
Türk Dil Devrimi’ne aykırı; Türkçenin kurallarına uymayan, Batı’ya özenti bir kalıpla adlandırılan yapay su yolu “Kanal İstanbul” uzun süredir kamuoyunda tartışılıyor. Ne var ki belki de özellikle gözlerden uzak tutulan bir konu hiç gündeme getirilmiyor. O da bu yapay su yolunun ulusal güvenliğe olabilecek etkileri ve yaratacağı sorunlardır. Kanalın içinde yer alacağı Trakya toprakları; Türkiye’ye batıdan yönelebilecek bir tehdit karşısında askeri harekâtın gerçekleştirileceği bir alandır.
Her harekât alanı harekâtın türüne bakılmaksızın; belli boyutlarda yeterli arazi kesimine gereksinim gösterir. Stratejide bunun karşılığı “derinlik”tir. 20. yüzyılın en büyük sömürgeci/ yayılmacı güçleri İngiltere, Fransa, İtalya ve peşlerine taktıkları Yunanistan’a karşı verilen “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nın kazanılmasında; Atatürk ve ona inanmış Türk ulusu kadar, Anadolu coğrafyasının derinliği de temel etkendir. Trakya coğrafyası
TRAKYA COĞRAFYASI
harekât açısından ideal şekil ve ölçülerde değildir. Türk boğazları (İstanbul ve Çanakkale Boğazı) ve Marmara Denizi, bölgenin Anadolu ile bağlantısını keser. İstanbul ve Çanakkale boğaz köprülerinin geçişe olanak vermediği hallerde; harekât tümüyle su yollarına bağlı kalır. (Marmaray tüneli askeri ihtiyaçları karşılayacak olanakları sağlamaz.) Bütün bu sınırlamalara karşın, bir de İstanbul Boğazı’nın batısında bir kanal inşa edilmesi; var olan koşulları daha da güçleştirir. Bölgede oluşacak yeni yerleşim merkezleri birliklerin arazide tertiplenme ve intikalini kısıtlar. Kanal üzerinde inşası planlanan köprülerin tahrip olması durumunda ise harekât; tümüyle denizden ve havadan sağlanacak ulaştırma desteğinin etkinliğine bağlı ve bağımlı duruma gelir.
OLASI TEHDİT VE BİLİNMEZLİK ORTAMI
Bugün sürekli değişikliklere sahne olan bölgesel ve küresel düzlemde, Türkiye halen hem örtülü hem de açık tehditlerle karşı karşıyadır. Özellikle batıdan yönelecek bir tehdide karşı koymanın temel dayanağı; Türk boğazları (İstanbul ve Çanakkale Boğazı), Karadeniz, Ege Denizi ve Trakya coğrafyasıdır... Ve bu coğrafya; tehdidin şekil ve büyüklüğüne bağlı olarak Anadolu içlerine kadar uzanır.
Olası tehdidi oluşturabilecek gelişmeler içinde en tehlikelisi, Türkiye’nin güvenliğine yaşamsal katkı sunan 1936 tarihli “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”nin; küresel ve de bölgesel güçlerin girişimiyle farklı yorumlara açılmasıdır.
İnşası düşünülen kanalın yaratacağı tartışmalar bu yolda girişimlere neden olacak ve bu da Türkiye’nin ulusal güvenliğini zora sokacak sonuçlar doğuracaktır. “Kanalın ÇED Raporu”nda yer alan ve belli bir amaçla metne konduğu her halinden belli olan “Çanakkale Boğazı için Zincirbozan-Gelibolu mevkisinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması düşünülebilir” ifadesi bir başka tehdide kapı açmaktadır.
ABD YAYILMACILIĞI VE KANAL
NATO’yu ulusal amaçlarına göre kullanarak küresel güç olma kararlılığını sürdüren ABD; bunun altyapısını açık denizlerde donanmayla egemenlik sağlayarak oluşturmaktadır. Rusya ve Çin ile mücadele stratejisinde kullanabileceği başka araçlara sahip olsa da bu mücadelede esas etkiyi oluşturan; onun kara ve hava kuvvetlerini dünyanın her yerine ulaştırabilen, bu kuvvetlere adeta su üstünde üs sağlayan ABD donanmasıdır.
Büyük Türk Amirali Gelibolulu Piri Reis (1465-1554)’in “Deryalara hâkim olan cihana hâkim olur” sözünü “Denizlere hâkim olan karalara hâkim olur” kuramına dönüştürerek sömürgeci/yayılmacı ABD’nin “deniz stratejisi”ni oluşturan Amiral Mahan’ın (1840-1914) bu stratejisi önünde tek engel vardır. O da 1936’dan bu yana sağladığı olanaklarla Karadeniz’e girişin su yolu olan “Çanakkale BoğazıMarmara Denizi-İstanbul Boğazı” kilidinin anahtarını Türkiye’nin eline bırakan ”Montrö Boğazlar Sözleşmesi”dir.
MONTRÖ VE TÜRKİYE’NİN HAKLARI
Atlantik’ten Pasifik’e, Hint Okyanusu’ndan Basra Körfezi’ne, Kızıldeniz’den Akdeniz’e ve Ege Denizi’ne kadar tüm açık denizlerde bayrak gösteren ABD donanması; bu sözleşme nedeniyle yıllardır sayı, tonaj, tür, gece ve gündüz farkı, savaş ve barış dönemi farkı ve kalış süresi başta olmak üzere, birtakım kısıtlamalara uymak kaydıyla Karadeniz’de gemi bulundurabilmektedir. ABD; dünya çevresinde oluşturduğu deniz kuşağının dışında kalan, tümüyle iç deniz konumunda olan bu denizde, “Montrö” ile Türkiye’ye sağlanan hakları yok ederek kısıtlamasız ve süresiz askeri varlık sergilemeyi hedeflemektedir.
Avrupa’da Finlandiya’dan Türkiye’ye kadar uzanan bir hatta NATO kuvvetlerini kullanarak Rusya’yı kuşatırken Karadeniz’den de bunu tamamlamak istemektedir. Bu amaçla İstanbul kanalından yararlanabileceğini düşünerek kanal inşasının ardında durmaktadır. Bu tasarımın yaşama geçirilmesi sonrasında, destek almayı umduğu müttefiki sömürgeci/yayılmacı güçlerle “Möntrö”nün kurallarını eğip bükerek; ona zorlama yorumlar getirerek; barışta ve savaşta hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmaksızın, kendi savaş gemilerini bu yapay su yolundan Karadeniz’e geçirmeyi ummaktadır.
GELİNEN NOKTA
Görüldüğü kadarıyla AKP iktidarı ile ABD ve Katar; kanal üzerinde mutabıktırlar. Katar’ın kanala olan ilgisinin ardında ABD yönlendirmesinin olduğu açıktır. Burada ortaya çıkabilecek en tehlikeli gelişme; kanalın inşası halinde siyasal iktidarın Türkiye’nin ulusal hak ve çıkarlarını göz ardı ederek, sağlanacak siyasi, askeri ve de ekonomik destek karşılığında ABD donanmasının Karadeniz’e geçişine sessiz kalması; ya da buna göz yummasıdır. “Montrö” sayesinde rahat nefes almakta iken boğazı sıkılacak olan Rusya’nın ve onunla birlikte hareket edecek olan ülkelerin buna nasıl tepki vereceklerini görememesidir. “Denetimsiz başkanlık sistemi”nin oluşturduğu koşullar nedeniyle iktidar zaten böyle bir yetenekten yoksundur.
Özetle İstanbul kanalı; Trakya’nın askeri harekât açısından sağladığı sınırlı olanakları büyük ölçüde yok edeceği gibi; “Montrö”nün tartışmaya açılmasına da yol açarak Türkiye’nin vatan savunması ve varlığını koruma iradesi önünde bir engeller dizisi oluşturacaktır. İstanbul Boğazı’na (ve de Çanakkale Boğazı’na) seçenek oluşturacak bu kanalın inşası askeri yönden çok tehlikeli sonuçlar doğuracak bir girişimdir!.. Ulusal güvenlik açısından bir beka (sağkalım) sorunu haline gelen; aklı ve bilimi reddeden bu tehlikeli girişimin kendisi bir yana, düşünden bile vazgeçilmelidir!..
DOĞU SİLAHÇIOĞLU
EMEKLİ TÜMGENERAL