Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Fotoğrafın Dinozoru!Siu, Zeus, Deus, Deyyus!
\n\n\n
Yalnız Türkiye değil, dünya bir dev foto muhabirini yitirdi: Gökşin Sipahioğlu (84).
\nGökşin ile garip bir rastlantı, Nisan 1965’te Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti, o zamanki adıyla Pekin’de bir otelde tanıştım. Türkiye ile Çin arasında diplomatik ilişki yoktu. Bugünki Kuzey Kore gibi, Çin de o yıllarda Batı dünyası için bir kapalı kutu idi. Mao’nun “Kültür Devrimi” filizleniyordu.
\nGökşin, yabancı gazetecilere kolayca vize vermeyen Çin’e giren ilk Türk gazetecisi olmuştu. Bir gün sonra otelde karşılaşınca atlatma yapamayacağı için üzüldü.
\nNe var ki o günden sonra aramızda büyük bir dostluk başladı. Cebimde 200 dolarla bir haftalığına gittiğim Çin’de üç hafta kaldım. Bana borç vermekle kalmadı, Şanghay’da 40 dereceye çıkan ateşli hastalığımda da yanımdan ayrılmadı. Böyle rakip dostlar başına!
\nOnun adı yabancı basında “atlatmanın sultanı” idi. Yalnız Fransa’da değil dünya basınında adı “Grand Turc (Büyük Türk)” idi. Soyadını kolayca söylemeyen yabancılar ona “Mösyö Sipa” derlerdi. Kimilerine göre de “fotoğrafın Türk dinozoru” idi. “Sipa” kısaltması 1969’da, sonradan eşi olacak Amerikalı gazeteci Phylis Springer ve Cumhuriyet’in Atina muhabiri iken askeri yönetimin sınır dışı ettiği Kosta Daponte ile Paris’te 1.5 odada kurduğu fotoğraf ajansının resmi adı oldu. Anımsarım, atlatma resimleri ABD gazetelerine ulaştırıp hosteslere vermek için günde 2-3 kez Orly Havaalanı’na giderdi. Sonrasında Sipa dünyanın en büyük 3. ajansı oldu.
\n1.90 boyundaki Gökşin, bugünkü “Efes Pilsen” basketbol takımının kurucusuydu. O zamanki adı “Kadıköy Spor” idi. Bir karşılaşma sonrasında, çalıştığı gazetede Sait Ceylan takma adı ile eleştirisinde “Kadıköy, oyunu Gökşin yüzünden kaybetti” diye yazabilen bir dürüst insandı.
\nEn büyük özelliği, haberin çıkacağı yeri herkesten önce sezinlemesi ve “doğru zamanda doğru yerde” durmasıydı. 1999’da Cumhuriyet’te hakkındaki yazımın başlığı “Savaş da\t barış da objektifinde” olmuştu.
\n***
\nBir keresinde bana “Nasıl Nev York’ta iyi bir taksi şoförü, hangi eğlence ya da maçın ne zaman dağılacağını bilip orada en önce park ederse, iyi bir foto muhabiri de aynı bilgi donanımı ve sezgide olmalıdır” diyen Gökşin’in bu özelliğinden bazı örnekler vereyim.
\nİlk sinagog bombalandığında Avrupa’da tüm sinagogların çevresine çoktan birer fotoğrafçı yerleştirmişti.
\nBir Güneş tutulması için İngiltere’den Hindistan’a kadar pek çok fotoğrafçıyı görevlendirmiş, AA’nın İstanbul’da bir caminin minareleri arasındaki tutulmayı gösteren fotoğrafını dünyaya yaydığında yalnızca bu resim dergilere kapak olurken Türkiye’yi de tanıtmıştı.
\n1956’da Sınai savaşlarında gazetesi adına çektiği fotoğraflarla dünya basınına açılmış, 1961’de Amerikan donanmasının kuşattığı Küba’ya bir gemide “muço” olarak girdiğinde fotoğrafları dünyada ön sayfalarda yer almıştı.
\nAfrika’da bir başka işten dönerken içinde bulunduğu uçağı, pilottan rica ederek Uganda’da havaalanı üzerinde alçaktan uçurtarak Entebbe baskını olayını görüntülemişti!
\nTürkiye’de genelde “fotoğrafları değerlendiren” bir görevli yoktur. Görevliye, biçimsel olarak çizdiği sayfada yatay kullanacağı fotoğraf dik gelmişse, o olağandışı resim çöp sepetinde “manşet” olur! Gökşin, yaşamında hiç haber fotoğrafı çekmemiş, o resmin önemini anlamamış masa başı görevlilerine deli olurdu!
\n***
\nBir hafta önce aradığında 6/7 Eylül 1955 olayları sırasında İstanbul Ekspres Gazetesi Yazıişleri Müdürlüğü’ndeki haber hakkında üzüntülerini yinelemişti.
\nO zamanlar Türkiye’de akşam gazeteleri de yayımlanırdı. Dağıtıcılar matbaadan aldıkları gazeteleri, “matris kartonu” içinde satarlardı. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve atılan bomba haberini “Atamızın Evi bomba ile hasara uğradı” şimşir başlığı ile duyurdu. O gece İstanbul ve İzmir’de üzücü olaylar yaşandı.
\nO gündür bugündür basınımıza bir delinin kuyuya attığı taş gibi, süregelen bir yalan haber Gökşin’i çok yaralamıştır. Neymiş, Gökşin MİT’in adamıymış! Neymiş, o gün gazeteyi 300 bin basmış. Neymiş, bomba atılacağını biliyormuş, o nedenle gazeteyi önceden basmış!
\nO dönemin bir akşam gazetesini düşünün. Dökülen, eski tip bir baskı makinesi, 300 bin gazeteyi bir-iki saat içinde basabilir mi? O kadar kâğıt o anda nasıl bulunur, küçük binada nasıl depolanır? 300 bin gazetelik kâğıt bobinlerini taşıyacak kamyonlar o an nasıl ayarlanabilir? Satışı en fazla 20 bine çıkan gazetenin 300 binlik rakamını pazarlayacak dağıtıcılar o an nasıl bulunabilir?
\nBu karalama, aralarında Türk Tarih Vakfı’nın kitaplarında bile yer aldı. Bugün bir akşam gazetesi çıksaydı. Bu olay olsaydı, ben de haberi aynen büyütürdüm.
\nGökşin’in bu haksız karalamadan dolayı inşallah gözü açık gitmemiştir. Dünyanın dört bir köşesinde yetiştirdiği genç meslektaşları onu her zaman saygıyla anacaklardır. Tanıdığım, ender “insan gibi” bir “insandı!”
\n\n\n\n\n\n
Türkçede ilginç deyimler, tanımlar vardır. Örneğin yanlış anlamalar konusundaki şu deyişler her şeyi herkese rahatlıkla anlatır: “Sağır duymaz uydurur!” “Lafı kıçından uydurmak!”
\nMeslektaşımız Nedim Şener’in telefonda Uğur Dündar’a “Yüce Deyyus” dediği sağır telekulakçılarca mahkeme tutanaklarına geçirilmiş! Yazar Yılmaz Özdil, aynı gazeteden Ayşe Arman’ın kendisiyle yaptığı söyleşide Dündar’ı Yunan tanrısına benzeterek “televizyonun Zeus’u” diye övmüştü.
\nBir gün Şener, Dündar’a telefon ediyor ve “Ey Yüce Zeus” sözleri ile takılıyor. Karşılığında “Sağol Apollon” sözleri ile şakalaşma sürüyor.
\nGelin görün ki telekulak hazretleri bunu “Ey Yüce Deyyus!” olarak algılıyor. Arapça “deyyus”, Ferit Develioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük” kitabında “karısının namussuzluğuna göz yuman ve katlanan kimse” olarak açıklanıyor!
\n9 Aralık 2008’de bu köşede “deyyus” ve “Zeus” bağlantılı bir olaya değinmiştik. Afyon Müzesi’ni gezen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a, Müdür Mevlüt Üyümez bilgi verirken “tanrı” yerine eskiden “deus” denildiğini anlatmıştı. Bakan “tanrıya deyyus” diyen müdür hakkında “soruşturma açacağını” söylemişti. O gün yazımız şöyle bitiyordu:
\n“Kültürden sorumlu Bakan’ın Hititçede ‘tanrı’nın ‘siu’ demek olduğunu, zamanla bu sözcüğün antik Yunancada ‘zeus’a geçtiğini, Latincede ‘deus’a dönüştüğünü nereden bilsindi?” Dolayısıyla sağır telekulağı kınamanın ne anlamı olabilir?
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı