Sungu Çapan

3 boyutlu peygamber vicdanı

04 Nisan 2014 Cuma

Festival arifesinde görselliğiyle öne çıkan, yılın dev bütçeli, 3 boyutlu Amerikan yapımlarından ‘Noah-Nuh: Büyük Tufan’ bugün başlıyor

Tüm sinemaseverleri bugün başlayacak ve 33. kez yaşanacak İstanbul Film Festivali’nin heyecanı ve beklentisi sarmışken biz “Nuh: Büyük Tufan adıyla dün gösterime giren ve kuşkusuz yılın dev bütçeli, en gösterişli Amerikan yapımlarından biri olan, Darren Aronofsky imzalı “Noah”ı seyrettik. 1998’de “Pi” ile başlayıp “Bir Rüya İçin Ağıt” (2000), “Kaynak” (2006), “Şampiyon” (2009) ve “Siyah Kuğu” (2010) gibi kimi ilginç, kimi tartışmalı filmlerle süregelen Bağımsız Sinemacı kariyerinin 6. ve en pahalı filmini Paramount’un yapımcılığında çeken yönetmen Darren Aronofsky, dürüstlük timsali ve üzüm bağcılığının atası Nuh peygamberle gemisi efsanesine kendi kişisel yorumunu getirmiş, ruhani bir bakışla.
Aronofsky’nin Ari Handel’le birlikte, malum kutsal kitap metinlerinden esinlenip kimi ayrıntıları değiştirerek yazdığı, tartışmaya açık bir senaryodan, İzlanda’nın en fantastik mekânlarında çektiği bu 3 boyutlu “Nuh: Büyük Tufan”, insanlığın başlangıcına dair herkesin bildiklerini tazeleyerek başlıyor, yılan kılığındaki şeytanın dürtüklemesiyle yasak meyveyi yiyince yüce Yaradan tarafından cennetten kovulmuş Adem babamızla Havva anamızın 3 oğlunu (Kabil, Habil, Şit) tanıyıp Kabil’in Habil’i öldürmesini izliyoruz.
Sonrasında herkesin içinde kötülük vardır genellemesini yapan, iyilerin en ön safındaki inançlı Nuh’un (Russell Crowe), karısı Naameh’i (Jennifer Connnelly), oğulları Shem’i (Douglas Booth), Ham’i (Logen Lerkman), Yaphet’i ve kurtarıp büyüttükleri, Shem’in de karısı olacak Ila’sıyla (Emma Watson) peygamberin tüm ailesiyle de tanışıyoruz.
Anthony Hopkins de mucizevi güçlere sahip, dağın kovuğunda yalnız başına takılan Nuh’un babasını, böğürtlen seven, sempatik Methuselah dedeyi, Ray Winstone da tebasını tufanda boğulmaya bırakıp gemiye gizlice giren (kadınsız Ham’in de babası Nuh’a karşı kafasını karıştıran) kötü kralı oynuyor. Kuran’da 950 yıl yaşadığı belirtilen, vaktiyle günümüzün Şırnak kentini mesken tutmuş Nuh peygamberin, o malum her cinsten canlıyı tufan kıyametinden kurtarma serüveninde, biz efsanedeki gibi geminin, Tanrı yardımıyla Cudi Dağı’nın tepesine salimen oturtulmasını beklerken farklı bir finale dümen kırıyor film. Kutsal kitaplardaki söylencelerin öteden beri zengin bir senaryo kaynağı olageldiği Hollywood’dan çıkagelen bu son örnek diyebileceğimiz “Büyük Tufan”, o malum Nuh der peygamber demez sözünün kökenini de içeriyor.
Kabil’in soyundan gelenleri dünyayı tüketen kötü ve günahkâr insanlar olarak kategorize eden Aronofsky, Hz. Adem’den sonra Tevrat’ta ve Kuran’da adı geçen (Nuh’un halkını Tanrı’nın birliği inancına çağırması anlatılır Kuran’daki Nuh suresinde) peygamberlerden Nuh’a Tanrı’nın verdiği, yeryüzündeki canlı soyunu sürdürme görevini (gemisine yeryüzündeki her türden bir dişi, bir erkek alarak) yerine getirmesini hikâye ediyor 135 dakika süresince, IMAX teknolojisi sayesinde habire gözümüze, algımıza fink attırarak bizi de içine alan 3 boyutlu, görkemli görüntüler eşliğinde.
Tanrı’nın puta tapan günahkârlara verdiği büyük tufan cezasından gemisine doldurduğu her türden canlıyı kurtarmakla görevlendirdiği o bildik Nuh peygamber efsanesini, alışılmış, cafcaflı, aksiyonlu, malum Hollywood tarzı, sürükleyici epik bir kıyamet filmi ve panayır eğlencesi yaklaşımından çok vicdan, suçluluk duygusunun ağır bastığı bir epik karakter draması olarak ele alan Aronofsky, işe karışmak isteyen yapımcı şirket Paramount’un gişeye yönelik müdahale çabalarını pek de iplemeksizin, sevginin ağır bastığı bir finalle tamamlamış “Büyük Tufan”ı.
Nuh peygamberin çağlar içinde efsaneleşen, masalımsı serüvenlerini, öncelikle başka bir gezegene aitmiş izlenimi veren kimi değişik mekânları, hareketli, kocaman, canlı kayalar halindeki (peygambere yardım edip gemiyi de inşa eden) dev gözcüler gibi fantastik yaratıkları da barındıran karakterleri ve özellikle nefis görüntülerden oluşan görkemli görselliğiyle seyirciyi içine alan epik bir seyirlik ortaya koymuş, içeriğiyle yeterince ikna edici olamasa da...
Doğrusu bazı İslam ülkelerinde şimdiden yasaklanan “Büyük Tufan” festival telaşının kuşattığı sinemaseverlerin pek de önemsemeyecekleri bir film.

>Nuh peygamber efsanesini, alışılmış, cafcaflı, aksiyonlu, malum Hollywood tarzı, sürükleyici epik bir kıyamet filmi ve panayır eğlencesi yaklaşımından çok vicdan, suçluluk duygusunun ağır bastığı bir epik karakter draması olarak ele alan Aronofsky, işe karışmak isteyen yapımcı şirket Paramount’un gişeye yönelik müdahale çabalarını pek de iplemeksizin, sevginin ağır bastığı bir finalle tamamlamış “Büyük Tufan”ı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları