Olaylar Ve Görüşler

Yoksullukta Büyük Payı Kadınlar Alıyor - Gamze AKKUŞ İLGEZDİ

16 Kasım 2020 Pazartesi

Geride bıraktığımız 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü bu yıl, geçen yıllardan daha farklı bir öneme sahipti. Covid-19 kriziyle dünya genelinde işsizlik ve yoksulluk tetiklenirken, uluslararası kuruluşlar  “yoksulluğu azaltma” hedeflerini bu yıl açıklamaktan geri durdu.

Dünya Bankası 17 Ekim’de yaptığı açıklamada, “Küresel iklim değişikliği ve bölgesel çatışmalara Covid-19 salgını da eklenince, 20 yıldan bu yana ilk kez küresel aşırı yoksulluğun ciddi oranda artmasını beklediğini” bildirdi.

Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar dünyayı aşırı yoksulluktan kurtarmak için yaklaşık 2 trilyon, kadınlarla erkekler arasındaki yoksulluk farkının kapatılması için 48 milyar doların gerektiğini belirtiyor. Önlem alınmakta gecikilmesi durumunda ise bu rakamların çok daha fazla artacağı konusunda uyarıyor.

HEDEFLER TUTMADI

2010’da Birleşmiş Milletler Zirvesinde dünya liderlerinin üzerinde mutabakata vardığı  “Binyıl Kalkınma Hedefleri”nin ilk maddesi “yoksulluğu ortadan kaldırmak”tı. Hazırlanan eylem planı 2015 yılına kadar milyonlarca insanın yoksulluktan çıkartılmasını, kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesini, çatışmalar, doğal afetler gibi birçok krizin yıkıcı etkilerine karşı en savunmasız durumda olanların korunmasını öngörüyordu.

Fakat öngörülen hedefler tutmadı, tutmadığı gibi Covid-19 dünyanın önüne devasa ve mücadele edilmesi zorunlu bir yoksulluk tablosu çıkarttı.

Şu anda tüm dünya için toplumsal bir yara olan yoksulluk, özellikle kadınlar ve çocuklar için büyük tehdit oluşturuyor. BM raporları da bu yoksulluğun azaltılması için en başta kadın ve kız çocuklarının yaşadığı yoksullukla mücadele edilmesi gerektiğini işaret ediyor.

435 MİLYON YOKSUL KADIN

BM Kadın Birimi (UN Women) ve BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) yayımladığı “Covid-19 Salgını Bağlamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” raporuna göre, COVID-19 krizi,  dünya genelinde yoksul kadınların oranını çarpıcı bir şekilde artırarak, yoksulluk içinde yaşayan kadın ve erkekler arasındaki uçurumu derinleştiriyor.

Raporda yer alan veriler, 2021 yılına kadar 96 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürükleyeceğini gösteriyor. Bu 96 milyonun 47 milyonunu kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor. Bu da; aşırı yoksulluk içinde yaşayan kadınların ve kız çocuklarının sayısının 435 milyona çıkması anlamına geliyor.

Sağlıklı resmi verilere ulaşmanın neredeyse imkânsız hale geldiği Türkiye’de tarihin en büyük istihdam daralması yaşanırken, bu olumsuzluktan da en çok kadınlar payını alıyor. Örneğin DİSK-AR’a göre son bir yılda kadın işgücü 1 milyon 484 bin kişi azalmış durumda.

Meclis Genel Kurulu’nun gündemine gelmesi beklenen yeni “istihdam paketi”  de kadın istihdamını daha da azaltacak, esnek ve güvencesiz çalıştırmayı teşvik edecek. Biliyoruz ki, esnek ve güvencesiz çalışma kadınlarda daha yüksek.

Yeni düzenlemenin de hedefinde ağırlıklı olarak kadınlar bulunuyor. Zaten çalışanların yüzde 33’ünü oluşturan kadınların oranı emeklilik oranı yüzde 19’la sınırlı. Yeni düzenlemeden sonra bu oranların daha da düşeceği ortada.

ÇALIŞAN YOKSULLAR

Salgının en fazla etkilediği ve daralan konaklama, yeme-içme sektörü çalışanlarının yüzde 54’ünü kadınlar oluşturuyor. Perakende ve toptan satış sektörlerinde kadın istihdam oranı yüzde 43. Sanat, eğlence ve kamu yönetimi gibi diğer sektörlerde ise kadın istihdamı yüzde 46’yı buluyor.

Kayıt dışıyla birlikte aile içinde para almadan çalışan, çocuk ve yaşlı aile bireylerine bakan, yemek, temizlik gibi işleri üstlenen, kırsalda tarımla uğraşan kadınların oranı ise yüzde 75. Hiçbir geliri olmayan bu kadınlar salgın risklerine en açık yaşayan kesimleri oluşturuyorlar. 2017 verileri bu kadınların yüzde 20’sinin okur-yazar olmadığını, yüzde 37’sinin ilkokulu bitirdiğini, yüzde 11,5’inin her hangi bir okula gittiğini, ancak eğitimini tamamlayamadığını göstermektedir.

Bu kesim içinde lise mezunu olan kadınların oranı ise yalnızca yüzde 7,2.

Bu da kadınların önemli bir bölümünün çalışsalar bile vasıfsız işçi olarak istihdam edildiklerini gösteriyor. Yani kadınların işgücüne katılmaları, çalışıyor olmaları “yoksul olmamaları” anlamına gelmiyor. Yapılan araştırmalar düzensiz işlerde çalışan, düzenli işte çalışsa bile yoksulluk sınırı altında ücret alan kişilerin önemli bir bölümünün kadın olduğunu gösteriyor. “Çalışan yoksullar” kategorisine giren kadınların sayısı da her geçen gün artıyor.

ÇALINAN HAYATLAR

Kadınların yoksullaşması, beraberinde yüzlerce telafisi imkânsız sorun ortaya çıkartıyor. Derin yoksulluk sarmalında yaşayan kadınlar, çocuklarının okuldan uzaklaşmasına, kayıt dışı sektörlerde çalışmasına göz yumuyor. Özellikle kız çocuklarının eğitim imkânları ellerinden alınıyor. Bu da yoksulluğun nesiller boyu, adeta anadan kıza devrolunan bir olgu haline gelmesine yol açıyor.

Geriden gelene bırakılan tek miras yine yoksulluk oluyor. Bu yoksulluk kız çocuklarının hayalleriyle birlikte hayatlarını da elinden alıyor. 

Öyle bir kısır döngü yaşanıyor ki, yoksulluk insanların yeterli sağlık erişimine ve hijyen imkânlarına ulaşmasını engelliyor. Bu durum da salgın hastalıkların yayılmasına uygun zemin hazırlıyor.

Yeterli beslenme imkânı olmayan çocuklar ve gençler sağlıklı gelişemedikleri gibi bu derin ve çaresiz yoksulluk bir de gençlerimizi suç işlemeye sürüklüyor. Çaresizlik ve yoksullukla başa çıkmak için mücadele eden kadınlar ve kız çocukları istismara açık hale geliyor. Kadınların ve kız çocuklarının içinde yer aldığı bu acı tablo toplumun kanayan yarası oluyor.

 “LÜTUF” DEĞİL “HAK”

Yoksulluğun önüne geçmek, özellikle de kadınların mahkum edildiği çaresizlikle mücadele etmek birinci önceliğimiz olmalı. 2. Yüzyıla Çağrı Beyannamemizde de yer aldığı gibi, yoksullukla mücadele etmek için hem zihnimizden hem dilimizden “lütuf” kavramını çıkartmamız yerine “hak” kavramını yerleştirmemiz gerekiyor.

Kişinin içinde yaşadığı toplumun bir parçası olmasından kaynaklanan haklar arasında insanca yaşama hakkının birinci sırada yer aldığını aklımızdan çıkartmamalıyız. “Aile Destekleri Sigortası” ile başlayarak  yoksulluğun kuşaklar boyu sürmesini engelleyecek, akılcı, uygulanabilir  önlemler almak zorundayız.

Yoksulluk, “sabır” gösterilmesi değil, mücadele edilmesi ve ortadan kaldırılması gereken geçici bir durum olarak kabul edilirse, huzur içinde yaşayabileceğimiz bir toplumsal düzen kurabiliriz.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
İSTANBUL MİLLETVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları