Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerçekler ve düşler

28 Eylül 2017 Perşembe

Benim bir düşüm vardı: Çocuktum. Büyüyünce sevinç makinesi olacaktım. Çevremdeki herkesi sevindirecektim. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum ama mutlaka yapacaktım.
İlkokulda bu düşü terk etmek zorunda kaldım. Açları doyurmanın, çıplakları giydirmenin, yetim ve öksüz çocuklara ana-baba bulmanın yolunu öğrenememiştim...
Orta ve lisede hayalim, yeryüzündeki tüm kitapları okumak, tüm tiyatroları, filmleri izlemek, tüm müzikleri dinlemekti. Böylelikle tüm kültürleri öğrenecektim. Bunu herkesle paylaşırsam, belki...
Üniversite yıllarında artık tek hayalim vardı: Dünyayı değiştirmek! Ben ve arkadaşlarım, arkadaşlarım ve ben, yeryüzü gençleri, dünyayı değiştirecektik. Paris’teydim. ’68 Mayısı yakındı. Biliyordum: Biz dünyayı değiştirecektik!
Başka bir dünya mümkündü: Savaşsız şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya... Sevginin egemenliğinde... Emeğin en yüce değer sayıldığı bir dünya. Tek dayatma, dayanışma olacaktı. Tüketmeyi değil üretmeyi yaşayacaktık. Her insan sanatçı olabilecekti...
İnanmıştım: Irkçılık, dincilik, etnikçilik, militarizm, maçoism, fanatizm ve fundamentalizm - kökten dincilik gerileyecekti...
John Lennon “Imagine” şarkısını söylediği yıl, Türkiye’de gazeteciliğe başladım. Dünyayı değilse de Türkiye’yi değiştirecektim. Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yoldan, daha ileri, daha eşitlikçi, daha özgür bir ufka, aydınlığa götürecektik bu ülkeyi...
Nasıl mı? Elbet sanatla! Sanatı herkesle paylaşarak, herkese musallat ederek, herkesin kılarak...

Tiyatro kir tutmaz
Sanatları içinde biri var ki, gönlümde apayrı hükümranlığı vardı: Tiyatro! İnsandan insana dolaysız gerçekleştiği, yani seyirci önünde var edildiği için...
Nice değerli insandan, en çok Muhsin Ertuğrul’dan öğrenmiştim, tiyatro sahnesinin kir tutmayacağını...
Sadece yaşamın her alanına ayna ya da büyüteç tuttuğu için değil... Sadece “katharsis” kavramı için, özdeşleşme, empati duyguları ve arınma sağladığı için de değil...
Yalanla doğruyu birbirinden ayırdığı için seviyorum tiyatroyu.
Sahici olanla sahte ve yoz olanı birbirinden ayırdığı için... Sorgulamamızı sağladığı için... Eleştirel düşünceye açıklığı için...
Gerçeklerden daha gerçek, tüm hayallerimizden daha düşsel olduğu için seviyorum tiyatroyu...
Tiyatroya gidenler aldatılamaz! Ha bire aldatıldım demez. Yine yanılmışım diyemez...
İşte ben bu tutkuyla, düşler ve gerçeklerle yoğrulurken bir mucize yaşadık. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı kuruldu. Aynı yıl Abdi İpekçi önderliğinde arkadaşlarımla Sanat dergimizi çıkarmaya başladık. Nejat Eczacıbaşı, Aydın Gün, Şakir Eczacıbaşı’yla yürünen yollar... 45 yıl böyle geçti...
Muzice diyorum çünkü cehaletin marifet; vasatlığın popülerlik; talanın ve yalanın kurnazlık sayıldığı bir ortamda düşünün ki, nitelikten ödün vermeyen, çağdaş ve evrensel değerleri yücelten, olanaksızı olur kılan bir kurum var: İKSV! Gerçekleştirdikleriyle, adeta bir Kültür Bakanlığı görevi yapıyor.
Şimdi bu kurumdan Tiyatro Festivali Onur Ödülü’nü almak, hele hele Duygu Sağıroğlu gibi çok sevdiğim ve saydığım bir ustayla birlikte almak bana sonsuz bir mutluluk veriyor. İKSV’nin tüm çalışanlarına ve Tiyatro Festivali’ne teşekkür ediyorum. Tiyatro Festivali’nin her yıl tekrarlanma kararını alkışlarken emeği geçenleri şimdiden kutluyorum.
Hemen belirtmeliyim ki: Deminden beri benim hakkımda söylenen onca şeyi ben tek başıma yapmadım. Bugün aramızdan ayrılmış ya da hayatta olan, hep omuz başımdaki arkadaşlarımla birlikte yaptım. Onlara ve bana her daim destek olan aileme, eşime, çocuklarıma, torunlarıma teşekkürüm sonsuz.
Benim güzel ülkem, kurulduğu günden beri çağdaş ve evrensel uygarlık, “muassır medeniyet” düzeyini yakalamaya çalışıyor. Bu güzelim ülkeden asla umut kesmeyeceğime; bu ülkenin karanlığa gömülmesini önlemek için sahne ışığından hep güç alacağıma söz vererek... Bu çok değerli ödülü bugün haksız yere hapsedilmiş meslektaşlarım, akademisyenler ve öğretim üyeleri adına alıyorum.

***

Sevgili okurlar: 4 gün önceki Cumhuriyet duruşmasından beri hastayım! Midemin bulantısı geçmiyor. Sözcüklerle anlatılamayacak sekiz saat... Anlatmaya kalksam yeniden kusmaya başlayacağım... Yazı yazamıyorum. Affınıza sığınarak, dün akşam, İKSV’nin Tiyatro Festivali Onur Ödülü’nü alırken yaptığım konuşmayı, bu köşeye koydum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları