Her gün, öyle suni gündemlerle karşılaşıyoruz ki, ülkemizin ve halkımızın asıl gündemi olan hayat pahalılığı, açlık, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eşitsizlik ve işsizlik gibi konular konuşulmaz hale geliyor. Verilerinin güvenilirliği tartışmalı bulunan ve iktidarın emrinde olan TÜİK bile kısa süre önce, ülkenin en önemli üç sorununu hayat pahalılığı, yoksulluk ve eğitim olarak açıkladı.
Anayasa’da “Bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapacağı” belirtilmesine rağmen, laikliğin uzağında kalan ve iktidara yakın duran Diyanet kurumu da, “Bu yıl, Ramazan’da asgari ücretlilere ve emeklilere de fitre verilebileceğini” açıkladı. Derin yoksulluk tablosunun itirafı olan bu gerçekleri gündemden düşürmek için geçim değil, Anayasa değişikliği ve seçim konuşuluyor.
Seçimden söz edilecekse önce seçimin adaletini konuşmak gerekir.
SEÇİM GÜVENLİĞİ VE YSK
Seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü konusunda yetkili olan Yüksek Seçim Kurulu, bu görevini uzun yıllar büyük ölçüde başarı ile yürütmüş ve güvenilirliğine halel getirmemiştir. Ancak, önce 16 Nisan 2017’de YSK’daki AKP temsilcisinin başvurusu üzerine yasaya ve kendi genelgesine aykırı olarak, henüz oy kullanımı sürerken “mühürsüz oy pusulalarının geçerli olacağına” karar vermiş, referandum sonucunu etkilemiş ve güvenilirliğini de zedelemiştir.
2019’da YSK daha büyük bir yanlışa imza atarak, iktidarın “13 bin oyla seçim mi kazanılır, hiçbir şey olmadıysa da kesin bir şeyler oldu” gibi afaki söylemlerini ve itirazlarını ciddiye alarak ana muhalefet partisi CHP adayının kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini haksız yere iptal etmiştir. Böylece, ikinci kez yara alarak, yansızlığına ağır bir gölge daha düşürmüştür. Bugün yaşadığımız, yargı üzerinden ana muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını yarış dışı bırakma girişimi de kamu vicdanında kabul görmeyecek ve ters tepecek bir girişimdir. Bundan da hızla vazgeçilmeli ve yargıya müdahale edilmemelidir.
Ayrıca YSK, iktidar partisi genel başkanının aynı zamanda Cumhurbaşkanı olmasından yola çıkarak, seçim yasaklarından muaf tutulmasına karar vermiş ve bu yönde yapılan tüm itirazları reddetmiştir. Bu durum da seçim yarışının adil ve eşit koşullarda yapılmasına engel ayrı bir sorun olarak durmaktadır. YSK öncelikle, anayasanın özüne ve sözüne uygun olarak seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlük içinde gerçekleşmesi için tam bir yansızlık içinde çalışmalı ve bunu sağlayacak tüm önlemleri almalı ve her daim hukuk içinde kalmalıdır.Bir hukuk devletinde, bu olmazsa olmazdır ve YSK’nın da başlıca anayasal görevidir.
ANAYASA SEÇİM SONRASINA KALMALI
Diğer taraftan, iktidar partisinin öncelediği konuların başında seçime gitmeden önce bir anayasa değişikliği kotarmak geliyor. Bunun başlıca nedeni de, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden önce bir kez sonrasında ise iki kez Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın yeniden aday olmasını sağlamak ve başarısızlığı kanıtlanmış ve halkın desteğinin kaybetmiş olan “Başkanlık sistemini” tahkim etmek olarak görünüyor.
Şimdilik iktidarın kimi küçük ortaklarınca dile getirilen ülke bütünlüğünü ve laik cumhuriyeti hedef alan, Anayasanın ilk 4 maddesi ile çelişen başka konular da gündemi işgal ediyor. Ancak burada doğru yöntem kanımca şudur: Anayasa değişikliği konusu seçimden sonraya ve yeni seçilecek Meclis’e bırakılmalıdır. Seçime katılacak tüm siyasi partiler, nasıl bir anayasa değişikliği istediklerini, Anayasa’nın hangi maddelerini nasıl değiştirmeyi düşündüklerini gerekçeleriyle birlikte ortaya koymalı, kamuoyuna sunmalı ve seçmenden de buna göre yetki istemelidirler.
İktidara ve başkanlık sistemine karşı seçmenlerin oylarıyla muhalefet partilerinden seçilen milletvekillerini transfer ederek, devşirme yöntemiyle elde edilecek yapay bir çoğunlukla Anayasa değişikliğine gitmek, millet iradesine aykırı bir yoldur ve bundan ülkeye de bir yarar gelmez. Mevcut anayasanın açık, kesin ve herkes için bağlayıcı hükümlerine uymayan bir iktidarın buna öncülük etmesi de ayrıca kaygı verici bir durumdur.
Türkiye’nin acil sorunu olan aş, iş ve geçim sorununu çözmede başarılı olamayan iktidarın, bugünkü anayasa gündemi ülkemiz için bir zaman kaybıdır. Parlamenter demokrasiye geçmek için, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayarak yeniden bir demokrasi ve hukuk toplumu olmak için kapsamlı bir anayasa değişikliğine gereksinim vardır ve bu konu yeni seçilecek Meclis’in gündeminde mutlaka olacaktır. Bunun içindir ki, önümüzdeki seçimde demokrasiye inanan tüm kurumlar, başta siyasi partiler olmak üzere, sandıkta bir demokrasi ittifakında buluşmalı ve iktidar değişimini gerçekleştirmelidir. Türkiye ancak böyle normalleşir. Bu herkes için, insanları özgürleşmiş, toplumu sivilleşmiş, devleti demokratikleşmiş hızla gelişen, hakça bölüşen güçlü ve mutlu bir Türkiye için kaçınılmaz ve ertelenmez bir yurtseverlik görevidir.
AV. M. ZİYA YERGÖK
22.DÖNEM ADANA MİLLETVEKİLİ
ADANA BAROSU ÖNCEKİ BAŞKANI