Olaylar Ve Görüşler

Hukukun üstünlüğü

12 Mart 2016 Cumartesi

İnsan bir toplum düzeni kurmak ve bu düzen içinde yaşamak zorunda ise onun mekanizmalarını bulmak ve yaşatmak zorunda. Çünkü onun her şeyden önce fizik varlığını korumak için diğer insanlarla bir arada yaşaması ve işbirliği yapması gerekiyor.

İnsanda toplumsal eğilimler kadar ona karşıt eğilimler de bulunur. Kimi insan(lar) aynı zamanda çıkarı için başkalarına zarar vermekten, gücünü başkalarını yok edinceye kadar kullanmaktan çekinmeyen bencil kişiliklerdir. İnsan insanın ilacı olabilirken Hobbes’ın dediği aynı zamanda “insan insanın kurdu” da olabiliyor.

Gücü sınırlandırmak
Bu nedenle insanlar bir düzen kurduklarında gücün sınırlarını güçsüz olanı düşünerek sınırlandıran sistemler oluşturmuşlardır. Çünkü sınırsız güç kullanılması toplum yaşamını zehirler ve onu yok eder. O yüzden doğa yasalarının dışında normların (kuralların) bulunması gerekir. Bu normları bulan insanoğlu buna toplum içinde herkesin uyması gereken “hukuk düzeni” dedi.
Bir arada yaşamanın çimentosu hukuktur. Peki, hukuk neye göre nasıl olacak veya nasıl işleyecek? İşte burada da işin püf noktası şudur: Toplum içinde bireylerin güvenilir olmasını sağlayan hukukun öncelikle kendisinin güvenilir olması zorunlu. Çünkü kendisi güvenilir olmayan normlar silsilesi başkaların güvenliğini nasıl sağlayabilir ki? İşte bunu da sağlayacak bir otorite oluştu, ona da devlet denildi. Yani hukuk, devleti oluşturdu. Bu noktada asıl sıkıntı bizatihi devletten çıktı. Ya devlette güvenli değilse? Onu ele geçirenler kendi çıkarları için kullanıyorsa?
Burada da işin püf noktası şudur: Hukukun gerçek bir güvenlik sağlamasının önemli bir koşulu da hukuk düzeninin arkasında bulunan devletin, somut anlamda yönetenlerin de kendilerini aynı hukuka tabi kılmasıdır. Bu da eşitlik ilkesinin gereğidir. Yani cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı, komutanlar, zenginler herkes bu hukuka tabidir. Kimse hukuk kurallarından azade ve üstünde değildir.

Erdoğan’ın sözleri
Cumhurbaşkanı çıkıp ben AYM kararını tanımıyorum diyemez. Derse; a) O anayasaya göre cumhurbaşkanı olduğunu hatırlaması lazım, aksi takdirde o zaman cumhurbaşkanlığını tanımamayı önermiş olur. b) Başkalarının da istemedikleri kararlara uymamasının ve kargaşanın önünü bizatihi kendisi açmış olur. c) Hukuk düzenini koruması gereken biri olarak düzeni sabote etmiş olur. e) Anayasal suç işlemiş olur. Böyle biri, halkın gözünde cumhurbaşkanlığını tartışmalı hale getirir. Çünkü bizi bir arada tutan temel tutkal hukuktur ve hukuk herkes için geçerlidir, kimse hukuktan üstün değildir velev ki cumhurbaşkanı olsa bile.
Anayasayı, kanunları beğenmeyebilir, eleştirebiliriz. Ama yürürlükte oldukları müddetçe herkes onlara uymak zorundadır. Kimse mahkemenin kararını, “beğenmedim onun için tanımıyorum, uymuyorum” diyemez. O yüzden demokratik devlette üstünlerin hukuku yok, hukukun üstünlüğü vardır.

Meşruluk
Nitekim devleti meşrulaştıran şey bir taraftan bireyleri kaba güce karşı korumasıysa, diğer taraftan onun da koruma önlemleri sistemine, bu yoldaki sınırlandırmalara kendisini de sokması, meşru hukuktan ayrılmaması yani hukuk devleti niteliğine sahip bulunmasıdır. Onun için ahali devletin yaptıklarına, ettiklerine rıza gösterir. Toplumun rızasına dayanmayan eylem ve uygulamalar ise meşruiyetini yitirir. Bu yüzden hâkimin verdiği cezaya herkes razı oluyor, bu yüzden polis çağırınca gidiliyor, bu yüzden devlet hapishaneler yapıyor ve suçluluğuna karar verdiği insanları buraya kapatıyor ve herkes de bu olan biteni meşru bir işlem olarak görüp kabulleniyor, onaylıyor ve uyuyor. Düzen böyle kuruluyor ve işleyip gidiyor.

Düzen bozulmuşsa
Peki ya böyle kurulmuş olan düzen adil işlemiyorsa, kişilerin keyfi tutumları hüküm sürüyorsa, ya birileri bu mekanizmaları ele geçirip kendi çıkarı için kullanıyorsa, kısacası hukuk egemen ve üstün olması gerekirken kendini üstün gören güçlü birileri egemen oluyorsa? İşte o zaman rejim meşrutiyetini kaybeder, birey ve toplum buna haklı olarak rıza göstermez, değiştirmeye çalışır, bu onun en doğal hakkı haline gelir.

Değişim şart
Diğer bir deyişle insanın yukarıda anlattığımız vasıflarından ötürü bir düzenden memnun olmama hakkı vardır. Ancak bu hak tek başına yetmez. Bu düzenden memnun olmayanların onu değiştirme görevleri de vardır. Bu görevi yerine getirmenin riskleri olabilir. O takdirde her bir birey bunu diğerinden beklemeye başlarsa “toplumsal felç” durumu meydana gelir o zaman da hiçbir şey değişmez.
Demek ki sadece istemek yetmez yapmak/değiştirmek gerekir. Bu aynı zamanda insanın değerinden kaynaklanan, insanın insanlık onuruna yakışır düzeyde yaşamayı isteme hakkıdır. Bunu yapmıyorsa o zaman laik olduğu biçimiyle yönetilmeye devam olunur.  

Prof. Dr. AHMET ÖZER
Toros Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları