Balbay’ı Karşılama

14 Aralık 2013 Cumartesi

Hukuk tanımazlıklar ülkesi olarak namımız dünya çapında yürümek üzere. Balbay’ın tahliye edildiği akşam söylediği gibi “Türkiye’de can güvenliğinden de önce tehlikede olan hukuk güvenliğidir”. Gazeteciler içeride, profesörler, öğrenciler içeride, milletvekilleri içeride, ölümle cebelleşen insanlar bile dışarıya çıkarılmıyor. Suçsuz yere özgürlükleri demir parmaklıkların arkasında dondurulan yüzlerce insan... Bunca insanın ve tüm bu insanların yakınlarının, sevdiklerinin vebali büyük elbette, ancak yine de dört duvar arasında geçen 5 yıla rağmen içinde kimseye karşı nefret, intikam duygusu biriktirmeden özgürlüğe ilk adımını dimdik atan Mustafa Balbay’ın çıkışı bir umudun ismi oldu.
Balbay, “Rövanş istemiyorum” dedi. Deniz’e, Yağmur’a intikam duygusu bırakmak istemiyorum.” Çünkü içinde kin yok. Kini, içindeki insan sevgisiyle ve kalemiyle öldürenlerden o. Çünkü biliyor ki, ancak çocuklarını kinden uzak tutabilen, onlara “diğerleri”ni de sevdirebilen anne babalar sayesinde, çoktan hak ettiği aydınlık geleceğe erişme şansı olacaktır bu ülkenin. Sevgili Balbay’ın Meclis’te yaptığı ilk konuşmasında söylediği gibi; “Ülkemizde demir ağlar kurulmuştur ama maalesef daha fazla demir parmaklıklar kurulmuştur!” Demir parmaklıkların ardında özgürlükler, bu yanında ise insanların gözlerinin önüne perde indiren öfke ve nefret duyguları. İşte bu ikisinin yer değiştirdiğini görmeliyiz artık…
Mustafa Balbay 5 yıla 8 kitap sığdırdı. 8 kitabın sayfalarına geçirdi tüm bildiklerini, bilmediklerini, hissettiklerini, kızgınlığını, umudunu. Topa tüfeğe, kin kusan sözcüklere, öç naralarına ihtiyacı yoktu, kâğıdı kalemi olduktan sonra elinde, bir de insan sevgisi yüreğinde...

Yine ÇYDD
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne çelenkler üzerinden başlayan Maliye baskısının son iki halkasında POS makinesi ve mail-order yoluyla alınan bağışların ticari faaliyet kapsamında değerlendirilmesiyle gelen 2 milyon liralık ceza ve dernek gönüllülerine kaçak işçi muamelesi çeken ve buradan doğru derneğe ceza kesen SGK var.
Gezi eylemleri sırasında “Taksim Dayanışması” ekibinde yer alan ve Başbakan Erdoğan’la görüşen Cem Tüzün de bundan birkaç gün evvel ÇYDD’ye bağış yaptığı için vergi incelemesine tabi tutulmuştu. Kendisine “ÇYDD’ye hangi amaçla yardım ettiği” gibi akıllara zarar sorular sorulmuştu.
Tek faaliyeti daha fazla çocuk okutmak, daha fazla eğitim imkânı sağlamak olan derneğin uzun süredir rahat bırakılmamasının nedeninin derneği ve destekçilerini sindirmek ve yok etmek olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?.. Fakat ÇYDD Genel Başkanı Aysel Çelikel’in söylediği gibi; “Hiç uğraşmasınlar. Bu toplum bu kadar çok destek verdiği sürece, bu dernek her zaman var olacaktır”.

Küfürün bini bir para
Gelen tahrikler sonucu Muharrem İnce’nin de ağzından çıkan sözcükler hoş karşılanamaz elbette fakat Zeyit Aslan’ın ağzından çıkanları da kendisini de çok ayrı bir yere koymak gerekir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, milletin vekilleri sıfatıyla bu kadar rahat ve pervasızca küfretmek, üstüne üstlük bunu defalarca tekrarlamak, insanların birbirlerine yaptıkları saygısızlığın ötesinde Meclis’e ve dolayısıyla milletin kendisine saygısızlık etmektir. Aslan’ın ilk vukuatı değil bu, belli ki son vukuatı da olmayacak. Aldığı öfke kontrolü derslerinin pek işe yaramadığı bir gerçek.
Onun bu önlenemez ve affedilemez çıkışlarına karşılık en önemlisi partisinin tutumudur. Hoşgörülü, affedici, hatta savunan bir dil kullanmamaları kadar sessiz kalmamalarının da önemi çok büyük. Zira ona içine girdiği fütursuzca tavırları tekrarlatan tam da bu partisinden gelen sessiz-korumacı destektir.

Gezi’de yeni iddianame
Gezi olaylarıyla ilgili İstanbul’da mahkemeye verilen son iddianamede olaylar sırasında yaralananlara ilk müdahalelerini yapmak için canla başla uğraşan doktorlar hakkında da “ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar verdikleri” gerekçesiyle hapis cezası istenmiş. “Dini inanışı benimseyen toplum kesimlerini tahkir etmek maksadı” güttükleri için.
Polis şiddetinden can havliyle kaçmaya çalışan insanlardan dördünün camiye ayakkabılarıyla girmiş olması ne türden bir “aşağılama” eylemi olarak okunabilir, anlam vermek mümkün değil.
Gerçek bir tahkir örneği aranıyorsa eğer '62iraz daha geriye gidip, Gezi Parkı’nda çadırlarda uyumakta olan bir avuç çevrecinin çadırlarının sabahın 5’inde basılıp gözlerine biber gazı sıkıldığı, sonra da çadırlarının yakıldığı ve tarihe geçecek bir direnişin fitilinin ateşlendiği o geceyi hatırlamak lazım.
Ancak tahkiri bir siyaset ve hayat felsefesi haline getirenlerin mağdur, gerçek mağdurların ise suçlu sayıldığı bir ülkede yaşadığımızı unutmamak gerekir elbet.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları