Özgür Mumcu

Yılın kelimesi

19 Kasım 2016 Cumartesi

Dünyadaki Amerikan ve İngiliz sözlüklerinin ve dil derneklerinin bir geleneği var. Her yıl, o yıla damgasını vuran ya da zamanın ruhunu yansıtan bir kelime seçiyorlar. Belki hatırlarsınız 2003’te metroseksüel sözlüklere girmişti. O dönem bizde de pek popülerdi. 2009’da tweet sözlüklerde yer aldı. 2013 ise selfie’nin yılı olmuştu.
Oxford Sözlüğü, yılın kelimesini açıklayan ilk kurum oldu. Bu yılın kelimesi post-truth. Yani postmodernizm gibi post-gerçek. Objektif gerçeklerin kamuoyunu şekillendirmede duygular ve kişisel inançlara göre daha az etkili olduğu koşullar olarak tanımlanıyor.
Yani günümüz siyasetinde gerçekler ne derse desin seçmen bildiğini okuyor. Bilgiyle değil, duygularla hareket ediyor. Özellikle Brexit ve Trump’ın başkan seçilmesinden sonra Oxford’un bu seçimini yerinde bulan çok. Keşke bizdeki kimi iktidar yorumcuları gibi mesela Trump’ın seçim zaferini üst akla ve müesses nizama karşı sessizlerin sesinin galip gelmesi diye değerlendirebilecek kadar mekanik düşünmenin yolunu bulabilseydik.
Gerçekten de bir post-gerçeklik döneminde yaşıyoruz. Siyasetçilerin duygulara hitap etmesi yeni değil. Gelgelelim objektif gerçeklerin bu denli hırpalanması son zamanların meselesi. Burada bahsedilen farklı bakış açıları değil, açıkça yalan söylemek. Olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermek.
Geleneksel medyanın internet karşısında aldığı hasarın da bunda payı büyük. Daha basitçe ifadesiyle sosyal medya yalan haber üreten çakma internet siteleriyle dolu. Bunların ürettiği sansasyonel yalan haberler ise müthiş paylaşılma oranlarına sahip. Mesela bizdeki iktidar kalemlerinin de hevesle paylaştığı, Clinton e-maillerinin sızdırılmasındaki rolü sebebiyle öldürülen FBI ajanı haberi. Tamamen tıklanma almak peşinde bir site tarafından uydurulmuş ve haberi yüz binlerce kişi paylaşmış.
Makedonya’nın küçük Veles şehrinde bir grup genç, Trump lehine yalan haberler üreten onlarca site açmış. Trump umurlarında değil ancak uydurdukları haberler yayıldıkça kazandıkları reklam gelirini önemsedikleri ortada.
Hayatını yalan haber üreterek kazanan Paul Horner, Washington Post’a verdiği röportajda yaptığından bin pişman olduğunu söyledi. Horner, Trump taraftarlarının hırsla paylaştığı onlarca yalan haber yapmış. Öyle ki Trump’ın oğlu Eric ve kampanya yöneticisi Corey Lewandowski dahi bu haberleri sosyal medyada paylaşmış. Sıkı bir Trump karşıtı olan Horner, Cumhuriyetçi adayın seçimi kazanmasındaki payı sebebiyle kendini affedemiyor. Ancak eklemekten de kendini alamıyor, “Ne yapayım Trump taraftarları hiç sorgulamadan yalan haberlerimi paylaşıyordu”. Aylık 10.000 dolar kazancı bu paylaşımlardan kaynaklanan reklam gelirine borçlu.
Buzzfeed’in analizine göre ABD’de Facebook’ta yalan haberlerin paylaşılma ve yorumlanması 3 milyondan 9 milyona çıkmışken, ana akım medyanın haberleri için bu sayı 7.3 milyona düşmüş. Akademisyen Zeynep Tüfekçi’nin New York Times’ta yayımlanan makalesi ise sosyal medyanın kullanıcılara nasıl sadece kendileriyle aynı fikirdeki insanların paylaşımlarını gösteren algoritmalarla çalıştığını ortaya koyuyor. Yani çoğu insan sosyal medya algoritmalarının yarattığı sadece kendine benzerlerinin sesini duyduğu bir balonun içinde yaşıyor.
Buna bizim gibi ülkelerde geleneksel medyanın çoktan iktidar boyunduruğuna girdiği ve yalan haber yapma konusunda sosyal medyadan bile mahir olduğunu eklersek. Rusya, Çin ve Türkiye’nin başını çektiği iktidarın sosyal medya trollerinin faaliyetlerini de hesaba katarsak. Zannederim Oxford Sözlüğü’nü bu yılki seçimi için kutlamak gerekir.
Gerçekten de gerçeklik sonrası bir dönemdeyiz. Yani gazeteleri okurken, TV izlerken, internette dolaşırken aklınızı yitirecek gibi oluyorsanız, yalnız değilsiniz.
Cumhuriyet gibi gerçek için direnen son birkaç kale de düşürülünce işlem tamamdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları