Basında önce 1921 Anayasası’nın ruhuna bağlı olarak anayasa değişiklikleri yapılacağı yazıldı. Giderek laikliğe ilişkin 24. madde, eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin 42. madde, Türk vatandaşlığına ilişkin 66. maddelerin ve ilk dört maddenin değiştirilmesi gündeme geldi.
Anayasa değişiklikleri sık yapılmaz. Önemli gereksinimler nedeniyle kimi zaman yapılır. Sıkça yapılan değişiklikler, özünde “anayasasızlık” anlamına gelir. Amaç, iktidarda daha fazla kalmaktır. 2007 yılında anayasa, cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde değiştirildi. Böylece Osmanlı yönetimine dönmeye doğru ilk adım atıldı. 2010 değişiklikleri ile yargı, yürütmenin kontrolüne verildi. 16 Nisan 2017 tarihinde hukuka aykırı şekilde ve suç işlenerek yapılan oy sayımı ile yasama ve yargı, partili cumhurbaşkanının hâkimiyetine verildi. Böylece güçler ayrılığı ortadan kaldırıldı, Tanzimat öncesine dönüldü, özünde anayasasızlık dönemi başladı.
GÜÇLER AYRILIĞI VE LAİKLİK
İktidar yargı denetimi altında değilse veya güçler ayrılığı yoksa, anayasa da yoktur. Bu süreçte tarihin akışına kademeli olarak set çekildi. Oysa tarih toplumsal ilerlemeyi, kamu gücünü yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaştıran, insanlara özgürlük ve sorumluluk veren rejimlerin gerçekleştirdiğine tanıklık etmektedir.
1921 Anayasası, devletin dininin İslam olduğunu kabul eden Meclis hükümeti anayasasıdır. Bu anayasanın ruhuna bağlılık, özellikle laiklik ile ilgili hükümlerin gözden geçirileceğini akla getirmektedir (madde 2, 14, 24). Laiklik, devletin akıl ile yönetilmesi ve insan vicdanının özgür olması demektir. TBMM’nin ve milletin akıl ile yönetilmeyi istememe yetkisi yoktur. Çünkü ilerlemenin temeli akıl ve özgürlüktür. Akıl insanı insan yapan değer olduğuna göre, insanın aklı reddetmesi kendini reddetmesi anlamına gelir ki bunu da kabul etmek olanaklı değildir.
YURTTAŞLIK TEMELİ
Cumhuriyet, kökeni fark etmeksizin, Anadolu’da yaşayan veya buraya göç eden halk tarafından kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk vatandaşlığı etnik bir kökene dayanmamaktadır. Cumhuriyetin kurulmasına katkıda bulunan herkes Türk sayılmıştır. Cumhuriyeti kuran, bu topraklarda kendini Türk sayan her yurttaş Türktür.
Aslında değişiklik isteminin amacı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını etnik kökenleri, inançları ve anadilleri üzerinden ayırarak birleştirici değil, ayrıştırıcı bir vurguyla topluma bunu kabul ettirme çabasıdır. Bu yolun açılması, uzun vadede ülkenin bölünmesi neticesini doğurur. Ortadoğu’da güçlü bir devlet istemeyen, hammadde kaynaklarını ve ticaret yollarını kontrol altında tutmayı hedefleyen Batılı devletlerin istediği de budur.
Yapılması düşünülen değişiklikler, maddelerin kendi içinde çelişki yaratacaklardır. Ayrıca genel hüküm niteliğinde olan 14. maddeye, değişmez hükümler niteliğinde olan ilk dört maddeye ve anayasanın başlangıç hükümlerine de aykırı olacaktır. Bu durum Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinde ifadesini bulan “anayasayı ihlal” suçunu oluşturacaktır.
PROF. DR. DOĞAN SOYASLAN