Özdemir İnce

R.T. Erdoğan efsanesi

13 Şubat 2022 Pazar

En geç yirmi dört saat içinde tersini söylediği için R.T. Erdoğan’dan geleceğe tek bir cümle ve düşünce kalmayacak. Genel konular, ekonomi sorunlarıyla ilgili konularda yaptığı konuşmalardan, verdiği sözlerden, yaptığı vaatlerden söz ediyorum. Bunlar normal insanların bir kulağından girip ötekiden çıkıyor ama homo-kerizmatikus ve homo-şüküratüslerin üzerinde, giderek azalsa da bir büyü etkisi yaratmakta. Söz temsili, Fareli Köyün Kavalcısı gibi.

***

R.T. Erdoğan’ın siyasal hayatında bir tek yapıcı başarı yoktur ancak yıkıcılıkta başarıdan başarıya koştuğu da yadsınamaz. İstanbul Belediye başkanlığı ile 2002 genel seçimlerindeki güdük başarıları rakip partilerin armağanıdır. 1994 yılında yüzde 25.19 oy olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu ama iki sol parti (yüzde 32.68), iki sağ parti (yüzde 37.60) birleşmiş olsalardı başarıyı rüyasında bile göremezdi. Partisi AKP 2002 genel seçimlerinde yüzde 34 oyla iktidara geldi ve ondan sonraki bütün seçimlere, halkoylamalarına hile karıştı. Deniz Baykal’ın karşılıksız kalan, istismar edilen demokratik merhameti olmasaydı, ne milletvekili ne başbakan ne de cumhurbaşkanı olabilirdi. Yeteneklerinin üzerinde çok şanslı bir adam.

***

Peki o zaman nasıl oldu da 20 yıldır iktidarda? Yıkıcılığı sayesinde; yarattığı kaos, çoklu çöküş ve korku sayesinde. Seçimleri güdük bir oyla değil ezici bir çoğunlukla da kazanabilirdi ama seçim kazanmak da gerçek bir başarı değildir.  Seçim kazanılmadan da kazanılabilir. Türlü nedenlerle kafa ve ruhu yorgun bir halk, umut saydığı bir hayalete sarılabilir. Buna da zihinsel çöküş, ahlaki dejenerasyon denir.

Vahap Polat’ın okumakta olduğum Erdoğan’ın Davası “Yeni Türki-ye”nin Teorisi-Pratiği ve Geleceği (Librum Yayınları, Ocak 2022) adlı kitabında Erdoğan’ın kerizmatik kitle karşısında kullandığı hitabet tarzı irdelenmekte:

 “Erdoğan gittiği şehirde, bölge halkını ilk önce kendi şiveleri ile selamlar, sonra da o şehrin tüm ilçelerini bir bir sayar. Bu insanlarda şöyle bir; Erdoğan bizi gerçekten tanıyor, biz bile bilmezken o tüm ilçeleri biliyor. O bizden biri imajını çok iyi veriyor.” (s.28)

Daha sonra milli ve dini duygularla bağlantı kurup, bölgedeki dini ve milli şahsiyetleri tanıdığı izlenimini hissettiriyor.” (s.29)

“Dinleyici kalabalıkları överek konuşmasına devam eden Erdoğan ses tonunu sakinleştirip yüz hatlarındaki siyasi rakiplerini küçümseyen bir tavırla muhalefete gönderme yaparak ikinci sahnede yaratacağı tehdit algısına geçiş hazırlığı yapar. (...) Erdoğan 19 yıldır 81 şehirde ve her konuşmasında bunu tekrar tekrar yapıyor. Bu tekrarın amacı onanmış bir şey tekrar tekrar dile getirildiğinde, nihayet zihinlere yerleşmesi ve tanımlanmış bir hakikatmişcesine kabul görmesidir.” (s.21)

Ve daha neler! Her davranışta, sözde olsa da bir tür “karizma” yaratma tutkusu var: Her şeye muktedir tek adam yani “Başyüce”! En baskın tepki ise tanıklı ve belgeli gerçekleri inkâr etmek. Kendisinin onayı ve imzası olmadan “yap-işlet-devret” müteahhitlik hizmetleri yapılabilirmiş gibi...

R.T. Erdoğan’ın son yıllarda yeni bir huyu çıktı ortaya, gerçekle hayali, yanlışla doğruyu birbirine karıştırıyor. Bilerek mi yapıyor, yoksa ağzına geleni mi denetimsiz söylüyor? Ama her iki durumun da yoruma gereksinimi var: “Bizden 15 yıl önce evlerde buzdolabı, çamaşır makinesi mi vardı?” diyor; 1980’lerde açılmış havaalanını kendilerinin yaptığını ileri sürüyor; 1990’larda açılmış üniversite için “Biz açtık” diyor.

***

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK) Genel Kurulu’nda konuşurken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na meydan okumuş: “Eğer arzu ediyorsan, Akkuyu uzak değil, Akkuyu’ya gidersin, bizim nükleer enerji santralı ne durumdaymış yerinde görürsün. Bak Bay Kemal, yakında ikinci nükleer enerji santralı da geliyor. Biz durmuyoruz, biz çalışıyoruz. Sizin hayatınızda mum vardı, gaz lambası vardı. Bunlar ya en pahalı enerjinin olmayan enerji olduğunu bilmeyecek kadar cahiller ya da kafaları ve kalpleri başka yerlere bağlı. Enerji yatırımlarımızı sabote edenlere, ‘Yapmayın bu millet, bu iş dünyası sizi çarpar’ diyoruz. Bir lüks otelden geceliği 100 bin lira olmak suretiyle yapacağınız yayınlarla bu millet aldanmaz, bu millet bunlara kanmaz.” .

***

Doğru söze ne denir, ah ah ne günlerdi o günler! Görüp söyleyenlerin yalancısıyız: Bütün devlet ricali makamlarına eşek üzerinde gidiyormuş o sıralar. Neredeyse taş devrinde yaşıyormuşuz da hiç haberimiz yokmuş!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasadan önce 12 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları