Düşüncenin gücü

Düşüncenin gücü

23.03.2025 19:32:00
Güncellenme:
Ömür Tanyel
Takip Et:
Düşüncenin gücü

Parapsikoloji başlığı altında yapılan gösterilerin bilimsel dayanağı ortaya konulamadı.

Almanya’da 1967 sonbaharında Sigmund Adam’ın avukatlık bürosundan gelen ihbarlar şaşırtıcıydı. Hafta sonları gerçekleşen olaylarda ampüllerin patladığı, avizelerin sallandığı, ağır ofis mobilyalarının yer değiştirdiği ve fotokopi makinesinden sıvılar aktığı savunuluyordu. Üstelik bölgenin elektrik idaresi ofiste keskin enerji dalgalanmaları olduğunu söylüyordu.

Parapsikolog Hans Bender fizik uzmanları ile yaptıkları araştırmalar sonucu “Bilinmeyen bir enerji biçiminin işbaşında olduğu” kanaatine varıldığını açıkladı. Durumun kaynağı olarak huzursuz ruhlardan öte dünyanın iletilerine kadar her olasılık tartışılırken bir süre sonra Bender olayların nedenini bulduğunu iddia etti.

Ona göre firmada sekreter olarak çalışan Annemarie Schaberl'in duygusal mutsuzluğu “psikokinezi”ye dönüşmüştü. Genç kadının işinden bıkkınlığı ve yakın zamanda bozulan nişanının olumsuzlukları psikolojisine yansıyıp bir enerji patlaması ile dışa vurmaktaydı. Bender'in ona atfettiği “poltergeist” (kötü ruh) hali ise kadın hukuk firmasından ayrılıp evlendiğinde sona ermişti.

“Bender poltergeisti” olarak isimlendirilen bu durum yıllar içerisinde cisimlerin oynatılmasını sağlayan ince iplerin bulunması gibi mantık çerçevesinde nedenlere oturulsa da ilk neden olarak gösterilen “psikokinezi” veya “telekinezi” kavramı uzun zamandır bilinirliğini koruyan bir tanımdı. Anlam olarak ruhsal durum (psiko) veya uzaktan (tele) ve harekete (kinezi) karşılık gelen kelimelerin birleştirilmesi ile tanımlanan durum illüzyon gösterilerinden mistik olaylara dek pek çok durumla bağdaştırılmıştı.

BİLİMSEL REDDEDİŞ

Fizikçilerin bilimsel olarak bir çerçeveye oturtulmasını mümkün olmadığını açıkladıkları bu fenomen hakkında akademik toplantılar bile düzenlenmişti. 1988’de ABD Ulusal Araştırma Konseyi yüzlerce çalışmayı inceleyerek yaptığı toplantı sonrası telekinezi vakalarının hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını, atılan iddiaları ve yapılan gösterilerin illüzyondan ibaret olduğunu açıklamıştı.

Buna karşın olayın meraklıları “Bu da mı gol değil?” dercesine yeni olguları sunmaya devam ettiler. Bunun üzerine “Alfa Projesi” adı verilen bir araştırmada bu fenomenin test edilip gerçeklerin ortaya konmasına karar verildi. 1970’lerde havacılık alanında bilinen bir isim olan ve kurduğu McDonald Douglas şirketiyle ulaşımda çığır açan James Smith McDonnell’ın bir ilgi alanı da parapsikolojiydi. Üniversiteye yaptığı bağışlar ile kurduğu merkezde bu alanda çalışmaların yapılmasını ve söz edilen “gücün” ortaya konmasını istiyordu.

Birkaç yıl önce ünlü illüzyonist Uri Geller’in ünlü kaşık bükme gösterisi bir başka merkezde test edilmiş ve deney protokolünün yeterince kontrol edilemediği ve Geller’in bundan faydalanarak gerçekleri maskelediği sonucuna varılmıştı. Alfa Projesi’nde bu nedenle görece daha sert bir protokol uygulanmasına karar verildi. Deneylerin nasıl yapılması gerektiği konusunda öneriler ise yine bir okültist ve illüzyonist olan James Randi’den gelmişti. Bilim açısından ters gözüken bir durum olsa da araştırma bu çerçeve üzerine kurgulandı.

Sonunda henüz 20’li yaşlarına yeni yaklaşan iki genç olan Steve Shaw ve Mike Edwards seçilerek deneyler başladı. Kaşık bükmeden cisimleri uzaktan hareket ettirmeye kadar bir dizi durum gözlenecek ve kayda alınacaktı. İlk deney kaşık bükme gösterisinin gerçekliğini test etmekti.

Çalışmaların kayda alınması deneyde fark edilmeyenin sonradan anlaşılmasına katkıda bulundu. Birer iple asılı duran çeşitli türden kaşıklara bakan Shaw ve Edwards bazı girişimlerde bulunuyorlar ara ara kaşıkları alarak odadaki masanın yanında çalışıyorlardı. Bir süre sonra gözüktü ki “Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet” sözünün doğrularcasına masa altında veya kamera görüş alanı dışında kaşığı elle bükerek ipe geri asmaktaydılar.

HİLELER AÇIĞA ÇIKTI

Proje Alfa’da yarı katı denilebilecek protokoller uygulansa da çoğu deneyde el çabukluğuna dayanan benzer hileler gözlendi. Bir süre sonra deney kuralları daha sertleştirildi ve hiçbir çalışma Shaw ve Edwards lehine sonuçlanamadı. Sonunda deneylere son verilirken Edwards tüm bu parapsikolojiyle bağdaştırılmaya çalışan olaylarda hile yaptıklarını açıkladı. McDonnell’in bir süre sonra ölümüyle de sponsorsuz kalan enstitü kapandı ve bu fenomenlerin bilimsel olarak kanıtlanma çabaları da sonlandı.

Bu olaylardan 20 yıl kadar sonra düşünce gücüyle bir şeyler üzerinde hakimiyet kurmak parapsikolojinin sahasından çıkarken gerçek anlamda bilimsel bazı girişimlerin kapısını açıyordu. Felçli hastaların beyninde hareketi sağlayan bölgelere takılan çipler kişinin aktiviteye dönük düşüncelerinden doğan istekleri frekans dizisi olarak bir bilgisayar ara yüzüne gönderiyor ve burada da oluşan komutlarla kısıtlı da olsa el ve ayakların bazı hareketlerini sağlatabiliyordu.

Adı artık pek hayırla anılmayan girişimci Elon Musk ise bu durumu bir basamak daha öteye taşımayı ve aradaki kablo gibi fiziksel unsurları da çıkararak bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Geçen yıl insan üzerinde klinik çalışmaları başlayan bu girişimin insanoğlu için mucize niteliğinde olduğu ise bir gerçek.