Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kafamızdaki cereyanı boğamayacaksınız!

13 Ekim 2023 Cuma

AKP’nin yandaşlarından Yeni Akit adlı yayının yazarı Ali Karahasanoğlu, laikliğin anayasada yeniden tanımlanmasını savunan bir yazı yazmış. Bu konudaki haberleri görünce haberdar oldum. Şöyle demiş:

“Hodri meydan diyelim..

Meclis yeni anayasayı yapar, halk da onaylarsa..

Bu şartla laikliği de değiştirelim..

Var mısınız? 

Yok öyle, ‘Atatürk, halka şöyle önem verdi, böyle önem verdi’ deyip...

‘Atatürk saltanatı kaldırarak, yönetimi bir ailenin elinden alıp halka verdi’ deyip..

‘Demokrasi halk yönetimidir’ deyip..

Sonra halkoyuna sunulacak bir anayasa değişikliğine, ‘Olmaz, olamaz.. Nayır! Asla ve kata değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ demek..

Laikliği yeniden yazalım.”

Sonra da “Laiklik, kimsenin inancına, kıyafetine, ibadetine, ibadetsizliğine karışmamaktır” denerek laikliğin “özgürlükçü” bir tanımının yapılmasını istemiş.

İşte altılı masanın ülkeyi getirdiği nokta budur. Yayımlanan protokol bildirilerinde ve milli mutabakat metinlerinde “özgürlükçü laiklik” yazılırken bu tehlikeyi görmeyip alkış tutanların ülkeyi getirdiği nokta budur. Yıllar önce ilk Erdoğan’ın dile getirdiği “özgürlükçü laiklik” safsatasının, AKP’ye muhalefet oluşturduğunu iddia edenlerce de sahiplenilmesinin ülkeyi getirdiği nokta budur.

LAİKLİĞİ GERİCİLERİN AĞZINA SAKIZ ETMEK...

Çünkü bugün karşıdevrimciler de iktidarıyla muhalefetiyle birlikte yaratılan bu atmosferden cesaret alıp aynı ifadelerle laikliği yok etmeye çalışıyor. AKP’nin siyasal İslamcı ideolojisiyle laiklik karşıtı bir parti olduğu Anayasa Mahkemesi’nce zaten ortaya konmuştu. 

AKP’nin içinden çıkanların, Said Nursi’nin modelini önerenlerin, dini siyasette kullananların da aynı yoldan gitmeleri şaşırtıcı değil. Mesele, laikliğe sahip çıkması beklenen CHP’nin bu ateşe odun atmış olmasıdır. Doğası gereği insanların özgürlüğü için ortaya çıkan bir kavramı eğip bükerseniz gericilerin ağzına sakız edersiniz.

Bir kez daha yazıyorum: Laiklik, sadece inananların inançlarını özgürce yaşamalarının garantiye alınması değildir. Laikliğin ortaya çıkış sürecini incelerseniz, esas olarak, inancı farklı olanların ve inanmayanların toplumdaki egemen inancın baskısından korunması amacını taşır. Laiklik, toplumun referansını dinden almayan yasalarla yönetilmesidir.

ASIL SORUN LAİKLİĞİN HANÇERLENİŞİDİR!

Türkiye’de Müslüman olanların ibadetine karışılmazken inancı farklı olanlar ve inanmayanlar yıllardır baskı altına alındı; ramazanda oruç tutmadığı için insanlar öldürülüyor, Aleviler saldırılara uğruyor, kadınlara etek boyları nedeniyle ya da şort giydikleri için saldırılıyor. Eğitim büyük oranda dincileştirilirken devlet okullarında derslere imamlar girmeye başladı. Öğretim Birliği Yasası ihlal ediliyor, şeriat özentisi maddeler yasalara sokuluyor, ekonomide ‘nas’ uygulanmaya kalkılıyor, 1925’te kapatılan tarikatlar ve cemaatler kamu kurumlarında cirit atıyor! Laik bir ülkede bunları yapamazsınız. 

Türban meselesine gelirsek kamusal alanda uyulması gereken kurallar her ülkede vardır. Üstelik tesettürün anaokullarına girdiği, Emniyet, yargı ve orduda bile türbanın yaygınlaştığı bir dönemde anayasadaki laiklik ifadesinin değiştirilmesini istemek, kesinlikle iyi niyetli değildir ve Devrim Kanunlarına bir kez dokunulduğunda artık onun önünü alamazsınız. 

Laiklik, birileri kabul etse de etmese de devrim kanunları ile anayasaya girmiştir. Nasıl ki hukuk devleti olsun mu olmasın mı diye bir referandum yapamazsanız, laikliği de halkoyuna sunamazsınız. Laiklik insan haklarının da demokrasinin de olmazsa olmaz koşuludur; içini boşaltamazsınız. Laiklik, tam bağımsızlık ve kamuculuk ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine oturduğu sacayağını oluşturur. Onu oradan çekmeye kalkan da altında kalır.

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce söylediği gibi, “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız yenilikçi inkılap bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır!” (Atatürk’ün 17 Ocak 1923’te İzmit Kasrı’nda İstanbul’dan gelen gazetecilerle mülakatından...)

Cumhuriyetin 100. yılında kafamızdaki cereyanı boğamayacaksınız!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çukur! 6 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları