Atatürk ve din - 4

Atatürk ve din - 4

23.06.2025 12:32:00
Güncellenme:
Atatürk ve din - 4

KONUK YAZAR | Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel, Cumhuriyet Ege için yazdı...

 Gazi Orman Çiftliğinde dinlenen Atatürk’e din anlayışını soran eski Ankara Belediye Başkanı Asaf İlbay’a O’nun verdiği yanıt, yukarıdaki anıyla paralellik taşımaktadır:

“…Din, bir vicdan meselesidir. Herkes, vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece, din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve eyleme dayanan körü körüne yapılan hareketlerden sakınıyoruz. Yobazlara asla fırsat vermeyeceğiz.”  

Din adına yapılan yanlışları belirten Atatürk’e ait iki anı ile yazıma devam ediyorum:

“Sakarya Meydan Savaşı Türk silahlarının utkusu ile sona ermiş, Gazi Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya dönüyordu. Yirmi gün geceli gündüzlü büyük bir endişe ve karamsarlık içinde yaşayan Ankaralılar, düşmanı yenen ordunun başkomutanına karşılama töreni düzenlemişlerdi. Ankara Garından başlayarak şehre doğru yolun iki yakasında dizilen hükümet ve meclis üyeleri, memurlar, öğrenciler, esnaf ve halk, Gazi geçtikçe alkış tutuyorlar ve arkasına takılarak büyük bir alay halinde ilerliyorlardı. 

 Meclis binasının önüne gelindiğinde, Gazi bakmış ki alayın başında bulunanlar yukarıya doğru yol almaktaydı. Ankaralılar bu töreni şöyle düzenlenmişti; ‘cemaat’ halinde Hacı Bayram Veli’nin türbesine gidilecek, onun ‘yüksek maneviyatının yardımı ile’  kazanılan bu büyük zafer için orada dua edilecek ve sonradan Meclis’e dönülecekti. Gazi:

 ‘Öyle şey olmaz, yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam’ deyip doğruca Meclis binasına girmiştir. Gazi bu olayı anlatırken şunları ilave etti:

 ‘Kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözü ile bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların ‘maneviyatı’ olamayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.”   

 Mahmut Esat Bozkurt’tan bu konuda başka bir anı şöyledir:

“Bir gün Hacıbayram Camii’ne gittik. Gazi Mustafa Kemal Paşa da beraberdi. Ben o zaman Ekonomi Bakanı idim. Camiden tekbirle çıktık. Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri gireceğimiz zaman, Gazi’nin önüne sırmalı elbiseler giyinmiş bir imam dikildi. Gazi ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırdı:

‘Dua etmeden girilmez’ dedi.

Gazi:

‘Bu yurt Mehmetçiğin süngüsüyle kurtarıldı ve bu Meclis onun çabasıyla kuruldu; yoksa senin duanla değil. Çekil oradan’ dedi ve imamı eliyle iterek Meclis’e girdi. Meclis Başkanına da:

‘Türk askerinin yerine neden bu imamı koydunuz?’ Diye darıldı.”

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1932 yılında Kayseri’ye geldiği zaman bir binanın açılış töreninde bulunmuştu. Orada bulunanlardan biri, bir imamı ileri doğru iterek:

“İzin verirseniz, hoca efendi dua etsin’ dedi. Gazi:

‘İstemez, dedi. Tanrı benim dilimden de anlar. Ona ille anlamadığımız bir dilde, ne söylediğimizi bilmeden dua etmemiz şart mı?”   

Meclisten Hilafetin kaldırılması konuşulduğu günlerden önemli bir anıyı aktarıyorum:

“O günkü gündem bu idi. Bütün milletvekilleri noksansız meclisteydiler, İzmir milletvekili Seyit Bey, Hilafet konusunda ilmi ve esaslı bir konuşma yapıyordu. Bu sırada bazı arkadaşlar arasında İstanbul’daki Hilafeti yok edersek kim Halife olacak? Diye dedikodu geçiyordu…

Bu sırada, Isparta milletvekili rahmetli Hacı Hüsnü Efendi ayağa kalktı:

‘Gazi Paşamız Halife olsun… Teklif ediyorum’ der demez orada bulunan Gazi birdenbire kükredi:

‘Hoca! Hoca! Ne yapıyorsun, otur yerine.’

Gözlerinden fışkıran kıvılcımlar kalbimin en derin noktasına kadar işlemişti. Hocanın rengi bozuldu ve yerine oturdu. Ben, Gazi’nin iki defa kükrediğini gözümle gördüm. Gözündeki şimşeğin çaktığını iki defa gördüm. Biri bu, diğeri de şöyle bir olaydı:

Bir gün mecliste, halk partisi tüzüğü konuşulduğu zaman, Konya milletvekili Naim Hazım kürsüde ağır eleştirilerde bulunuyordu.  Eleştiriler hiç de hoşa gidecek şeyler değildi. Hoca bir aralık:

‘Bu asri kelimesi ne demektir?’ Deyince, Gazi, başkanlık makamında oturduğunu unutarak, yukardan konuşmacıya doğru eğilerek:

‘Adam olmak demektir, hocam adam olmak...’ demişti. Hoca da yığılır gibi yerine çöktü. Doğrusu bütün devrimlerin programının da özeti bu idi.” 

Atatürk’ün devrim programları içinde, bugünün tüm özlemlerini bulabiliriz. Savaşa din karışınca, dünyanın ne hale geldiğinin günümüzdeki örneği Orta Doğu’da yaşananlardır. Bizlere düşen; O’nun değişiyle “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” olmalıdır.

23 Haziran 2025

Ahmet Gürel

İTK Uşakizade Köşkü Md.


İlgili Haberler