İnsan türü nereye doğru gidiyor?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

İnsan türü nereye doğru gidiyor?

29.01.2020 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Prof. Dr. Ahmet ÖZER

Toros üniversitesi öğretim üyesi 

İnsanoğlu soruyor: Madem doğduk neden ölüyoruz, maden öleceğiz o halde neden doğduk? 

İnsanoğlu geçmişten günümüze iki büyük mücadele içinde olagelmiştir: Bunlar, kendisiyle ve doğayla giriştiği mücadelelerdir. Bu iki mücadelenin tarihsel süreçte üç önemli nedeni vardır: Kıtlığın yol açtığı açlığı yenmek; salgınların yol açtığı kitlesel ölümleri önlemek ve savaşların yol açtığı kıyımların üstesinden gelmek.. Lakin insanoğlu kıtlıktan, hastalıklardan ve savaşlardan çok çekti. Artık açlıktan, hastalıktan ve savaşlardan dolayı ölenlerin sayısı geçmişte bu nedenlerle ölenlerin sayısından daha az. 

Sözgelimi eskiden açlıktan kitleler şeklinde ölümler olurken, şimdilerde yemekten (yani obeziteden) ölenlerin sayısı açlıktan ölenlerin sayısından fazla olmaya başladı.

1. İki büyük mücadelenin sonucu

1.1. İnsanoğlunun baş belaları, açlık ve hastalık artık eskisi gibi değil

Tabii dünyamızın birçok bölgesinde hâlâ açlık ve yoksulluk var, ama bu daha ziyade siyasi sebeplerle yaşanıyor. Salgın hastalıklar da öyle. İnsanlar eski çağlarda olduğu gibi artık vebadan, çiçekten, İspanyol gribinden ya da tifodan kitleler halinde kırılmıyor. Bilinç düzeyi yeterli olmayan insanoğlu yıllar yılı, bu ölümlerden kızgın tanrıları, şeytanları sorumlu tuttu. Bunlara yol açan bakterilerle virüslerin varlığından hiç şüphelenmedi. “Bugün artık bu tarz ölümlerin yol açtığı insan sayısı toplam ölümlerin yüzde 1.5’ini geçmiyor. 

Bu mucizeye insanoğlu, antibiyotikler, tıpta ulaştığı yeni teknolojiler ve gelişmiş medikal altyapılar sayesinde ulaştı. Tıp çok gelişti. Bazı araştırma laboratuvarlarında damarlarımızda dolaşıp her türlü virüsü tespit ederek yok etmeye çalışan “nano robotlar” geliştirilmiş durumda. Ne ki virüsleri teşhis edip yok eden teknolojinin kötü ellere geçtiği taktirde öldürücü bir silaha dönüşmesinden korkuluyor.

1.2. Büyük kıyıcı: Savaş(lar) meselesi

Eskiden kol ve kılıçla yapılan savaşlar ordularla cephe savaşlarına dönüştü. İkinci Dünya Savaşı ile tank top uçaklar devreye girdi, kıyımlar devam etti. Şimdilerde insansız hava araçaları, güdümlü füzeler, savaşkan robotlar devri orduları küçülterek profesyonelleştirdi. Savaşlar sürüyor maalesef, ama savaşlardaki ölüm oranları eskiye oranla düştü. 

Tarım imparatorlukları döneminde (din kullanılarak- ki hâlâ anakronik biçimde kullananlar var) daha çok toprak için savaşılırdı. Kapitalist dönemde ise daha çok hammadde ve pazar için (etnik kimlikler üzerinden) savaşlar yapılıyor. Toprağın değerli olduğu zamanlar gittikçe geride kaldı, yerini pazar ve hammadde aldı. Günümüzde ise bilgi önemli. Çünkü bilgi temel iktisadi zenginlik kaynağı. 

Eski nesiller, barışı savaşın geçici yokluğu olarak değerlendirirken yeni kuşaklar savaşın mantıksızlığı üzerinde duruyorlar. Fakat bu, çağımızın yeni belalarına, asimetrik savaşlara, korku yaratarak kitlelerin hayal gücünü ele geçirip isteklerini kabul ettirmeye çalışan terörizme açık olmadığımız anlamına gelmiyor.

2. sonucun sonucu!?

2.1. Tatmin olmayan hırs

Sonuç itibarıyla geldiğimiz noktada soru şu: İnsanoğlu kıtlığın, salgınların ve savaşların üstesinden geldiğine göre şimdi neyle uğraşacak? Sanırım gezegeni bir bütün olarak kendi şerrinden korumak olacak 21. yüzyılın en büyük gündemi. Yanı sıra hırsı, “madem kıtlığı ve ondan gelen ölümü yendim, o zaman nasıl ölümsüz olabilirim?” cevabının peşinden koşturtuyor şimdi. İnsanoğlu, kanaat etmek yerine her zaman daha fazlasını arzuluyor. O yüzden madem açlık ve kıtlığın üstesinden geldik, artık yaşlanmanın hatta ölümün üstesinden de gelebiliriz diyor, doymak bilmez bir iştahla. 

2.1.Açgözlülüğün götüreceği yer

Daha da beteri, “mademki insanları hayatta kalma mücadelelerinde yukarılara taşıdık, o zaman daha yukarıya gözümüzü dikebiliriz” demesidir.. Yeni hedefi, ölümsüzlük ve tanrısallık! Bu da giderek onu yarattığı teknolojinin kölesi haline getirme tehlikesi taşıyor. 

Diğer bir deyişle, kendine ve doğaya karşı başlattığı mücadele kendini ve doğayı tüketiyor. Çözüm bir “U Dönüşü” olabilir. Evet, bu noktada bir “U dönüşüne” ihtiyaç vardır; insana ve doğaya dönmek, kendisiyle ve doğayla yeniden barışmak için.

3. Ölümsüzlük mümkün mü?

3.1. Ölümle dans

İnsanoğlu soruyor: Madem doğduk neden ölüyoruz, madem öleceğiz o halde neden doğduk? Bu sorulara hâlâ tatminkar bir cevap verilmiş değildir. Sırrını çözemediği gibi, insanoğlu tarih boyunca en çok ölüm karşısında çaresiz kalmıştır. Değiştirmeye, yenmeye çalışsa da henüz değiştiremediği tek gerçek de budur. 

Şimdi geldiğimiz noktada teknolojik gelişmeler ölümün üstesinden gelmek için çaba içine girmiş görünüyor. Geleneksel olarak insan eceli geldiği için ölür, değil mi? Oysa günümüzde tıp artık teknik bir aksaklığın buna neden olduğunu söylüyor. Peki eğer teknik aksaklıktan dolayı ölüm meydana geliyorsa o zaman bu aksamalar ortadan kaldırılamaz mı?

Google, 2012’de Kurzweill isminde bir bilim adamı öncülüğünde “ölümü çözmeyi” hedefleyen bir şirket kurmuş bile. Kimi uzmanlar 2200 yılında, kimileri 2100 yılında insanların ölümü yeneceğine inanıyor. Google’ın yöneticileri Kurzweill ve Aurbrey de Grey ise çok değil 2050 yılında herkesin on yılda bir bedenini yenileyerek yaşamını uzatabileceğini; ölen dokularını yenileyip el, göz ve beyinlerini iyileştirecek klinikler kuracağını müjdeliyor. Bu olabilir mi?

Bir düşünelim: 20. yüzyıl ortalarında ortalama yaşam 40-50 yıl idi; 21. yüzyıl başında bu rakamlar ikiye katlandı. Bir müddet sonra tıptaki gelişmeler sayesinde bu daha da yukarı çıkacaktır. Yani yarım asır sonra doğacak insanlar, ömürlerini 150 yıl ve üstüne taşıyabilirler. Tabii daha sonra belki bunun iki katına ve dahasına... 

3.2.Yüz yıl evlilik olur mu?

Kırklarında evlense bile, bir evlilik 100 yıl, 150 yıl sürebilir mi? Siyasiler 100 yıl işbaşında kaldıklarında çağı yakalayabilir mi? Bunlar henüz büyük kalabalıklar için ulaşılabilir ve inanılabilir görünmese de gelecekte cevap bulması gereken soru(n)lardır. Peki, bütün bunlara götüren şey nedir?

İnsanın en temel duygusu korkudur. Bu korkunun en başında gelen ise ölüm korkusudur. Sanatsal yaratıcılığımız, politik bağlılıklarımız ya da dindarlığımızın büyük bir kısmı esasen ölüm korkusuyla beslenir. İnsanoğlu ancak ve ancak ölümü yenerek bu korkudan kurtulabilir. Şimdilik yenecek gibi olmazsa bile, bu yolda yürümek hem cazip hem de kapitalistler için büyük ve kârlı bir pazar alanı. 

Yazarın Son Yazıları

KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025
57 yıllık bir ömür... - Mustafa Hüsnü Bozkurt

Okunan 4 bin, yazılan 10 kitap; el yazısı ile tutulmuş onlarca not defteri, sayısız söylev, makale, röportaj, ciltler dolusu emir, talimat, genelge, belge; Fransızca, Almanca, Rumca, Bulgarca, Arapça, Farsça dahil konuşulan 6 dil...

Devamını Oku
11.11.2025
Atatürk’ü anmak ve anlamak - Dr. Çiğdem Bayraktar Ör

Dün 10 Kasım’dı, benim gibi milyonların en büyük yası.

Devamını Oku
11.11.2025
Zamanın kuyusunda yankılanan ses - Abdullah Dörtlemez

Tarih, yalnızca geçmişin kaydı değildir; insanın kendini anlamaya çalıştığı derin bir aynadır. Her çağ, geçmişe farklı bir gözle bakar; bu bakış, çoğu zaman bir yankı gibidir.

Devamını Oku
08.11.2025
Adaletsizliği görmek* - Başar Yaltı

Adalete giden yol, adaletsizliğin görülmesiyle başlar.

Devamını Oku
07.11.2025
Emekliler ölsün mü? - Çetin Düzce

“Emekliler çok yaşadığı için kuruma yük oluyor ” yanlış okumadınız, bunu söyleyen Sosyal Güvenlik Kurumu-SGK Başkanı Raci Kaya.

Devamını Oku
06.11.2025
Çocuk işçiliğinin post-Fordist görünümleri - Özgür Hüseyin Akış

Çocuk işçiliği tartışmalarında belleğimizde canlanan imge, sanayi çağının fabrikalarında ya da tarım alanlarında çalışan çocuklardır.

Devamını Oku
06.11.2025
İstanbul’un su stratejisi - Bekir S. Kocazeybek

İstanbul kenti, 2025 yılı itibarıyla 16 milyon nüfusu ile 5 bin 313 kilometrekare (yüzde 60’ından fazlası Avrupa tarafında) yüzölçümü büyüklüğüne sahip bir şehirdir.

Devamını Oku
05.11.2025
Hukuka uymayan savcı ve yargıçlar... - Erol Ertuğrul

Hukuk fakültesi öğrencilik yıllarımda ceza yargılama hukuk sınavında Prof. Dr. Eralp Özgen, “Tutuklamanın zorunlu olduğu durumları yazınız” diye bir soru sormuştu.

Devamını Oku
05.11.2025
Emekçi babası Karaoğlan... - Şükrü Karaman

Emekçi babası, Türk siyasetinin “Karaoğlan”ı Bülent Ecevit 19 yıl önce, 5 Kasım 2006’da yaşamını yitirdi.

Devamını Oku
05.11.2025
Anayasayı ihlal suçu - Prof. Dr. Doğan Soyaslan

Toplumu özgür insanın ileri götüreceğini kabul eden siyasi rejim ve anayasalar, özgürlükleri korumak için devleti birbirini denetleyen üç temel güce bölmüşlerdir.

Devamını Oku
04.11.2025
Ulusun onurunun güvencesi - Azmi Kişnişci

Yaşı küçük ama kökleri derin Cumhuriyetimiz, Türk ulusunu insanlık ailesinin onurlu bir üyesi yapmayı amaçlar.

Devamını Oku
04.11.2025
Çok kutuplu küresel düzensizlik - Nejat Eslen

Donald Trump farklı bir ABD başkanı.

Devamını Oku
03.11.2025
Cumhuriyete kavramsal yaklaşım - Prof. Dr. Hakan Reyhan

Cumhuriyetin kavramsal içeriğinde birbirini tamamlayan unsurlar vardır.

Devamını Oku
03.11.2025
Bitkisel üretimde gerileme - Ülkü Sarıtaş

24 Ekim 2025 tarihli haberlerde yer alan bilgilere göre; Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından derlenen veriler doğrultusunda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2025 yılı bitkisel üretim ikinci tahminini yayımladı.

Devamını Oku
01.11.2025
Demokrasi kültürü deyince... - Gülşen Karakadıoğlu

Günümüz insanları pek bilmezler; ülkemizde 1980’lerde düzen karşıtı gösteriler düzenleniyor; gençler, yetişkinler özgürlük ve demokratik bir yaşam için demokratik biçimde örgütleniyor, gösteriler düzenliyordu.

Devamını Oku
01.11.2025
Adaletin sınandığı yer - Hüseyin Özkahraman

Türkiye bir kez daha tarihin o kritik eşiğinde duruyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Yeni casusluk kumpası - Doğan Erkan

Yeni bir düşman ceza hukuku ve Ergenekon operasyonu taklidi “casusluk” kumpası Merdan Yanardağ ve Tele1 üzerinden Ekrem İmamoğlu’nu kapsayacak şekilde kuruluyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Cumhuriyet yıkılamaz - Mahmut Aslan

Cumhuriyet, Türkiye için yalnızca bir yönetim biçiminin adı değil, milletin iradesinin ta kendisi, eşit yurttaşlığın somutlaşmış hali ve özgür bir yaşamın sarsılmaz umududur.

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyetin temeli o kadar güçlü ki hiçbir baskı sarsamaz!

“Tarihimizde olduğu gibi demokrasi dışı yollara tenezzül ederek iktidarda kalmak isteyen hiçbir güç başarılı olamamıştır, bundan sonra da olamaz. Ülkemizi bu karanlıktan çıkaracak yegâne güç, milletimizin sarsılmaz iradesi ve Cumhuriyetimizin kuruluşundaki mutabakat ruhudur.”

Devamını Oku
29.10.2025
Ben Cumhuriyet çocuğuyum - Ayşe Yüksel

Cumhuriyetimizin 35’inci yılında, Cumhuriyet ebesi sayesinde dünyaya gözlerimi açmışım.

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet ve demokrasi... - Nazan Moroğlu

Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalist güçlere karşı verilen tam bağımsızlık mücadelesinin zaferle sonuçlanmasının ardından, 102 yıl önce 29 Ekim’de kurulan Cumhuriyetimizin temeli ulusal egemenliğe dayandırılmış ve yapılan devrimlerle ümmetten ulusa, kuldan yurttaşa kararlı bir dönüşüm sağlanmıştır.

Devamını Oku
29.10.2025
Anadolu ihtilâli fikri - Yüksel Işık

Tarihi günün bir gün öncesidir; Çankaya’dadırlar. Sofra kurulur; herkes toplanır etrafına… Henüz başlanmıştır ki Mustafa Kemal söze girer; “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz”.

Devamını Oku
28.10.2025
Cumhuriyet kimin öyküsüdür? - Abdullah Yüksel

Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ancak neden kurulduğu belki daha önemli bir soru.

Devamını Oku
28.10.2025
Devrim geriye işle(tile)mez! - Doç. Dr. İhsan Tayhani

Büyük Atatürk, başyapıtı Cumhuriyete yüklediği anlamı, derinlikli bir biçimde yukarıdaki özlü sözünde dile getirir.

Devamını Oku
28.10.2025
'Cumhuriyet sadece bir gazete değildir...'

“Cumhuriyet imecesi” kampanyasını kısıtlı imkânlarıma rağmen ilgiyle takip ediyorum.

Devamını Oku
27.10.2025
KKTC, bağımsız bir devlettir - Hikmet Sami Türk

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), 19 Ekim 2025 günü seçmenlerin yüzde 64.82 oranında katılımıyla yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ile yeni bir döneme girdi.

Devamını Oku
25.10.2025
Zeytin saldırı altında - Çağatay Güler

Ülkemiz uzmanlarının değişmez bir kaderidir aynı doğruyu defalarca yazmak zorunda kalmak.

Devamını Oku
25.10.2025
Dış ticaret perspektifinden ‘Türkiye, Rusya, Çin’ - Ahmet Yılmaz

Bugünlerde dış politikada Çin ve Rusya ile ilişkiler yeniden gündemde.

Devamını Oku
24.10.2025
Demokrasimize bulaşan enfeksiyonlar - Ülgen Zeki Ok

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. yıldönümü yaklaşırken demokrasimizin geldiği nokta, rahmetli Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcımız Sabih Kanadoğlu’nun 10 yıl önce bir tıbbi enfeksiyon hastalıkları kongresinde yaptığı “demokrasiye musallat olan enfeksiyonlar” konulu konuşmayı aklıma getirdi.

Devamını Oku
24.10.2025
Türkiye’de veteriner hekimliğin 183. yılı - Mücteba Binici

Ben bir Köy Enstitülü öğretmenin oğluyum.

Devamını Oku
23.10.2025
Bakanlıkların düşüşü - Ozan Zengin

Bakanlıklar, devlet teşkilatlanmasının merkezinde yer alan yapılardır.

Devamını Oku
23.10.2025
Askeri hastaneler açılmalıdır - Cihangir Dumanlı

AKP, iktidara gelir gelmez “askeri vesayeti ortadan kaldırmak” sloganı ile ulusal güvenliğimizin güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) gücünü ve saygınlığını azaltıcı adımlar atmıştır.

Devamını Oku
22.10.2025
Sosyalist hareketin yönü üzerine - Doğan Sevimbike

Kemal Okuyan’ın soL’da yayımlanan “Sosyalist Hareket ve CHP’yi Desteklemek” başlıklı yazısı, sosyalist hareketin yönü üzerine önemli bir tartışma başlatıyor.

Devamını Oku
22.10.2025