir muhalefet partisi
denemesiyle gidermeye çalışmış ve Ağaoğlu’nun da burada yer almasını istemişti. Devrim süreci ve
demokratik altyapının yetersizliğinin örgütlü bir muhalefete fırsat tanımaması dolayısıyla, TBMM’de denetleme/eleştiri eksikliğini
gidermek için bağımsız milletvekilliği (1931-1939) ve Müstakil Grup (1939-1946)
uygulamalarına girişildi.
Bunların gerçek anlamda birer demokrasi örneği olduğunu söyleme imkânı yoktur. Bununla birlikte
toplumsal tabanı olmayan, rejim ve iktidar için tehdit oluşturmayan denetleme
mekanizması arayışları olarak değerlendirilmelidir.
DENGE VE DENETİM
Denetlenme ihtiyacı, partinin kurultayında bizzat Atatürk
tarafından da dile getirilmişti. 1931’de CHP’nin üçüncü kurultayında şunları söylüyordu: “Her
biriniz vatanın bir bucağından, halkın içinden geliyorsunuz, memleketin
ihtiyaçlarına, halkın yeni dertlerinden yakından vakıf bulunuyorsunuz.
Partimizin ilkelerini uygulayan bakanlar kurulu üyeleri içinizdedir.
Görüşme ve tartışmalar birlikte
olacaktır. Bu görüşme ve
tartışmaların faydalı sonuçlar verebilmesi için arkadaşların kayıtsız şartsız özgürce konuşmaları, eleştiri gerektiren noktalar görüldükçe hoşgörülü davranmamaları doğaldır.”
Kurultay delegelerinin hükümeti denetlemesi ve eleştirmesi bekleniyordu. Parti içi eleştiri mekanizmasının işletilmesi, TBMM’de partileşmeyen denetim mekanizmaları arayışları, Cumhuriyetin kurucularının denetleme konusunda duydukları ihtiyacın bir ürünüydü.
İnönü, daha
1939 yılının ilk aylarında Cumhurbaşkanı olur olmaz, en büyük eksiğimizin
ikinci bir parti olduğunu -demokrasinin temel şartı- İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada dile
getirmişti. Dolayısıyla
1945’teki
çok partili hayata geçişin haberini erken bir şekilde vermişti. Gecikmeye yol
açan İkinci Dünya Savaşı idi. Atatürk’ün başlattığı demokrasi devrimini 1950’de
İnönü tamamlayacaktı.
Demokrasinin temel şartlarından birincisi, elbette muhalefetin
varlığı ve onun özgürce
muhalefet edebilmesi, iktidara gelme imkânlarına sahip olabilmesidir. Ancak
bugün, demokrasinin asgari koşulları bundan ibaret değildir. Yürütme, yasama ve
yargı organlarının birbirini dengeleyebilecek ve denetleyebilecek imkânlara
sahip olması, yani kuvvetler ayrılığı zorunluluktur.
SOSYAL ADALET GEREK
Yürütmenin yasama ve yargı
üzerinde denetimi ve gücü, demokrasinin önündeki en büyük engellerden biridir. Üstelik bu, demokrasinin en temel
kurallarından biri olan iktidarın seçimle değişmesi ve bunun gelenekleşmesi
gibi basit bir ilkenin bile tahribine yol açabilmektedir.
Bugün Türkiye’de yürütmenin, yasama ve yargı
organlarının üzerinde artan otoritesi karşısında yürütme organının
denetlenmesine ve gücünün dengelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Cumhuriyetin
kurucu babaları, bu gereksinimin farkındaydı. Bunu çağdaş demokrasinin başta
kuvvetler ayrılığı gibi ilkeleriyle taçlandırmak, üretime dayalı bir ekonominin
sosyal adaletçi yönüyle
zenginleştirmek ve laiklikle desteklemek gerekmektedir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu