Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Nâzım Hikmet 121 yaşında
Bugün 15 Ocak. Nâzım Hikmet’in yaş günü. Yüreklerimizde ve ideallerimizde onun yaşı yoksa da bugün 121 yaşında olacaktı. Benim kuşağım onu yasaklı yıllarında tanıdı. Onun şiirlerini okumaya başladığımızda, elimizde hiçbir kitabı yoktu. Gözden uzak köşelerde, gizli kapaklı, birbirimizin defterinden, başka defterlere, kâğıt parçalarına, şiirleri el yazısıyla kopya eder dururduk. Evlerde, çekmecelerin en karanlık bölümünde saklanırdı. Yakalanmaktan korkardık. Suçluymuşuz gibi korkardık...
YASAKLARA LANET
Çocukluğumda bana o korkuyu yaşatanlara öfkelenmeyi, öfkeyle bilenmeyi sonradan öğrendim. Tarihimi, coğrafyamı, kültürümü, insanlarımı bana tanıtan, Türkçemin en yetkin şairini okuyorum diye çocuk kalbimi parçalayanları hep lanetledim.
Nâzım Hikmet’in gördüğüm ilk kitabı Bulgaristan baskısıydı. İlk Nâzım Hikmet kitabına sahip olmam ise 1965’te Milano’daydı. Beyaz mukavva kutu kapaklı, içi kırmızı kumaşla ciltlenmiş; kapakta “Nâzım Hikmet - Paessaggi Umani” sözleri. Lerici Editori yayınevinden yeni çıkmıştı “Memleketimden İnsan Manzaraları”. Bir sayfası İtalyanca, bir sayfası Türkçe. Derken 70’li yıllarda Oğuz Akkan’ın Cem Yayınları imdadımıza yetişti. Sonra manevi oğlu Mehmet Fuat önderliğinde Adam Yayınları... Günümüzde ise en özenli biçimde tüm eserleriyle Yapı Kredi Yayınları’nda... Bütün o yasaklı yıllara baskılara lanet okumayı sürdürürken şunu vurgulamalıyım: Şairi tanımanın en iyi yolu tüm eserlerini okumaktır.
O BİR BÜTÜN
Benim için, Nâzım Hikmet bir bütün... İnançları, düşüncesi, yaşamı, eylemleri, aşkları ve eseri bir bütündür. Bunların hiçbirini ötekinden ayıramayız.
Dünyanın iki bloka ayrıldığı 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş yıllarında onun şiirde gerçekleştirdiği devrimi yok sayıp, onu “düşman” ya da “kahraman” yapanlar oldu... Yanlıştı. Politik inançlarıyla, sanatsal yaratıcılığıyla ve cesaret örneği diye nitelediğim yaşamıyla o bir bütündü.
Ulusal kimliğine tutkun, yurtsever şairle, yaşamını enternasyonalizme adamış, dönemin tarihsel determinizmine meydan okuyan, ideal bir gelecek umuduna hep bağlı kalan, asla ödün vermeyen şair bir bütündü.
Nâzım Hikmet komünistti. Sömürüsüz, baskısız, adil, eşitlikçi, özgürlükçü, daha güzel, daha iyi, daha doğru bir dünya istiyor, sınıfsız bir toplum özlemiyle yanıp tutuşuyordu. İdeal bir gelecek inancından hiç vazgeçmedi. Marksist Leninistti. Ve kendi deyişiyle “canı, kanı, eti, sinirleri, kafası ve yüreği olan toplumsal bir insandı.”
ŞİİRDE DEVRİM
Kendinden önceki Türk şiirini iyi biliyordu. Türk şiirini özümsemişti. Yeni şeyler söylemek için, yeni formlar gerektiğine inanıyordu. Türk şiirinin hem içeriğini hem biçimini değiştirecekti. Sözlü şiir geleneğinden, divan edebiyatı ve halk şiirlerinden yararlandı. Canlı, yaşayan, dinamik, çok renkli, derin, imge yüklü, müzik yüklü sözcüklerle, dili kullanarak eşsiz bir müzik yaratacaktı. Yarattığı bu “müziğe”, materyalizmi, diyalektiği, sınıf kavgasını kattı.
Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığı 1951 yılına dek yaşamının en verimli yıllarını hapishanelerde geçti. Toplam 17 yıl. 1951’den 1963 yılına dek 12 yıl da ülkesinden, ölesiye sevdiği halkından, İstanbul’undan, Anadolu’sundan uzakta, hasretle özlemle yandı tutuştu. Hapiste ya da sürgünde, içeride ya da dışarıda hiç durmadan üretti. Şiir, destan, roman, tiyatro, senaryo, libretto, düz yazılar, mektuplar...
AŞK
Nâzım Hikmet yaptığı her işe aşkla sarıldı. Aşkla yaşadı, aşkla yazdı. Bir kadına âşık olmakla, insanlığa âşık olmak, ideallerine âşık olmak arasında ayırım yapmadı. “Bir kadını sever gibi kâinatı sevmeye koyuldum” diyordu. Bir insanı sevmekten, toplumu, insanlığı sevmeye uzanıyordu. Ve sevdiği her şeyi, anadili Türkçesi, kenti İstanbul’u da tıpkı yaşamayı sevdiği gibi, hep tutkuyla, hep doludizgin seviyordu. O, bireysel duyguyu toplumsal bilinçle bütünledi.
Direncini ve umudunu aşkla biledi. Tüm tutkuları, tıpkı şiiri gibi, onun için bir “ölüm kalım meselesi”ydi.
Ne mutlu bize ki Nâzım Hikmetimiz var!
Karısı Piraye’ye yazdığı mektuptan:
“Ben kendimin , her namuslu insan gibi yurtsever ve halkını sever olduğunu bildikten, bu hususta vicdanım rahatken, birkaç münferit yalan kusmuşlar umurumda değil. 20 Sene sonra, 50 sene sonra, birçoğunun adını bile unutacak Türk milleti... Halbuki bu millet var oldukça, yeryüzünde Türkçe’m konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en namuslu şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacağım. Sen üzülme.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi