Bağış'ın Maskesi!

28 Haziran 2013 Cuma

Kısaca “Ankara Antlaşması” denilen “Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasındaki “Ortaklık Anlaşması” 12 Eylül 1963’te TBMM’nin tören salonunda imzalandığında oradaydım. Tam yarım yüzyıl önce o imza törenini izleyen ve bugün gazeteciliği sürdüren iki kişiden biriyim.

\n

O günden bugüne de Türkiye ve “Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkileri yakından izlemeyi sürdürmeye çalışıyorum. Hatta 1960’ların sonunda Dışişleri Bakanlığı’nın bir belgesini açıkladığım için dava bile edildim, aklandım…
Şimdi bakıyorum da o anlaşmanın imzalanmasından 7 yıl sonra doğan ve TC ile AB ilişkilerini güçlendirmekle görevli bir siyasacı bu ortaklığı dinamitlemek için elinden geleni ardına koymuyor.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan “Ayaklar baş olamaz” derken herhalde filmlerde uygulanan yöntemle “geri dönüşümlü kendi yaşamöyküsünden” esinlenmiş olmalı. Tabii dediği bir anlamda doğru… Türkçedeki “eğer bir ayakta nasır büyür beyne yerleşirse ne olur” sözü benzeri durumlar, bazı ülkelerde de nasırların beyin olması biçiminde de karşımıza çıkıyor.

\n

***

\n

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “ustasının” yolunda yürüyen “çırak” gibi akla sığmayan sözler söylüyor. AB’nin 1 numarası Almanya Başbakanı Angela Merkel’e Sarkozy gibi balık tutmak istemiyorsa hesabını iyi yapsın…” tehdidinde bulununca ortalık karıştı.
Berlin’deki Türk Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, Bağış’tan dolayı fırçalandı. Buna tepki olarak da Ankara’daki Alman Büyükelçisi Eberhard Pohl Dışişleri Bakanlığı’na çağrılınca iki ülke arasında ipler gerildi.
Frankfur Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesi
“Bağış’ın maskesi düştü” başlığını attı. Alman Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Bağış’ın bu sözleri kabul edilemez…” dedi. İngiliz Financial Times gazetesi de “Tabuta çiviyi Almanya mı çakacak?” yorumunu yaptı.
Bunun üzerine çırak, Alman Seuddeutsche Zeitung gazetesine
“Merkel’i tehdit etmedim. Yeni başlık açılmasını Almanya’nın engellemesine üzüldüm…” diyerek tükürdüğünü yalamaya çabaladı. Bu arada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Katar’da Alman meslektaşı Guido Vestervelle ile görüşerek gerilimi yumuşatmaya çalıştı.
Ama Bağış yine durmadı. Ankara’daki AB büyükelçilerini toplayıp
“Gezi Parkı” olaylarının uzantısı olarak “göstericilerin camide alkollü içki içişlerini” de kapsayan 15 dakikalık bir film göstereceğini bir gün önceden basına duyurdu...
Toplantıdan sonra
“Camide içki içilişini gösterdik” derken, AB büyükelçileri “Böyle bir görüntü yoktu” açıklaması ile Bağış’ı yalanladılar. Kaldı ki aynı anda cami imamının “Ben tanık olmadım…” sözleri gerçeği yansıtırken, müezzin Fuat Yıldırım da ikinci kez yalanlama gereğini duydu. Bu açıklamalar basınımıza “Bağış’tan büyük yalan…” sözleri ile yansıdı.
Davutoğlu yine devreye girdi ve AB’nin Dönem Başkanı İrlandalı meslektaşını arayıp
“yeni başlık açılmasına ilişkin” adım için teşekkür etmekle kalmadı, dün bu satırlar yazılırken Ankara’daki AB büyükelçilerini bir “yatıştırma” toplantısında bir araya getirmeye hazırlanıyordu.
Bu olaylardan sonra Bağış hangi yüzle Ankara’daki AB büyükelçile
rinin yüzlerine bakabilecek, AB ile “başmüzakereci” olarak görüşmelere nasıl katılabilecek? Eğer biraz onuru varsa o koltuktan ayrılması gerekmez mi?

\n

‘Ama’lı açılma!

\n

Bu olaylar sürerken TC-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik bir adım 25 Haziran’da Lüksemburg’da atıldı. Almanya Başbakanı, bırakın yeni bir başlık açılmasını, neredeyse Türkiye’nin üyeliğini “veto” etmeye hazırlanıyordu.

\n

Bu toplantının yapıldığı saatlerde Ankara’da Bağış ile görüştükten sonra AB büyükelçileri de özetle şu açıklamayı yaptılar: “Bu, AB temsilcilerinin toplu olarak hükümet ile görüş alışverişinde bulundukları ilk toplantı olmuştur. Özellikle polisin barışçıl göstericilere davranışı ve basın özgürlüğü de dahil olmak üzere temel özgürlüklere ilişkin kaygılar…”
TC-AB ilişkilerini
“camide içkiye” indirgeyen Bağış’a karşılık AB büyükelçileri ustanın AKP hükümetini uyardılar. Lüksemburg’da sağduyu egemen oldu ve ipler kopmadı.
Toplantıdan önce Ankara Temsilcimiz
Utku Çakırözer, olacakları “Gezi olaylarını görmezden gelemeyiz. Müzakere açma ilkesel kararını şimdi alalım, ama müzakereleri 4 ay sonra açalım…” sözleri ile yazdı. Yazdığı da gerçekleşti!
“Başlık (fasıl) açılacaktı ama… “Ama’sı” vardı… Sonbaharda yeniden toplanacak olan AB’li bakanlar, “Türkiye ile ilgili ilerleme raporunu” gördükten sonra “açma kararı uygulamaya” konulabilecekti… Rapor “olumsuz” ise “başlık” açılmayacak demekti.

\n

6 ülkeden 27’ye, TC yok!

\n

Genç okurlarımıza TC-AB ilişkilerinin geçmişini özetleyelim…

\n

Avrupalı 6 ülke 1952’de kıtada “siyasal ve ekonomik birliği” amaçlayan “Avrupa Ekonomik Topluluğu” adıyla bir örgütlenmeye gittiler.
Türkiye 1 Eylül 1959’da AET’ye üyelik başvurusunda bulundu.
Benim de imza törenini izlediğim 12 Eylül 1963’te Ankara’da
“Ortaklık Anlaşması” imzalandı. O tarihte ilk anlaşmayı Türkiye imzaladığında AET’ye yalnızca 6 ülke üye idi. Bugün 27 ülke üye ve Türkiye hâlâ üye olamadı. Son Lüksemburg toplantısında ise Bosna ile Kosova’nın üyeliklerinin önü açıldı.
1 Temmuz 1987’de Türkiye, adı
“Avrupa Birliği’ne” değiştirilen AB’ye “tam üyelik” başvurusu yaptı. O tarihten sonra AB’ye 13 ülke “tam üye” oldu, Türkiye yine üye yapılmadı.
1995’te
“Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşması” imzalanarak ne üye yapıldı, ne de üyeliğinin önü kapatıldı. Bu durum bazı çevrelerde AB, Türkiye’yi “metres yaptı” olarak yorumlandı.
2004’te
“müzakere süreci” başladı, sonrasında başlıklar açıldı, kapandı… Bugün gelinen nokta ise 35 başlıktan “Bölgesel Siyasa ve Yapısal Araçların Eşgüdümünü” öngören 13.5’incisi (!) ise koşullu açıldı…

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları