Anatomik olarak modern insanlardan farklı olan arkaik “homo sapiens”e (düşünen insan) ait ilk buluntular günümüzden 500 bin-350 bin yıl önce Afrika, Asya ve Avrupa’da ortaya çıkıyor. 200 bin-160 bin yıl önce Afrika’daki arkaik “homo sapiens”ler modern ‘homo sapiens’lere evriliyor. Modern “Homo sapiens” ise 70 bin yıl kadar önce sebebi henüz bilinmeyen bir “bilişsel devrim” geçiriyor. Muhtemel genetik mutasyonlarla beyninin iç yapısı değişiyor. Doğal çevresi, sosyal ilişkileri ve gerçekte var olmayan şeylerle ilgili “bilinçli düşünme”, daha fazla bilgi aktarma, iletişim ve dil becerileri kazanan bu yeni sürümümüze, “Homo sapiens sapiens” (düşündüğünü Düşünen İnsan) adını veriyorlar.
“Bilişsel devrim”imizi ete kemiğe büründüren ilk somut nesne ise Avrupa’nın tam kalbinde, Güneybatı Almanya’daki Baden-Württemberg eyaletinin başkenti Stuttgart’ın güneyindeki Svabya Alpleri Jeoparkı’nda yer alan Hohlenstein-Stadel Mağarası’nın Aurignacian kültür katmanlarında karşımıza çıkıyor.
Ağustos 1939. Mağaranın derinliklerinde kazı yapan iki arkeolog, mamut dişinden irili ufaklı bazı parçacıklar buluyorlar. Ancak inceleyecek vakitleri olmuyor. Zira II. Dünya Savaşı patlak verince her ikisi de cepheye çağrılıyor ve kazıları durdurmak zorunda kalıyorlar. Mağaradan çıkan eserlerse müze deposunda unutuluyor.
Aradan 30 yıl geçiyor. Tübingen Üniversitesi’den Prof. Dr. Joachinn Hahn, yaklaşık 800 parça mamut dişini bir araya getirdiğinde aslan-insan karışımı melez bir yaratık ortaya çıkıyor. Günümüzden yaklaşık 40 bin yıl öncesine ait olan ve literatüre “aslan adam” (son yıllarda aslan kadın veya aslan İnsan) olarak geçen bu figürin bilebildiğimiz kadarıyla insanın ilk “soyut düşünce” örneği, hatta belki de ilk “inanç sembolü”dür.
Soyut düşünme yetisi kazanan uzak atalarımız, fiziki gerçekliğin dışına taşmış doğada var olmayan, etrafta hiç görmedikleri, duymadıkları, dokunmadıkları varlıkları beyinlerinin içinde canlandırmaya, hayal güçlerini kullanarak hikâye yazmaya ve “gerçeküstü” tasarımlarla bu hikâyeleri diğerlerine anlatmaya başlamışlardır.
Bireysel zihinlerden çıkan kimi kurguların kolektife taşınmasıyla ortak mitler, efsaneler ve totemler yaratılır. Homo sapiens ancak “Dikkat et, aslan!” diyebiliyorken, “bilişsel devrim” geçiren “homo sapiens sapiens”, “aslan, kabilemizin koruyucusudur” diyebileceği sembolik bir dil geliştirir. Herkesin inandığı ortak mitler etrafında daha kolay örgütlenmiş, planlar yapmış, onları uygulamış ve 20-30 kişilik avcı-toplayıcı gruplardan özgürleşip çok sayıda yabancıyla da iş birliği yapabilme kapasitesi geliştirmiş olmalıydılar.
“Aslan İnsan” dönemin taş aletleriyle yaklaşık 370 saatte yapılmış. Buzul Çağı’nın o acımasız koşullarında yaşam mücadelesi verirken birilerinin avlanmak, barınmak ya da korunmak yerine “doğaüstü” heykelcikler yontmak için onca uğraşması şaşırtıcı gelebilir. Ancak olasılıkla bu figürin, mağaranın dışındaki tehlikelerle birlikte yüzleşmelerine, zorlukları beraberce göğüslemelerine yardımcı olan bir hikâyenin parçasıydı. Ateşin etrafında nesilden nesile aktarıldı. Belki de elden ele dolaştırıldı. Zira bedeninde aşınmalar oluşmuştu. Ağız bölgesinde ise organik maddeler bulundu. Belki de onunla konuştular, onu dinlediler, beslediler ve gücünden beslenecekleri ritüellerine dahil ettiler.
Zamansızlık hissi taşıyan “aslan insan”, 40 bin yıl sonra bile bizlere ortak hikâyeler etrafında birleşerek güç bulma refleksimizi hatırlatıyor.
KAYNAKÇA
Lion Man, BBC Radio 4, 2019
Lion Man, bradshawfoundation.com
Lion Man 2.0 - The Experiement, 9 Şubat 2014
SAPİENS, Yuval Noah Hariri, 2012
Essentials of Biological Anthropology, Larsen, 2018
The Inescapable Power of Faith, Finantial Times, 3 Kasım 2017
Living With Gods Exhibition Tour, The British Museum, Jill Cook & John Studzinski, 2017