Özdemir İnce

Laiklik anayasada

11 Nisan 2021 Pazar

Bildiğim kadarıyla, anayasalarında yer almasa bile -ki böyle bir koşul yoktur- Hıristiyan dünyanın tamamı laiktir. Bildiğim kadarıyla laiklik ilkesi sadece Meksika, Fransa, Türkiye, Japonya ve Portekiz’in anayasalarında yer almaktadır. Gene bildiğim kadarıyla halkı Müslüman olmasına karşın yasaları seküler olan tek ülke Azerbaycan’dır.

***

Sağcı, dinci, muhafazakâr ve İslamcılardan oluşan tayfaya göre, başkanları İncil’e el basarak yemin ettiği için ABD memleketi laik ya da seküler değildir. Kutsal kitaba el basmak bu konuda ölçü değildir. Ölçü, ülkenin referanslarını dinden almayan yasalarla yönetilmesidir. “El basma” bir ritüeldir, bir jestten ibarettir.

Türkiye’ye gelince... Bu ülke, laiklik düşmanı, şeriatçı bir iktidar tarafından yönetilen, laik anayasalı bir ülkedir. Bu da demokrasinin bir cilvesi!

***

Laikliğin varoluş sürecinin “Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan” sorusuyla hiçbir ilişkisi yoktur. Hiçbir beyin laikliği önceden tasarlamamıştır. Laiklik, dünyanın dinsel kurallarla yönetilemeyeceği gerçeği ve zorunluluğundan ortaya çıkmıştır. Çıkmıştır, çünkü; dünya değişir, evrimleşir ama dinsel kurallar değişmez. Bir ülke değişmeyen kurallarla yönetilemez. Yönetilirse buna demokrasi denemez. Din kurumsallaştığında ruhban sınıfı ortaya çıkar. Ruhban sınıfı, soyluluk, burjuvazi, küçük burjuvazi, proletarya gibi bir toplumsal sınıftır. Bu sınıfın sermayesi tanrı ve dindir. 

Burjuvazi palazlanıp iktidara talip olunca 1789 Fransız İhtilali oldu. Sonuç olarak, soylu sınıf ve ruhban sınıfın ortak diktatoryası sona erdi. Kilisenin kurallarının yerini insan beyninin yasa yaptığı meclisin kararları aldı. Böylece “Gökyüzü” (Tanrı) ve “Yeryüzü”nün (devlet, toplum ve birey) işleri birbirinden ayrıldı. Din, kamusal otorite olma niteliğini kaybetti. Bu dönüşümün, bu evrimin -ki “Aydınlanma” denir- sonunda sadece laiklik değil, modern demokrasi de doğdu. Laikliğin türlü çeşitli tanımı vardır. İster beğenin, ister beğenmeyin benim tanımım da var: Laiklik; bireyi, toplumu ve devleti dinin baskılarına karşı korur.

***

Osmanlı’nın kostaklanmasına bakmayın, ulema ve softa sınıfı, yeniçeri ile ortaklaşınca padişahın, sadrazamların, vüzeranın kellesini almıştır. Askeri ve sivil alanda ne zaman çağa uyum girişimi olsa ulemanın “istemezük” vetosuyla karşılaşmıştır. Osmanlı’nın ruhban sınıfı olan ulemanın devlet ve millet sevgisi ve saygısı yoktur. Askeriyede, eğitim ve öğretimde, tıp, coğrafya, mühendislik vb. alanlarında her türlü yenileşmeye karşı çıkmışlardır. Üniversitenin kurulmasına karşı çıkmışlardır.

***

Kim ki laikliğe karşıdır, demokrasiye de karşıdır. Laiklik ve demokrasi yapışık ikizlerdir. Laiklik dine ve Tanrı’ya karşı değildir. Türkiye’ye laikliği getirenlerin tamamı gerçek Müslümanlardı. Laiklik ve demokrasinin olduğu yerde dini tarikatlara ve dinsel sivil toplum örgütlerine yer yoktur. Tersi, dinsel diktatorya düzenidir.

***

Paris gazetesi Libération (2 Nisan 2021), kişisel destansı öyküsünü Adoniada adlı kitabında anlatan büyük Arap şairi ve filozofu Adonis’le yaptığı söyleşiyi “İslam ile insan arasındaki ilişki yasa ve özgürlükler üzerine inşa edilmelidir” başlığıyla yayımladı. Adonis, bu cümle ile Arap dünyası aydınlarının söylemeye cesaret edemediği bir gerçeği dile getiriyor. Yani “Müslümanlar laikleşmeli ve onun din ile devlet arasındaki ilişkiyi belirleyen ilkelerini kabul etmelidir. Araplar dini siyasal referans kabul ettikleri sürece asla ilerleyemezler” diyor. Ve ekliyor: “İslam neden devlet dini olarak anayasada yer alsın? Din tanrı ile mümin birey arasında bir ilişki olarak kalmalıdır (...) Dünyada 1.5 milyar mümin var ama aralarında tek bir düşünür yok. Çünkü İbn Haldun, İbn Rüşt, İbn Sina ve Sufileri reddediyorlar; okullarında, üniversitelerinde öğretmiyorlar... Bütün tarihimizi gözden geçirmek zorundayız.”

***

Faslı şair Abdellatif Laabi, İstanbul Kitap Fuarı’na katılmak üzere otuz yıl kadar önce İstanbul’a gelmişti. Taksim Meydanı’ndaki bir otelde kalıyordu. Anıta baktı, İstiklal Caddesi’ne baktı, Sıraselviler’e doğru baktı ve hüzünlü bir sesle şöyle dedi: “Müslümanların yaşadığı kentler işte böyle olmalı.”

***

Dün 10 Nisan idi. 10 Nisan 1937 günü laiklik anayasamıza girmişti. Laiklik, özgür insan ve birey olmaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları