Gazi Mustafa Kemal Paşa, savaşın küllerinin daha sönmediği ve acıların devam ettiği İzmir’de, 17 Şubat 1923 tarihinde İktisat Kongresini toplamıştır. Kongrede verdiği mesajla:
“Bu memleketi esirler ülkesi yaptırmayız” demiştir. İktisat Kongresinde alınan ekonomik ve siyasi kararlar yarım kalan Lozan’ın devamında Türk tezlerine destek amacını taşıyordu. Lozan’da ikinci dönem görüşmeler 23 Nisan 1923 tarihinde başladı. Curzon’un yerine Sir Horace Rumbold, Fransız Bompart’ın yerine de General Pele gelmişti. Rumbold:
“Savaş meydanlarından gelen İsmet Paşa sadece usta bir diplomat değil, aynı zamanda bir devlet adamı olduğunu da kanıtladı” diyordu.

İngiliz William Tyrrell Türk’ü şöyle tarif ediyor:
“İki çeşit Türk biliyorduk. Biri eski Türk ki öldü. Biri de Jön Türk ki artık o da yok. Şimdi onlardan başka bir tip görüyoruz, İsmet Paşa. O artık bizim için üçüncü Türk’ü canlandırıyor. Barışı bu Türk’le imzalayacağız.”
Lozan’ı Norbert von Bischoff şöyle tarif ediyor:
“Türk silahlarının kazandığı zaferi, uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir.”
Gündüzleri uzun oturumlar sonra geceleri de bir araya gelip yapılan ara tartışmalarda İsmet Paşa, zorlu bir uğraş veriyordu. ABD delegesi John Grew, konferansın sonlarına ilişkin bu bağlamdaki bir gözlemini şöyle aktarır:
“İsmet Paşa’ya ecel terleri döktürüyorlardı. Gözlerinin altında derin halkalar belirmiş, saçları dimdik olmuş, tüm gücü tükenmişti, fakat bütün saldırılara rağmen ayakta durma ve karşı koymaya devam ediyordu. Sonuç sabaha karşı saat 3’te geldi. Anlaşıldı ki müttefikler son bir saldırıdan sonra silahlarını bırakmış ve (…) kabullenmişlerdi. Ertesi sabah Paşa’yı gördüm, on yıl yaşlanmış görünüyordu.”

Konferansın bitiminden bir ay sonra İsviçre’de İnterlaken’de toplanan Amerikan Konsolosluk memurlarına yaptığı konuşmada John Grew:
“Basın haberlerinden hepiniz öğrenmiş bulunuyorsunuz ki İsmet Paşa Lozan’da büyük bir diplomatik zafer kazanmıştır. Bütün Müttefik diplomatların sırtını yere getirmiştir. Bu olayı inkâr etmenin yararı yoktur.”
Ali Naci Karacan, konferansa katılan Fransız Baş Delegesi General Maurice Pellé’nin İsmet Paşa’ya ilişkin sözlerini şöyle aktarıyor:
“İkinci konferansta İsmet Paşa ile en çok mücadeleye mecbur kalan General Pellé olmuştu. Buna rağmen Fransız generali Türk generaline hayrandı:
Mükemmel bir asker olduğu kadar, mükemmel bir diplomat! Az söylüyor, fakat özlü söylüyor. Bir şeye ‘olmaz!’ dediği zaman biliyorsunuz ki o şey ‘olmaz’dır. Artık onu yaptırmamaya uğraşacaktır. Onun için görüşmelerde ‘Peki, kabul ediyorum’ dediği zaman rahatlık duyardım. ‘Hayır…’ dediği zaman ise büyük bir mücadelenin başlamak üzere olduğunu anlardık.”
Ali Naci Karacan, İtalyan Baş Delegesi Marki Camile Garroni’nin İsmet Paşa’ya ilişkin sözlerini de şöyle aktarır:
“Lozan Konferansı’nda Türk delegasyon heyetinin üstünlüğü kesin idi. İsmet Paşa her itibarla konferansa hâkimdi. Görüşmeleri daima iyi idare etti. Karşısındakilerin zayıf noktalarını buldu. Bilgi ile anlayışlılık ile zekâ ile mücadeleden yılmayarak uğraştı. İsmet Paşa, büyük askeri başarısından sonra Türk tarihinde örneği olmayan bir siyasi zafer kazandı. Yalnız mükemmel bir asker değil, mükemmel bir diplomat olduğunu da gösterdi. Ben şahsen onun bu konferansta oynadığı büyük siyasi role hayranım.”

Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı’nı izleyen yabancı basının konferans ve Türkiye değerlendirmelerini ise şöyle aktarır:
“Nihayet Paris ve Londra gazeteleri Lozan’a geldiler. Hepsi ‘Türkler büyük bir siyasal zafer kazandılar’ başlıklarıyla donanmışlardı. Bir takım Fransız gazeteleri antlaşmayı Fransa için bir yenilgi olarak düşünüyorlar ve ‘Türk heyeti diğer heyetlere üstün ve konferansa hâkimdi’ sonucunu çıkarıyorlardı. İngiliz gazetelerinin hepsi Türk heyetinin başarılarını anlatan makalelere boğulmuşlardı.”
Yunan basını, “Türkler Mondros Anlaşmasını yırttılar ve müttefikleri hezimete uğrattılar” diyorlardı.
18 Temmuz 1923 tarihli “Times” gazetesinin başmakalesinde ise şu çarpıcı saptamalar dile getiriliyordu:
“Yapılan barışın genel çehresi meydana çıkmıştır: Batı ile Türkiye arasında yeni bir ilişki şekli ortaya çıkmaktadır. Artık eski günler geçmiştir. Türk memleketlerinde Avrupa devletleri tarafından iddia ve temin edilen ayrıcalıklarla hükümdarlık yönetimi ve sultanlar devri kapanmış, Türklerin batı devletlerine ait rekabetler arasında garip ve belirsiz bir varlık olduğu günler geçmişe karışmıştır.
Lozan Konferansında cereyan eden durumlarla, davranışlarla Türkiye büyük devletlerle aynı ayak üzerinde konuşmuştur.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1923 günü yeni sonuçlanan Lozan için şunları söylemiştir:
“Türk ulusunun burada elde ettiği yengi kadar kesin sonuç veren ve yalnız bizimkilere değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte bu kadar etkili olan başka bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Efendiler, bu çok büyük yengilerin türlü etkilerinin üstünde, en önemlisi ve yücesi, Türk ulusunun kayıtsız koşulsuz egemenliğini eline almış olmasıdır.” demiştir.
“Ulusumuzun yüzyıldan beri hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve zorbalığı altında ne kadar ezildiğini, onların açgözlülüğünü doyurmak için ne büyük yıkım ve yitiklere katlandığını düşünürsek, egemenliğe kavuşmanın bütün yüceliği ve önemi gözümüzün önünde belirir.
Saraylarında Türk’ten başkasına dayanarak saltanat süren, düşmanla birleşerek Anadolu’nun, Türklüğün karşısında eylemlere girişen bu çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanın denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devrim olmuştur.
Her alanda yükselip yetkinleşmeye yatkın ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrimlerini kösteklemeye kalkışanlar ve çıkaracakları engeller kesinlikle yok edilmelidir.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 24 Temmuz 1928 tarihinde Hukuk Talebe Cemiyeti’nde gençlerle yaptığı konuşmada:
“Gençliğin gösterisinden pek memnun oldum. Lozan Antlaşması imzası gününün ulusal bayram sayılmasında isabet vardır. Lozan Barışı Türk tarihinin bir dönüm noktasıdır. Türk ulusu için siyasi bir zafer teşkil eden bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde bir benzeri yoktur. Ulusumuz bununla haklı olarak övünebilir. Türk ulusunun yüksek bir eseri olan bu antlaşmanın değerini takdir etmesi gereken gençliğin de geçmişte imzalanmış olan antlaşmalarla bunu karşılaştırması gerekmektedir.
Bu münasebetle Lozan görüşmelerinde karşı tarafın siyasi entrikalarına göğüs gererek, sonucu almada büyük beceriklilik göstermiş olan İsmet Paşa Hazretlerini saygıyla anmak görevimdir.”
Bu konferansta Türkiye tam egemenlik ve bağımsızlık noktasında ısrar etmiştir. Artık bu devlet kendi başına yürümek istemektedir. O derece ki, hatta bütün çağdaş uluslararasında bağımsızlığın bir diğerine bağlılığı zorunluluğunu bile tanımak istememektedir. Kapitülasyonlar artık geçmişte kalmıştır.”
Yukarıda kısa bir anlatımla, Emperyalist ülkeler karşısında verilen Kurtuluş Savaşından sonra eşit koşulları sağlayarak tam bağımsızlığını kazanmak, gerçekten akıllara durgunluk veren büyük bir tarihsel başarıdır. Bu onurlu mücadelenin kazanımlarıyla gerçekleşen Cumhuriyet’imizin 102. kuruluş yılına geldik. Tüm emperyalist ülkeler, Türkiye’nin “Ulusal Egemenlik” konusunda gösterdiği bu dik duruşu, Lozan Antlaşması’nı imzaladıkları günden beri içlerine sindirememişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni Ata’nın buyurduğu gibi sonsuza dek özgür ve tam bağımsız yaşatmak hepimizin görevidir. Bu yolda, Atatürk devrim ve ilkeleri yol göstericisi olacaktır. Bu tarihsel bilinçle Lozan’a ve kazanımlarına tüm gücümüzle sahip çıkmalıyız.
23 Temmuz 2025
Ahmet Gürel
ADD GYK Üyesi