Barajın dibinde biriken anılar
Ankara’da bir zamanlar Çubuk Barajı’nın yerleşkesinde Baraj Gazinosu vardı.
Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara’nın örnek bir başkent olması için süratle inşaatlar başlar. Bu dönemde Clemens Holzmeister, Ernst Arnold Egli, Paul Bonatz, Rudolf Belling, Theodeor Jost, Robert Oerley gibi önemli mimarlar Ankara’daki gözde binaları tasarlar. Bu isimlerden biri de Fransız Mimar Théodore Leveau’dur. Leveau 1936’da açılan Çubuk Barajı’nın yerleşkesi içinde 1938’de Baraj Gazinosu’nu inşa eder. Karpiç ve Ankara Palas haricinde yemek yenebilecek düzgün bir yeri olmayan Ankara için gazino önemli bir durak olur. Dönem Ankarası’nın saygın pastaneleri Özen ve Kutlu’dan garsonlar transfer edilirken Avrupa’dan Çek piyanist Bohumil Raban getirilir. Raban, akşamları orkestrayla müzik yaparken kimi geceler caz dinletileri ve revü gösterileri düzenlenir.
HESABI ÖDEYEMEYEN İKİ YAZAR
1939’un sonbaharında garsonlardan biri müdür Salim Bey’in yanına giderek bir masanın hesap ödeyemediğini söyler. Salim Bey garsona, “Tekinsiz tiplerden peşin alacaksınız demedim mi?” diye öfkelenir. Müdür Salim Bey öfkeyle masaya gider. Uzun boylu, sivilceli olan özür dileyerek anlatmaya başlar, “Hesap 48.60 lira geldi ama bizim sadece 16.80 liramız var ama biz…” derken Salim Bey keser. “Aman efendim ne önemi var! Bu gece benim konuğum olun!” deyip garsonlara döner. “Masayı hemen temizleyin, yeni servis açın!”
Garsonlar ve hesabı ödeyemeyen bu iki kişi de şaşkınlıkla Salim Bey’e bakar. Az önce masaya hışımla gelen o bey gitmiş yerine mülayim biri gelmiştir. Hemen gider iki kitap getirir, imzalar ve uzatır.
“Geçen yıl Halk Partisi’nin öykü yarışmasında birinci olmuştum. Öyküm de bu kitapta, buyurun!”
Bu iki bey şaşkınlıkla müdür Salim Bey’e bakar. Hesabı ödeyemeyip dayak yiyeceklerini düşünürken el üstünde tutulmaktadırlar. Sonrasında da koyu bir sohbet başlar. Meğerse o akşam ikili Yenişehir’deki Özen Pastanesi’nde oturmuş, “Baraj Gazinosu’nda çok güzel kızlar varmış, gidelim mi?” diye konuşmuşlar. İkisi de şevkle “Gidelim ulan!” demiştir. Uzun boylu olan gözlüklü arkadaşına bakıp “Bugün tercüme bürosundaydı, kesin çeviri parasını aldı o yüzden ‘Gidelim’ diyor” diye içinden geçirmiştir. Gözlüklü olansa “Bugün onu Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde gördüm. Herhalde para almış ki o yüzden ‘Gidelim’ diyor” diye düşünmüştür. Sonuçta ikisi de birbirine güvenerek soluğu gazinoda almış ama hesap gelince ceplerinden çıka çıka 16.80 kuruş çıkmıştır. Salim Bey, gün ağarmadan şoförü çağırtıp “Bu iki beyi evlerine kadar bırakacaksın!” deyince iki kafadar hem hesabı ödemeyip hem de evlerine arabayla bırakılacak olmalarına bir hayli şaşırmıştır.
Ertesi gün Salim Bey şoföre, “Gece evlerine bıraktın mı” diye sorunca şoför bıraktığını söylemiş, “Ama müdürüm yol boyu kavga ettiler. Uzun boylu sivilceli olan ‘Dua et müdür bey beni tanımasa bu gece güzel bir dayak yemiştik’ dedi. Gözlüklü, yaşlıca ve kekeme olansa ‘Asıl beni tanıdı, o yüzden dayaktan kurtulduk’ diye tutturdu. Şehre gidene kadar didişip durdular” diyecektir.
Çubuk Baraj Gazinosu’nun müdürü olan Salim Bey bu anekdotu “Anılarda Kalan Portreler” kitabında bizlere hatıra olarak bırakır. [*] Salim Bey zaman içinde gazino müdürlüğünü bırakır ve edebiyat dünyasına girerek “Salim Şengil” olur. Dost Yayınları’nı kurar, Seçilmiş Hikâyeler dergisini çıkarır. Yaşar Kemal’in tanınır olduğu “Pis Hikâye” ilk onun dergisinde yayımlanır. Attila İlhan’ın “Duvar”, “Sisler Bulvarı” gibi ilk kitapları onun yayınevinden çıkar. O gece hesabı ödeyemeyenler kim midir? Şengil’in kitabında betimlediği üzere uzun boylu sivilceli olan Orhan Veli Kanık gözlüklü, kekeme ve daha yaşlıca olan Nurullah Ataç’tır.
BARAJ GAZİNOSU’NDA BİR BAŞKA ÜNLÜ YAZAR
Şengil’in anılarında yine bir başka ünlü yazara rastlarız. Şengil, gazinonun yuvarlak salonunda cam kenarındaki masaya oturan ünlü bir yazarı görür. İçinden “Onun kesesine uygun bir yer değildi burası” diyerek yanına gider, “Hoş geldiniz” der. Yazar “Ne güzelmiş burası, ilk kez görüyorum. Gazetede okudum müzik varmış, revü falan” dedikten sonra “Masaya kadın çağırabilir miyim” diye sorar. Şengil, “Tabii” der ve ünlü yazar masaya Litvanyalı Brenislava adlı kadını davet eder. Oldukça pahalı olan 12 liralık Fransız Gordonruj şampanyasını açtırır. Ünlü yazar o gece yüklü bir hesap ödeyecektir. Şengil, ertesi gün yazarın bir yerden eline 500 lira geçtiğini öğrenir. Çok büyük bir paradır bu ancak 4-5 gün içinde Baraj Gazinosu’nda tükenir. İşte o ünlü yazar da Ahmet Muhip Dıranas’tan başkası değildir. 1930 ve 1940’lar Ankara’sı Türkiye’nin en önemli yazarlarına ev sahipliği yapar. Sabahattin Ali’den Sabahattin Eyüboğlu’na, Oktay Rifat’tan Melih Cevdet Anday’a, Necati Cumalı’dan Cahit Külebi’ye birçok önemli isim başkentte nefes alıp verir. Daha birçok anıyı duvarlarında saklayan Çubuk Baraj Gazinosu ne yazık ki 2016’da yıkıldı.
[*] Salim Şengil, Anılarda Kalan Portreler, Cem Yayınevi, 1991.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı