Olaylar Ve Görüşler

‘Müzik ve tılsımlı gücü’ - Erden BİLGEN

27 Ekim 2021 Çarşamba

Müzik bir toplumun yaşam biçiminin aynasıdır. Bir eğlence unsuru değil o toplumda yaşayan insanların eğitim düzeylerinin bir yansımasıdır. Bugün herhangi bir meydan, kurum, kuruluş veya evden yükselen müzik sesleri size orada bulunan insanların yediği içtiğine, davranış biçimlerine, neyi sevip neyi sevmekte zorlanacağına hatta hangi filmleri izlediklerine kadar birçok konuda ipucu verebilmektedir. Bu nedenle müzik eğitimi toplumlar için yaşamsal öneme sahiptir. Yaşadıklarını sorgulayabilen, özgüveni yüksek bir toplum yaratmak için çocukların müzik eğitimine mümkünse ilkokul hatta daha öncesinde anaokulunda başlanması gerekmektedir. 

MÜZİK DEVRİMİ

Müziğin dili özgürdür, eşitlikçidir. Herkes istediği, anladığı kadarını özümser. Hiç kimseyi zorlamadan iyi seçim yapılıp küçük yaşta eğitimi verilen, dinletilen müzikler ile iyi ve güzelin yolu insanlara gösterilebilir. Bir çalgıdan çıkan seslerin daha temiz ve iyi olmasını arayan insanlar kısa zamanda iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin ne olduğunu ses biliminin uçsuz bucaksız dünyasında doğal yoldan tüm duyu organlarını aktif olarak çalıştırarak öğrenirler. Tabii ki herhangi bir çalgı eğitimi alamayan bir insan da meraklı olduğunda sadece dinleme yolu ile müzik kültürünü nitelikli bir düzeye taşıyabilir. Ancak bir mandolin, keman veya piyano gibi duyarlılığı güçlü şekilde geliştiren çalgılarla bireyler birçok yeteneği doğal yoldan alışkanlık olarak kazanırlar. 

Müzikte ülke çapında aydınlanma dönemimiz, Atatürk’ün emriyle toplumun müzik zevkini geliştirmek ve yüksek bir ruh kazandırmak amacı ile Ankara’ya taşınan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) konserleri ile başlamıştır. Bu yenilik aynı zamanda ülkemizin demokratik yaşamının ilk adımlarından birisi olmuştur. 1826 yılında Batılı orduların olmazsa olmazı bir bando şeklinde kurulduktan sonra yaylı çalgılar eklenerek klasik bir saray orkestrasına dönüştürülen Muzika-i Hümayun, 1924 yılında Atatürk’ün emri ile gelişmiş toplumlardaki örneklerinden hareketle büyük bir senfoni orkestrası olarak yapılandırılmış ve halkımızın hizmetine sunulmuştur. 

ÇAĞIN GÖREVİ

100 yıla yakın bir süredir haftalık konserlerini düzenli olarak veren CSO, bugün demokratik yaşamımızın sembolü halini almıştır. Orkestra, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970’li yıllara kadar ülkemizin tek senfonik orkestrası olarak her yıl yaz aylarında iki adet otobüs ile yollara düşerek altı hafta süren turnelerle yöresel müziklerimizi ve dünyada sevilen tanınmış eserleri yurdun dört bir köşesine dinleti olarak götürerek aydınlama çağımızın önemli görevlerinden birini yerine getirmiştir. Orkestranın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da hazır bulunduğu bir konser ile bu yıl açılan yeni binası “CSO Ada”, müzik çeşitlerinin farklı orkestralar ile yorumlanan programları ile dünyanın sayılı konser salonlarından biri olmuştur. 

Ankara’da 1924 yılında yakılan kültür meşalesi ülkemizde birçok yeni orkestranın kuruluşunun da yolunu açmış, 1970’li yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından önce İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası daha sonra da İzmir ve diğer şehirlerde devlet senfoni orkestralarımız kurulmuştur. Üniversite ve büyükşehir belediye orkestralarının kurulması sonucunda ülkemizde müzik kültürü açısından sevindirici gelişmeler yaşanmış ve halen yaşanmaya devam edilmektedir. 

Orkestralarımız sıklıkla yurtiçi konserleri verse de bu gelişmeler genellikle büyükşehirlerimizde yaşayan yurttaşlarımız ile paylaşılabilmektedir. Ana hedefimiz 40 yıl önce ortadan bir anda kaldırılan ve bugüne kadar kimsenin farkında bile olamadığı ilkokul çağından okullarının bitimine kadar aldığı müzik ve çalgı eğitimine çocuklarımızın erken yaşta tekrar başlatılması olmalıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren başta Atatürk ve değerli çalışma arkadaşları tarafından tüm okullarda çocuklarımıza izcilik - boru - trampet takımları kurdurularak, ardından halkevleri ve Köy Enstitüleri açılarak toplumun tümüne yayılan gelişimin ana yapısı öncelikle sanatsal faaliyetler olmuştur. Bu sayede yaşadıklarının farkına varan toplum yokluk içerisinde olmasına rağmen umutlanmış, yenilikleri sevinçle karşılayarak mutluluk içinde benimsemiştir. İzcilik felsefesi ile eğitilen, okullarının flamaları ile güçlü kişilik kazanmış, birlikte disiplinli hareket ederek coşku içerisinde hem spor hem de müzik yapabilen çocuklarımızın 1970’li yılların ortalarına kadar yaydığı olumlu hava, moral, doğa, vatan sevgisi, birlik ve beraberlik ruhu son derecede sorgulayıcıdır. Ve bu ruh toplumumuza kısa zamanda aydınlanmanın yolunu açmıştır. 

AYNI RUH GEREK 

Bugün elimizdeki olanak ve enerjimizin bir kısmını, hedefimize köy ve kasabalarımızda yaşayan çocuk ve gençlerimizi alarak gelişmiş müzik ve spor çalışmalarını yaratmaya ve çoğaltmaya ayırmalıyız. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” söylemi Cumhuriyet döneminde gerçekleşen müzik ve spor çalışmalarının içerisindedir. Bu geleneklerin en gelişmiş olanlarını mümkün olan erken yaşta öğretmeli, titiz çalışmalarla birlik ve beraberlik ruhumuzu tekrar güçlü bir şekilde oluşturmalıyız. Ancak o zaman kazandığımız eşsiz zaferlerin tadını yıllar öncesinde olduğu gibi coşku içerisinde tüm yurtta kutlamanın yolunu açmış oluruz.

ERDEN BİLGEN

TROMPET SOLİSTİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları