Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yaşasın Amerika! Yaşasın Rusya!
Yaklaşık son yarım yüzyılda Rusya ile Türkiye arasında köprülerin altından çok sular aktı. DP’nin ekonomiyi iflas ettirdiği, TL’nin değerini dolar karşısında üç katı düşürdüğü, sonrasında İsmet İnönü’nün koalisyon hükümetinin “5 sente muhtaç” olduğu günlerdi! İnönü, 1960’ların başında SSCB Hükümeti ile bir anlaşma imzaladı. Bugün Türk sanayiinin altyapısını oluşturan; örneğin İskenderun Demir-Çelik ve Seydişehir Alüminyum fabrikaları ile Aliağa Petrol Rafinerisi gibi tesisleri, Ruslara dövizsiz kurdurttu. Tesislerin parası, başta mavnalara “dökme” yüklenen narenciye gibi ürünlerin “takası” ile ödendi. SSCB vatandaşları narenciyeyle bolca “C” vitamini alırken, kimsenin aklına bunlarda “Haşere ilacı kalıntısı var mı” diye sormak gelmedi.
Rus Federasyonu kurulduktan sonra, özellikle 21. yüzyıla girerken Ruslar, taze sebze ve meyve dış alımlarında insan sağlığını etkileyecek olumsuzlukları önlemeye çaba göstermeye başladılar. Türkiye’nin taze sebze ve meyveleri ile ilgili ilk sorun 2005’te patladı. Moskova, domateslerimizde “Akdeniz sineği” saptayınca alımı durdurdu.
Başbakanlar, uzman heyetlerin diyaloglarıyla soruna çözüm buldular. Rusya’ya gönderilecek domates, patates, patlıcan, biber, salatalık, narenciye, üzüm, önce Türkiye’deki laboratuvarlarda incelenecek, Rusların öngördüğü standartlara uygun “haşere ilacı” ya da “azotlu gübre” kalıntısı olmadığına ilişkin belge verildikten sonra sevkıyat yapılabilecekti. Sorun çözümleninceye, 11 laboratuvar devreye girinceye kadar Türkiye’nin dışsatımı çok düştü.
Türk üreticilerine göre Rusların standardı, AB ülkelerine kıyasla çok yüksekti. Bu nedenle AB’ye taze sebze ve meyve satışı Ruslarınkini iki kat aşıyordu. Ama olsundu. Rusya iyi bir pazardı. Üretici ve satıcı Türkiye, alıcının isteklerine uymak zorundaydı.
Sahte raporlu\t\t\tlaboratuvarlar
Türkiye’nin toplam taze sebze ve meyve dışsatımı; 2007’nin ilk dört ayına kıyasla 2008’de miktar olarak yüzde 1.6 azalırken; değerde yüzde 18.4’lük artışla 547 milyon dolara yükseldi. Bunun 235 milyon doları Rusya’ya yapılmıştı.
Tarım Bakanlığı, “sahte rapor” veren iki özel laboratuvarın kapatıldığını, Rusların iki yılda 31 bin ürün belgesinden ancak 140’ından yakındıklarını açıkladı. Ancak son haftalarda Moskova’dan gelen haberlerde, Türk laboratuvar belgelerinde kötü kokuların yükseldiği gözlendi. Türk sebze ve meyvelerinde “haşere ilacı” kalıntılarının dışında “azot gübre” bulguları yoğunlaşmıştı. Halkımızın yanlış alışkanlığı olan “yıka geçer” önlemiyle giderilemeyecek türden çeşitli tarım ilaçlarının yarattığı olgulardı. “Azotlu gübrenin” ya da “değişik tarım ilaçlarının” topraktan bitkinin özsuyuna geçip içinde yerleştiği cinsten olumsuz kalıntılardı. Üretici, ucuz diye “fosfatlı, potaslı” yerine “azotlu” gübre kullanmaya başlamıştı. Hiçbir standarda uymayan Çin malı tarım ilaçları piyasaya İran ve Suriye’den kaçak giriyordu. Rus halkı için laboratuvar vardı, Türk halkı için yoktu! Türkiye’de halkımız, Rusların veto ettiği domates ve maydanozları da afiyetle yiyordu.
Moskova, 7 Haziran’a kadar yola çıkmış ürünleri alacağını, ancak 15 Haziran’dan sonra tümden yasakladığını Ankara’ya resmen bildirdi. Bu tarihten sonra zaten Rusya’nın kendi domates üretimi devreye girecekti. Konuyu çarşamba akşamı Ankara’da Rus Federasyonu Büyükelçiliği’nde “Ulusal Egemenlik Günü” kutlaması resmikabulünde Rus diplomatları, bu satırlar yazılırken Moskova’daki Türk meslektaşları ile de telefonla konuştum.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’i telefonla arayıp önerilerde bulunmuştu. Edindiğimiz bilgilere göre Moskova’da tatilin sona ereceği pazartesiden sonra heyetler arasında teknik düzeyde görüşmelere başlanacaktı. Tarım Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında bir heyetin Moskova’ya gitmesi gündemdeydi. Heyetler “teknik ölçüm yöntemleri, standart kavramında uyum sağlanması” gibi konuları ele alacaktı.
Ankara, laboratuvar konusunda önlem alındığını; Ruslar Türkiye’de kendi laboratuvarlarını açmak istediklerini söylüyorlardı. Türkler, laboratuvarda incelenen domateslerden “tanık örnek” sakladıklarını, Rusya’ya gönderilen ve tazeliğinden dolayı çabuk bozulabilecek yaklaşık yarım milyon ton domatesin süratle tahlillerinin yapılmasında yaşanabilecek sorunlardan söz ediyorlardı.
Bu arada ABD’den gelen, 16 eyalette domateste “salmonella bakterisinin” yol açtığı salgın nedeniyle bazı lokantaların domates kullanmadıkları haberi ortalığı büsbütün karıştırdı. İlaçlasan bir türlü, ilaçlamasan bir türlüydü…
Soruna bir an önce çözüm bulunmalıydı. İki aya kadar Türkiye’nin Rusya’ya taze üzüm satışı başlayacaktı. 3-4 yıl önce ABD ile Türkiye arasında “kuru üzüm” sorunu çıkmıştı. ABD’ye giden Türk kuru üzümünde yüksek derecede “kurşun kalıntısı” saptanmıştı. Karayollarında taşıt araçlarının havaya karışan egzozlarındaki kurşun ağır olduğu için yakın bağlara çöküyor, asmanın özsuyundan üzümlere zehir olarak geçiyordu. Aynı üzümler yine yol kenarlarında kurutulduğu için, kurşun çökmesi bir kez daha yaşanıyordu. Sorun Amerikalılar sayesinde zamanla çözümlendi.
Kanser neden arttı?
Hiç önemsediniz mi bilmiyorum! Türkiye’de bakkal ve manavları yok eden, sonradan bitme “süpermarket”ler, taze sebze ve meyveleri, bina içinde değil de kaldırımlarda sergiliyorlar. Dönerciler, kaldırımlarda döner kesiyorlar. Sokağın tozu, pisliği bir yana; yoldan geçen taşıt araçlarının, belediye halk otobüslerinin egzozlarının bunların üzerine çökmelerinin yarattığı olumsuz sağlık koşullarını düşünün! Ondan sonra da “kanser neden arttı” diye sorup duruyoruz. Rusya’nın veto ettiği domatese, bir de sokakta sergilenmesi ile eklenen kimyasal kirliliğin etkisini hiç düşündünüz mü?
Domatesin tarla fiyatı 3 yeni kuruşa düşmüş. Bizler, vetolu, egzoz karışımlı domatesi 2-3 YTL’ye yiyoruz. Annemin salça yaparken kilolarca yediğim domatesi gibi domates kokan, ağızda domates gibi domates tadı bırakanından vazgeçtik, Edirne’nin mumdan yapılmış süs domatesleri gibi domatese bile razı olduk. Peki, ama böylesine kirli domates ve meyvelere “hayır” demenin zamanı gelmedi mi? Anlaşılan Amerikalılar sayesinde üzümü, şimdi de Ruslar sayesinde domatesi sağlıklı yiyebileceğiz.
Başkentlilere arsenikli su!
Rus Büyükelçiliği’nde Ankara’nın Büyük Belediye Başkanı Melih Gökçek de vardı. Kızılırmak’tan getirilen suyun ne kadar temiz olduğunu ballandırarak anlatıyordu. Ne var ki ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut Gökçek’i “yalancı” yaptı, çıktı. Gökçek’in, Kızılırmak suyu hakkında ODTÜ’den rapor aldığının doğru olmadığını, suyun normalin iki katı arsenik içerdiğini resmen açıkladı. Bir zamanlar radyasyonlu çayı içiren bakan gibi “Kızılırmak suyundan kimse ölmedi ki” diyen Gökçek’in de halka arsenikli suyu içirdiği anlaşıldı. İnşallah Ankara’daki diplomatlar, başkentin suyuna el koyarlar da biz de rahat ederiz!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Colani’nin arabası
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Çiçekçiyi yumrukla öldürmüştü: İstenen ceza belli oldu