Siyasete Mola, Susuz Yaza Merhaba!..

22 Şubat 2014 Cumartesi

İktidar kavgaları, paralel yapı, kısıtlanan özgürlükler, demokrasi katliamları, yaklaşan yerel yönetim seçimleri, İnternet yasakları, HSYK düzenlemesi, MİT yasası derken ülke meseleleri son aylarda bir hayli gri ve kabarık, doğru. Tüm bu siyasi kirlilik ve toplumsal keşmekeş arasında, içinden geçmekte olduğumuz güçlü ve tehlikeli kuraklık krizine gereken önemi veremiyoruz, bize küsmekte olan tabiat anayla yeterince ilgilenemiyoruz; fakat durum sandığımızdan ciddi.
Şubat ayında kırılan sıcaklık rekorları, kış ortasında termometrelerin gösterdiği 20’li dereceler kısa vadede güneşin ve sıcak havanın keyfini ve mutluluğunu yaşamak isteyen bizler için heyecan verici oluyor belki. Fakat bu değerler aslında iklimsel anormalliklerin, yaklaşan büyük tehlikelerin habercisi.
Bunu sadece son aylarda hızla çölleşen göllerimize, çaylarımıza, ırmaklarımıza baktığımızda bile somut olarak görmemiz mümkün. Tunceli’deki Munzur Çayı örneğin. 17 Şubat 2010’da Munzur’un ortalama debisi 108.76 metreküp/ saniye iken 17 Şubat 2014’te bu rakam 24.64 metreküp/saniyeye kadar düşmüş. En son 1934 yılının kış aylarında aynı durumun yaşandığı Munzur Çayı’ndaki su seviyesi, 80 yıl sonra ikinci kez bu kadar azalmış...
İstanbul’a su sağlayan ve geçen yıl doluluk oranları yüzde 82 olan 10 barajda şu anki doluluk oranı yüzde 30’lar civarında. Geçen günlerde, doluluk oranı yüzde 2’lere düşen Alibeyköy Barajı’ndaki toprağın nasıl çatladığını gösteren fotoğraflar tam anlamıyla içler acısı. Öyle ki, ülke genelinde yağışlar bir önceki yıla oranla yüzde 44 azalmış. Yağışlı gün sayısı da aynı şekilde bir hayli az
Susuz yaz bizi bekliyor... Tabiatın öfkesiyle birlikte içinde yaşadığımız coğrafyada kuraklık tamtamları çalarken dünyanın diğer ucunda Amerika, kar fırtınalarıyla boğuşuyor; bazı Avrupa ülkelerinde ise aşırı yağışlar, sel felaketlerine, can ve mal kaybına neden oluyor.
Küresel ısınmanın yalnızca kuraklık demek olmadığını hatırlatmakta yarar var.
Sanayi Devrimi’nden bugüne atmosferdeki metan gazı miktarı iki kattan fazla artmış. Bu gerçeğin er ya da geç bize ısınma ve iklimsel dengelerin altüst olması şeklinde geri döneceğini biliyorduk. Son yıllar ve bilhassa bu yıl, bu bilimsel tahminlerin teoriden pratiğe geçişinin çoklu örneklerini yaşıyoruz dünya genelinde.
İklimsel felaketler dünyanın dört bir yanından sinyallerini veriyor. Meteorolojik olaylar olağan seyrinden çıkmış durumda. Ve Türkiye, küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeleri arasında. Uzmanlar, ülkemizde küresel ısınmayla birlikte özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı diğer ekolojik bozulmaların artarak yaşanacağının altını çiziyor. Meteorolojik kuraklık ilk olarak tarımsal kuraklık ve gıda krizi olarak ortaya çıkacak ve bununla beraber yaşamın her alanında olumsuz etkiler doğuracak.
Su, insanoğlu için hayatla eşdeğerdir. Ancak bunun da ötesinde günümüzde tatlı su kaynakları ülkeler için artık stratejik bir doğal kaynak durumuna gelmiştir. Bugüne kadar petrol üzerinden yüzyıllardır devam eden güç savaşının yönü artık yavaş yavaş su kaynaklarına çevriliyor, çevrilecek. Türkiye bu anlamda çarpıcı bir biçimde, bölge ülkelerine oranla daha çok su kaynağına sahip olmasına rağmen kişi başına düşen su miktarı bakımından dünya ortalamasının altında, “su fakiri” olarak nitelenen ülkeler arasında yer alıyor. Bunun farkında olarak ve bilinçli bir biçimde daha etkili ve sürdürülebilir su politikalarının uygulanma gerekliliği üst düzeydedir.
Bizden önceki nesillerin yeryüzüne ettiği zulümlerin ceremesini biz çekmeye başladık; bizim verdiğimiz zararlar ise katbekat büyüyerek, kayda değer önlemler alınmadığı müddetçe, gelecek kuşakların kâbusu olacak. İktidarlar değişecek, rejimler yenilenecek, baskılar azalacak, kaybedilen özgürlükler geri kazanılacak belki ama yeryüzünde bıraktığımız izler, bu topraklara ve başımızın üzerindeki semaya verdiğimiz zararların telafisi kolay olmayacak…

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları