Makara Savunmalar

10 Mayıs 2014 Cumartesi

17 Aralık’ta ortaya dökülen onca kirli iddialara, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarına binaen haklarında, 9’u AKP’li 15 kişilik (!) soruşturma komisyonu kurulan eski bakanların yapmaya çalıştıkları savunmaları dinliyoruz. Bunların arasında, örneğin 700 bin liralık saatle ilgili Zafer Çağlayan’ın Meclis’te yaptığı açıklamalar ve elinde tuttuğu, üzerinde ne yazdığı meçhul kâğıtlar ne yazık ki ikna edici olmaktan çok uzak kaldı. Çağlayan, saatin gazetede ilanını görüp beğendiğini, Rıza Sarraf’ın kendisi için aldığını ama parasını ona ödediğini anlatıyor.
Fakat bu dudak uçuklatıcı miktardaki paranın ödenmesiyle, saatin Sarraf tarafından hediye edilmediği, Çağlayan’ın kendisinin satın aldığıyla ilgili ortada kanıt olarak sunulabilecek ne bir para transferi belgesi, bir dekont, ne de bir makbuz görünüyor. 700 bin lira gibi kayda değer ağırlıkta bir para bir yerden bir yere kuş olup uçmadı ya. Yalnızca Çağlayan’ın dilinden dökülen birtakım reddiye cümleleri var, o kadar…
Eski AB Bakanı Egemen Bağış hakkındaki iddialarla ilgili yaptığı savunmada ise, yine Rıza Sarraf tarafından kendisine ayakkabı kutularında, lokum kutularında, takım elbise ceplerinde takdim edildiği iddia edilen para meselelerine değinmeden tüm dikkatini aslında ne kadar dindar bir insan olduğunu kanıtlamaya vermiş gibiydi. Bakara, kukara tadındaki makaralarının etkisini silmek, düştüğü bu kötü durumdan kendisini temize çıkarmak istediği belli oluyordu. Toplum nezdinde en büyük puan kaybının, rüşvet ve yolsuzluk faaliyetlerinden değil ama “yeterince dindar olmama” ve daha da önemlisi “dinle makara geçme” hatalarına düşmekten geleceğini anlamış olmalı…

Çatıdaki ortak aday
Muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimi için ortak hareket etmeleri iki hafta öncesine kadar pek mümkün görünmüyordu. Fakat Bahçeli’nin son açıklamalarıyla birlikte bugün gelinen durumda bir tür uzlaşı noktası arayışına girildiği anlaşılıyor. Muhalefetin, ideolojik ve pratik zeminde birbirine kayda değer manada ters üç partisinin, CHP, MHP ve HDP’nin kutsal bir ittifak meydana getirmesi kolay değil. Üstelik zaman da son derece kısıtlı. Yine de ortada dolaşan birçok isim var; Meral Akşener, Kemal Derviş, Mehmet Bekaroğlu, Abdüllatif Şener, Haşim Kılıç, İlber Ortaylı, İlhan Kesici, İdris Naim Şahin, Mansur Yavaş ve hatta Abdullah Gül
Üç partinin de ortak değerlerini yansıtabilecek ve aynı zamanda hukuka bağlı, evrensel demokrasiyi haiz, bilgisiyle, kültürüyle, duruşuyla, saygınlığıyla ülkeyi temsil edebilecek ve aynı zamanda toplumda karşılığı olan ideal bir ortak aday belirlemek güç bir iş. Bilhassa CHP açısından, “yeni CHP” ideali üzerinden kapılarını “farklı” isimlere açtığı için partinin maruz kaldığı yoğun tepkileri düşünürsek, söz konusu ortak adayın “kendinden olmayan” bir isim olması durumunda yeni bir parti içi krizin kapıda olabileceğinin de altını çizmek gerekir.
Tüm bunlara rağmen bu üç parti kimliği, inancı, mezhebi, ideolojileri bir kenara bırakarak hukuk zemininde, son dönemde görülmemiş bir biçimde katledilen hukuku koruma, hukuk devletini ve adaleti savunma ve yeniden inşa etme noktasında ortak mutabakata vararak üçlü güç birliğini oluşturmalı. Yukarıda sayılan isimler dışında da sağ ve özellikle sol kesimden pek çok değerli ismin olduğunu da atlamamak gerekir; ancak burada önemli olan kriter bu isimlerin temsil ettikleri değerlerin yanında onların “seçilebilir” olmalarıdır…

90. yıl
90 yaşında bir Cumhuriyet; yorgun ama özünde dimdik hâlâ. Geçip giden nice kavgalar, hüzünler, mücadeleler, sevinçler, nice mayıslar, eylüller, martlar, güzler, arkasından gelen baharlar… Ve nice fotoğraflar. Yunus Nadi’ler, Nadir Nadi’ler, İlhan Selçuk’lar ve bugünler…
Bağımsız, çağdaş, özgür, kararlı bakışların daimi gardiyanları, inatçı savunucuları, umudun ve aydınlığın yılmaz takipçileri; hepinizin ve hepimizin 90. yılı kutlu olsun. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları