O, ekranın asla eskimeyen yüzlerinden. Ece Uslu yer aldığı her yapımda iz bırakan karakterlere yaşam veriyor. Elbette rastlantı değil. Bu onun yeteneğine eklediği çalışma disiplini ve azminin bir sonucu. Şu sıralar “Siyah Kalp” dizisi için Kapadokya’da yer alan Uslu ile yaşamına ilişkin önemli anları ve sık sık değişen yaşam alanlarına nasıl uyum sağladığını konuştuk.
- “Siyah kalp" zorlu ekran rekabetinde ayakta kalan dizilerden oldu. Bunda diziye gönülden bağlı olan hayranların da etkisi büyük. İzleyici ile böyle bir bağ kurmayı nasıl başardınız?
Bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Beni yıllardır takip eden, yaptığım işleri sorgusuz sualsiz izleyen, sonunda kadar yalnız bırakmayan geniş bir izleyici kitlem var. Son yaptığım işlerden sonra beni daha önce tanımayan daha genç yaştan çok güzel bir kitle de oluştu. Dış mekânda yaptığım bir röportaj sırasında bir okul gezisine gelen genç arkadaşlarım koşarak çevremi sarmış ve birlikte fotoğraf çektirmiştik. İşimizin en güzel tarafı da bu değil mi? Farklı kültürden insanla bir bağ kurabiliyorsunuz ve sizi gördüklerinde sevgilerini, beğenilerini büyük samimiyetle sunuyorlar. Bu sevgi hem meslek hem özel yaşamımda kendimi çok güçlü hissetmemi sağlıyor. Ben de elimden geldiğince onların beklentilerini boşa çıkarmamak için seçici davranmaya çalışıyorum.
- Bir ailede çözülmeyen veya en azından konuşulmayan sorunlar üzeri örtüldüğü sürece giderek daha da büyüyor. Sanırım “Siyah Kalp”te Sumru’nun da yaşadığı biraz böyle bir şey. Bu açıdan bakınca karakterinizle aranızda ne gibi farklar var?
Aslında söz ettiğiniz şey yani “konuşulmayan ve üzeri örtülen şeylerin zamanla daha büyük bir problem olması“ sırf aile için geçerli değil. Arkadaşlık ilişkisinde, duygusal ve iş ilişkilerimizde böyle davrandığımızda bir gün bir bakıyoruz önümüzde bir sorunlar yumağı var. Bu durum beni Sumru’dan epey bir ayırıyor. Ben onun tam tersiyim, kafama takılan bir şey olduğunda onun doğrusu ne ya da nasıl çözülebilir ona bakıyorum. Hassas bir yapım olduğu için eğer ortada canımı sıkan bir durum varsa bu beni o kadar yıpratıyor ki hemen çözmek istiyorum. Fakat Sumru’nun başına gelen de o kadar zor bir şey ki insan başına geldiğinde nasıl davranır emin de olamıyorum. Bazı durumlar başımıza gelmeden gerçekten nasıl bir tepki verirdik kestiremiyor insan. Sonuçta ortada çok genç yaşta uğradığı bir tecavüz, bırakmak zorunda kaldığı çocukları var. Ve aradan 27 yıl geçtikten sonra da bu durumla tekrar yüzleşmesi gerekiyor. Gerçekten zor. İnanın başıma gelseydi “Ben mutlaka şöyle yapardım“ demek biraz yalan olur sanki.
SAMİMİYET VE SICAKLIK
- “Kara Melek”, “Zerda”, “Karagül” gibi farklı dönemlerde ekranda iz bırakan dizilerde yer aldınız ve başarınızla takdir topladınız. Sizce tüm bu dönemlerde başarılı olmanızın ve mesleğinizde kalıcılığınızın nedenleri nedir?
İşimi çok seviyorum. Sanırım bu samimiyet ve sıcaklık seyirciye geçiyor. Uzun yıllardır yaptığım işler onlara da bana karşı bir güven hissi oluşturmuş olmalı ki bir proje de beni gördüklerinde izlemeye başlıyorlar. Bu harika bir ödül. Fakat kendime de haksızlık etmek istemiyorum böyle olması için çok çalıştım, çok emek verdim. Doğru proje olması için de genelde hep içimden gelen sese kulak verdim. Bazı projeler daha okurken size o hissi veriyor. Satırları okurken kendimi o hikayenin içinde hayal edebiliyorsam o filmi, diziyi çekmeye başlıyorsam kafamda, “Evet“ diyorum “Ben bu işte varım“. Sonra o projeler bu saydıklarınız gibi ikonik işlere dönüşüveriyor. Yola gerçekten iyi bir şey yapmak üzere çıkarsanız ödülünü alıyorsunuz galiba. Ben elimden geldiğince hep böyle yapmaya çalıştım.
- Sizi siz yapan en önemli özelliğiniz nedir? Hangi davranışı göstermezseniz içiniz içinizi yer?
Dürüstlük. Yalandan nefret ederim. Ne yalan söylerim ne de bana söylenmesini isterim. Ortada riyakar bir durum varsa eğer oradan hemen uzaklaşmak isterim. Bir de çok korumacı bir yapım var. Sevdiğim birilerine karşı hoş olmayan şeyler konuşulur veya hoş olmayan davranışlar yapılırsa buna dur demek isterim. Çok yakın zamanda böyle cümleler duyduğum için sevdiğim bir arkadaşımı uyarmak istedim. Ancak galiba herkes de bunu hak etmiyormuş. Bu huyumu biraz törpülemeliyim. (Gülüyor) İnsan her yaşında bir şey öğreniyor işte. Ama ben yine de dürüst olmaktan doğru bildiğim gibi davranmaktan sanırım vazgeçmeyeceğim. Sadece “hak eden”i daha doğru seçmek gerekiyor.
- Bildiğim kadarıyla pandemi sırasında İstanbul'dan Çeşme'ye yerleşmiştiniz. Şimdi nasıl bir düzeniniz var?
Evet, Çeşme’de Çiftlikköy de çok tatlı bir hayatım var. Orada çok mutluyum. Ama değişik şehirlerde yaşamaya iş dolayısıyla da o kadar alışığım ki hızlıca adapte olabiliyorum. İki yıl önce tekrar İstanbul’da bir düzen kurdum. Tam altı ay olmuştu ki şubat depremi oldu ve İstanbul’da olma ihtimali olan deprem gündeme geldi. Ben de tekrar iki gün içinde Çeşme’ye dönme kararı aldım. Şimdi de dokuz aydır Kapadokya’da yaşıyorum. Nereye gidersem gideyim düzenimi bir şekilde kuruyorum galiba. İnsan alışıyor önemli olan bulunduğunuz yere kendi bakış açınızı yansıtabiliyor olmak. Bunu yapabiliyorsanız her yerde eviniz gibi hissedebilirsiniz.
- 13 yaşındaki Ece’ye bir öğüt verme şansınız olsa ona ne söylerdiniz?
İçinden ne geliyorsa öyle yaşa. Doğru mu yanlış mı düşünme. Bedeli de senin, ödülü de senin.
‘KOKU, İNSANI MEKÂNA BAĞLIYOR’
- Sık sık Anadolu’nun farklı bölgelerinde uzun soluklu projelerde yer aldınız. Evinizden ayrı kaldığınız dönemlerde nasıl bir düzeniniz var?
(Gülüyor). Evet gerçekten çok uzun yıllar evimden uzak kalmam gerekti. Birçok projem hep şehir dışında oldu. Tabii aslında günün sonunda insanın evine değil de bir otel odasına dönüyor olması ailesinin, arkadaşlarının yanına değil de bilmediğiniz bir şehirde tanımadığınız insanların arasında olması hiç kolay değil. Ancak ben kendime bunun için de küçük çözümler buluyorum. Orayı kendi evim haline getiriyorum. Evimden en sevdiğim, kendimi evimde gibi hissettiren eşyalarımı getiriyorum. Evimde kullandığım kokuları otel odamda da kullanıyorum. Koku, insanı mekânlara bağlıyor çünkü. Sık sık arkadaşlarım geliyor ziyarete. Onlarla bağımı koparmamaya gayret ediyorum. Elimden geldiğince bulunduğum alanı kendi konforuma göre organize ediyorum. Resim malzemelerim, tuvallerim, seramiklerim ben nereye gidersem benimle geliyorlar. Boş zamanlarımda da yaratıcı tarafımı beslemeye devam ediyorum.
HER DURUM KENDİNE ÖZEL
- Yaşamdaki güçlükleri aşmak için size iç ses olan sürekli tekrarladığınız bir cümle var mıdır? Bu cümleyi ne zaman kullanmaya başladınız?
Aslında tek bir cümle yok ama genelde kendimi “bu da gelir bu da geçer” diyerek sakin tutmaya çalışırım. Her durumun kendine özel bir cümlesi oluyordur belki de. Bilemedim. Belki düşünmedim bunun üstüne. Ama insan kendini olumlu yönde motive ederse her türlü zorluğun altından kalkabiliyor.