Bir Arada Yaşamanın İmkânsızlığı Üzerine

08 Ocak 2015 Perşembe

İlerledik mi? Uygarlaştık mı? Bir vahşet ki tanımlamaya kalkıştığınızda neresinden tutacağınızı, nedenini nasıl araştıracağınızı bilemiyorsunuz. Hepsi elinizde kalıyor, her şey yetersiz... San-ki hepsi öğrenilmiş kalıp, her şey anlamsız... Kestirimlerinizin hepsi temelsiz sanki, her şey söylenmiş ve tutmamış... Hepsine sıfırdan mı başlamak gerek, yoksa her şey yazıldı da biz mi anlamıyoruz...
Kalaşnikof’lu birileri Paris’te ünlü mizah dergisini basıyor, 12 insanı tarıyor.
Neden? Önemli mi... Taramak ve öldürmek için her zaman nedenler aranır bulunur... Bu dünya-çağdaş uygarlık herkese fazlasıyla, taşıyamayacağı kadar neden sunuyor; sürü sepet, çuval çuval...
Tarihe gidersiniz, bin yıl önceye bile... Veya bir yıl önceye...

***

İnsanlık hâlâ şunu anlamadı mı:
Ya tek bir insanlık vardır ve küresel tepside buna göre yaklaşık eşitlikleri, yaklaşık farklılıkları, yaklaşık yaşam düzeylerini, yaklaşık kültürel özellikleri sağlarsınız... Bir arada yaşamanın koşullarıdır bunlar...
Ya da çoklu bir insanlık hali vardır: Eşitsizlikler, farklılıklar, derin uçurumlarla birbirinden ayrılmış...
Ama bu uçurumlar bir arada yaşayamaz. Eşit olmayanları, derin zenginlik ve derin yoksullukları ve uygarlık düzeylerindeki derin uçurum ve farklılıkları bir “küçük köy”de bir arada yaşatamazsınız...
Eninde sonunda birbirini yerler, uçurumlar kırılır, üst üste yığılır her şey.
Zengin yoksulun tepesine biner, yoksul canına tak der ve zenginin boğazına bıçağı dayar.
Aşağılananın yapmayacağı şey yoktur. Nefret girdi mi araya, ne özgürlük anlayışı kalır geride, ne insan hak ve özgürlükleri.

Libyayı, Suriye’yi, Irak’ı neden parçaladınız
“Uygar” dünyanın sorması gereken soru şudur: İslami köktendincilik neden yaygınlaştı...

Başka soru: Neden siyasal İslamı kaşıdınız, hafifi, ılımlısı, ortası... İslamı siyasallaştırma çabasına girdiniz.
Diğeri: Filistin’in onuruyla yer almasına dünyada, neden yol açmıyorsunuz..
Bir daha: Libya’yı neden parçaladınız, bir ulusun unsurlarını birbirine kırdırmaya yol açtınız, kabile savaşlarına geri döndürdünüz... Bir ülkeyi ortadan kaldırdınız...
Ey Fransa, Mirage’ların bu ülkenin üzerine tonlarca bomba yağdırırken, petrol hesabı yapmak, hangi ilkelliğinin dışavurumuydu? Tarihinden hangi vahşiliği ödünç almıştın...
Hey, ABD ve müttefikleri! Suriye’yi birbirine kırdırma alçaklığını devreye sokarken, orada ektiğin nefretin dönüp seni vuracağını göremeyecek kadar nesin?! Nerede bunca “birikimin”... Bilimin, teknolojin, edebiyatın, sanatın, felsefen... Bunlar, siyasi kültüründe kendine bir çentik yer bile mi açmamış...
Bunca ekonomik krizin, Nobel kazanmış yüzlerce ekonomistlerinin katkıları, paylaşım teorilerin, içine ettiğimin üstünlüklerin, tıbbın-fiziğin, insanlığı yeniden yaratmaya yönelen biyolojin... Bunların siyasi beyninde izdüşümleri sıfır mı?
Irak’ta Suriye’de hâlâ ayda binlerce insan öl-dürülüyor... Çeteler, dinler, inançlar, bağnazlıklar mantar gibi ürüyor. Ben mi saldırdım Irak’a... Yüz binlerce, milyonlarca ölünün, canlının, çoluğun çocuğun feryadı, hangi duvarlarında eriyip yok oluyor?..

***

Hayır, küreselleşme ile derin fay hatları bir arada olamaz ve duramaz. Fransabasılır, yarın Almanya, öbür gün ABD veya İngiltere...
Ve Türkiye.
Ama bu küresel finans kapitalizmin umurunda değil. Paranın değer olduğu bir sistemde, tıpkı insanın, toplumların olmadığı gibi, patronların da değeri sıfırdır. Biri düşer diğeri çıkar.
Kapıları kapatamazsınız, küreselleşmeyi sınırlayamazsınız; sermaye, mal ve hizmetlerin dolaşımına engel koyamazsınız. İnsanların yüz binlerce, ülkelerinize hücum etmesini engelleyemezsiniz, tarihin bu en büyük göç isteğini topla tüfekle bile durduramazsınız.
Çünkü insanlık yaşamak, yararlanmak, bölüşmek, ortaklaşmak istiyor. Bir hayatı var, onu hem kendine hem de nesline istiyor... Neyse en iyisini...
Küresel kapitalizm, farklılıklardan, uçurumlardan besleniyor... En büyük sömürü ve kazançlar, uçurumlardadır... Ona bu gereklidir: Dünyanın durmadan bir yerleri çökmelidir... Toplum düzenleri bozulmalı, insanlar birbirini boğazlamalı ki çöküşler olsun ve sömürü artsın...
Buna isim de uydurulmuştur: Yaratıcı yıkım! Bu, kapitalizmin, piyasanın, sermayenin adıdır. Yıkım olmalıdır ki, her şey, artık vadesini doldurmuş binalar, sistemler, makineler, piyasalar, sıfırdan yeniden kurulsun.
Küresel sermayenin, örneğin Ortadoğu’ya, petrole, ülkelere bu saldırıları, kapitalizme şu veya bu şekilde yenilemesine kapıları açar. Orası biter, başka bölgelere yelken açar... Mesela Çin’e, Pasfik’e...

Türkiye birbirini boğazlamak için fırsat kolluyor
Yoo hayır, Paris’teki büyük felaketi gidip de salt sermayenin küresel savaşçılığının sonucu görmek niyetinde değilim. Ama bu şarttır.
Siyasal İslama, köktendinciliğe yelken açan, laikliği batırarak bir arada yaşamanın en temel gereğini ortadan kaldıran, ya beyinsizliğinden, ülke ve insan sevgisizliğinden, hırsından, tarihsel, kör inanç ve köktenci ideolojisinden ve takıntı-sından; ya da bilinçsizliğinden, bilgisizliğinden, derin kültürsüzlüğünden...
...bütün toplumu, bütün birlikte yaşama ve ekonomik birikimini kurban etmek sonucuyla karşı karşıya kalır.
Türkiye, bir barut fıçısıdır. Mesela bir karikatüre bütün insanlığı ateşe atma nefretiyle dolup taşan insanların ülkesine dönüşmüştür.
Sanki bir arada duruyor gibidir ama parçalanmıştır. Sadece bakmayı bilen göz yeterlidir. Türkiye tepeden tırnağa silahlıdır. Birbirini boğazlamak için uygun anın gelmesi, fırsatının doğması beklenmektedir.
İktidar yok, sanki bunun pususuna yatmış gibidir..
Ama bunu gören kimse var mı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları