Aşk inada binerken...

25 Ağustos 2015 Salı

 

Osman Sınav da “zamanın ruhu”na kayıtsız kalamadı. Yıllarını Türkçü ve milliyetçi, fanatik ve fantastik ajanlıksuç- polisiye dizilerine vermiş yönetmen-yapımcı, şu yaz döneminde 12-19 yaş kız çocuklarımızın ekran iktidarıyla uyarlı bir romantik komediyle karşımızda. Fox’ta yayınlanan İnadına Aşk’la...

Sınav’ın önceliğinin epeydir erkek izleyici olduğu ortada. Belki o yüzden şimdi tarz itibarıyla radikal bir makas değiştirme durumu, onun yerleşik alışkanlıklarını öyle bir çırpıda bırakmasına el vermemiş görünüyor. Karşımızda diğer kanallardaki benzerlerine göre eril (“maskülin”) dozu bayağı hissedilen bir dizi var. Terminolojik çelişki üretme riskini de göze alarak izlediğimize “maşist” katsayısı yüksek bir romantik komedi demek istiyorum!..

Revaçtaki aynı türden diğer dizilerin yumuşak ve yuvarlak hatlı, çehreli, havalı erkekleriyle kıyaslandığında daha sert, köşeli, “kalın” erkekler var karşımızda. Belki yine bununla bağlantılı olarak daha fazla “erkeklik güreştirme” sahneleriyle de karşı karşıyayız. Ancak hedef kitle kadınlar, genç kızlar (hatta kız çocuklar) olduğu için bu erkekler akılla, cilveyle, kurnazlıkla “kadının fendi”ne uğratılıp denge sağlanıyor ve Açelya Topaloğlu’nun ön plâna çıkan rolü (Demet) eşliğinde “Kızlar, bu dizi sizin için” denmeye çalışılıyor.

Diğer taraftan dizinin adından başlayarak kendini dışa vuran ve gidişatına yön veren bir tematik motif var ki bu, halen gösterimdeki yaz dizilerinden hanidir devam eden sezon dizilerine kadar pek çok başka yapımda da karşımızda. Onu “Issız- Adam sendromu” diye tanımlamaktan yanayım.

Çağan Irmak’ın Issız Adam filmi, bu coğrafyada kadın-erkek, aşk ve cinsellik ilişkilerinin tarihsel-sosyolojik seyri ile bu bağlamda yaşanan dönüşümler üzerine düşünmeyi kışkırtan bir içerikle şekillenir. Film, kapalı bir toplum yapısından şehirli, endüstriyel ve kadınlıerkekli “profesyonel” bir “açık toplum”a düşe kalka evrilen Türkiye’de, bununla bağlantılı olarak kurgusal çerçevede de (Ferhat ile Şirin misali, yaşarken “kavuşamamış”) cinselliksiz aşklardan “aşksız cinsellikler”e sıçramanın çarpıcı bir örneğidir. Filmdeki kahramanımızın “ıssız”lığı, hayatın içinde aşkın (cinselliğe tâbi şekilde) geçici sayıldığı, onun kalıcılığının ise kuraldışı (anormal) addedildiği bir kültürel iklimin sonucu denilebilir.

Bu minval üzere kurgular giderek arttı. Ama tabii sanatsal ya da edebi hassasiyetten ziyade ticari kaygılarla harmanlanmış ve daha ziyade komediye boğulmuş olarak.
“İnadına Aşk” da böyle... Dizide herkes herkese âşık, ama hiç kimse ne kendisinin ne de diğerlerinin aşkının sürekliliğinden, kalıcılığından emin... Söz gelimi, kendisinin aşka düştüğü kızın abisinin hışmını üzerine çeken genç adam, sevgilisinin abisi kendi kız kardeşi ile aşka düşünce aynı korumacı “abi” refleksini gösteriyor. Uzun vadede aşk sönümlenip ayrılığın vaki olması sonucu kız kardeşinin acı çekeceği endişesiyle... Belli ki herkes aynı kaygıya sahip: Aşk gelip geçecek, uçup kaçacak, geride terk edilmiş, yıpranmış, hüzünlü ve pişman ruhlar kalacak.

Bu, adına ister aşk densin ister evlilik, beraberliklerin dikiş tutmadığı, ayrılıkların, kopuşların geçer akçe olduğu bir dünyanın resmi... Aşk, birliktelik, evlilik değil, aldatma, ayrılma, boşanma ve dolayısıyla parçalanmış aile artık olağanlaşmış durumda.

O yüzden dizilerin çoğunda birbirini sevip aşka düşse ya da evlense de ilişkiyi sürdüremeyip ayrılmış çiftler üzerinden açılış yapılıyor. Sonra da kurguya hareket getirme yolunda yeniden birleşme umutları; birbirine bir şans daha verme durumları; ya da en azından ayrılınsa bile hâlâ karşılıklı bir şeyler hissederek diyaloğu ve ilişkiyi sürdürme eğilimleri doğrultusunda bir akış tercih ediliyor.

Yine o yüzden aşkı işleyen bir diziyi, aşksız cinselliklerin yaygınlaştığı bir zamanda ancak “inadına” diyerek sunma/pazarlama cesaretinde bulunulabiliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları