9 bin yıl önce Çatalhöyük’te evler dip dibeydi. Ovanın ortasında yekpare bir kütle gibi yükselirdi kent. Oysa yakından bakıldığında belli avlular veya açıklıklar çevresinde kümelenmişti bütün bu kerpiç yapılar. Yine de bildiğimiz anlamda cadde veya sokaklar yoktu. Damlarda yürümeniz ve evlerin içine tavandaki bir delikten merdivenle inmeniz gerekiyordu. Başlarını soktukları kapısız, penceresiz, loş ve isli mekânlardı.
Doğu Çatalhöyük’ün ovadan yüksekliği 17.5 metre olarak hesaplandı. Yeraltında da yaklaşık üç metrelik bir devamı vardı. Toplam 20 metrelik kültür dolgusunda birbirini takip eden 12 farklı yapı katmanı tespit edildi. Demek ki insanlar, MÖ 7 bin 100-5 bin 950 arası, Konya Ovası’nın bu noktasında, ısrarla ve inatla, üst üste 12 farklı yerleşim kurmuşlardı.
Tabii bu 12 katman, “antropojenik” (insan elinden çıkma) ve doğal (deprem, sel, yağmur, rüzgâr) tahribat görmüştü. Örneğin, traktörlerin toprağı çok derinden sürmesi gibi tarımsal faaliyetler ve modern zirai teknolojiler ile en üst katmanlardaki mimari izler veya kap, kacak, kol, bacak, fırın, ocak gibi materyal kültür öğeleri karman çorman olmuş veya tamamen yok olup gitmişti.
Ancak aşağılara doğru inildikçe kerpiç evler nispeten sağlam geldi. Oysa kerpicin ömrü oldukça kısadır. Ne de olsa toprak ve saman karışımı kırılgan bir malzeme. Binlerce yılın yağmur, çamur, kara kışı kerpiç evleri çoktan eritmiş olmalıydı. Peki Çatalhöyük’ün kerpiç mimarisi 9 bin yıl nasıl dayandı? Birkaç sebebi olabilir.
Kerpicin kalitesi: Konya Ovası’nın bu bölgesi alüvyonlarla dolduğu için yüksek kalitede toprak, çamur, balçık ve kil etrafta bolca bulunabiliyordu.
Yapının sağlamlığı: Çatalhöyük’te evlerin hem kendi duvarları hem de çevrelendikleri diğer evlerden oluşan dış duvarları vardı. Bu inşa yöntemi, Çatalhöyük evlerini tek başına ayakta duran yapılardan çok daha sağlam kıldı. Ev yapımında sadece kerpiç değil ahşap da kullanılmıştı. Damı taşıyan ahşap hatıllar ve hatılları destekleyen dikmeler, meşe veya ardıç gibi dayanıklı ağaçlardan yapılırdı.
Yapının bakımı: Duvarlar içten ve dıştan sürekli sıvanmaktaydı. Sıva, kerpiç yapıların baş düşmanı olan nem ve yağmurun içeri nüfuz etmesini engelliyordu. Tüm evlerde, duvarlar, tabanlar, tavanlar, fırın, ocak, kabartmalar, boynuzlar gibi iç mimari öğeler beyaz, ince ve yapışkan bir kille kaplanmıştı (Bugün bile yörede hâlâ kullanılan bu kile “ak toprak” ismi verilir).
YAPININ GÖMÜLMESİ
Anadolu’da bilinçli bina gömme geleneği, erken neolitik dönemde Göbeklitepe ve kız kardeşlerinden binlerce yıl sonra, geç neolitik dönem yerleşimi Çatalhöyük’te de sürdü. Kullanım ömrü dolan evleri gömüyorlardı. Öncelikle damı kaldırıyor, damı taşıyan ahşap hatılları çıkartıyor ardından hatılları destekleyen ahşap dikmeleri söküyor sonra duvarların üst kısımlarını mekânın içine doğru yıkıyor, kalan boşlukları toprakla doldurup dümdüz ettikten sonra hemen üstüne neredeyse aynı planda yeni bir bina dikiyorlardı.
İKLİM KOŞULLARI
Konya Ovası, Türkiye’nin en az yağış alan yeridir. Paleo-iklimsel canlandırmalarla, geç neolitik dönemde ortalama sıcaklıklar, yağış miktarları ve mevsimsel ısı dalgalanmaların bugünküne benzediği ortaya çıkarsa, kerpiç mimariyi yiyip bitiren nemli ortamlardan da muaf oldukları söylenebilir.
Anadolu’da bugün hâlâ gördüğümüz kerpiç mimari geleneğinin mucitlerinden biri olan Çatalhöyüklüler, 9 bin yıl önce yerleşimlerini kerpiçle mühürleyip mektubun içeriğini bizlere kadar ulaştırmayı başardılar.
Kaynakça
“Çatalhöyük Excavations”, James Mellaart, 1961
“Çatalhöyük’te 25 Yıllık Araştırmadan Neler Öğrendik?”, Prof. Dr. Ian Hodder, Koç Üniversitesi - AKMED Youtube, 26 Ocak 2022
Yapay zekâ animasyonu: Celal Yahşi (@yahsi_celal)