Hikikomori: Münzevilikten ötesi mi?
Japonya’dan çıkan ve daha çok Uzakdoğu’da görüldüğü için şimdiye kadar Batı’da pek ciddiye alınmayan Hikikomori, yani kendini dış dünyadan soyutlama durumu hızla dünyaya ve ülkemize yayılıyor.
Bir yıldan beri okula gitmeyen 15 yaşındaki delikanlı hastaneye geldiğinde aile üyeleriyle bile görüşmediği ve odasından çıkmak istemediği anlaşılmıştı. Buna için net bir neden de gözükmüyordu. Basit bir “asosyal”likten depresyona uzanan ön tanılar gözden geçirilirken çocuğun öyküsünde dikkat çekici ayrıntılar bambaşka bir tanıyı akla getirecekti.
Çocuğun elektronik araçları kullanım süresi ve sosyal soyutlanması gittikçe artırmıştı. Okulda da notlarının istediği gibi olmaması hem ailesini üzmüş hem de yaşamında ilk düş kırıklığı olarak yer etmişti. Sonrasında altı ay yeme-içme, tuvalet ve okula gitme dışında odasından çıkmamıştı. Zamanla yemeği bile ailesi odasına getirir olmuştu. Ortalıkta kimsenin olmadığı saatlerde mutfağa giderek odasına yiyecek, içecek depoluyordu. Ailesinin profesyonel yardım alma önerilerini reddetmişti. Ebeveynlerinin, odasındaki internet bağlantısını kesmesi ve bilgisayarını alması da fayda etmemiş, perdeleri kapalı ve kapının açılamayacağından emin olarak yaşamaya devam etmişti. İdrarını da pet şişelere yapmaya başlayınca ailenin tedavi baskısı arttı. Sonunda psikiyatriye başvuruları ile değerlendirmeler yapıldı ve tedavi başladı. Bu olay Türkiye’de bilimsel anlamda yayınlanmış ilk “hikikomori” vakası olarak yerini aldı.
ODADA BİR YAŞAM
Adından da anlaşılacağı gibi Japonca kökenli bu kavram davranışsal bir durumu anlatsa da kültürel, psikolojik ve sosyal pek çok etken içeriyor. Deyimin Japonca hiku (geri çekilme) ve komoru ise (“içe” kapanmak) sözcüklerinin bileşiminden oluştuğunu görüyoruz. Buradaki sosyal geri çekilmede gençler toplumla her türlü etkileşimi reddetmekte ve sosyal alanlardan da uzak durmaktadırlar. “Hikikomori” de durumu ve bunu yaşayan kişiyi tanımlar.
Pek çok toplumda “münzevi yaşam tarzı” denilebilecek durumlar vardır. Ancak burada endişe verici olan tüm yaşamın amaç gözetilmeksizin bir odaya sığdırılması ve etkileşimin elektronik araçlara yönelmesi. Ancak bazı araştırmacılar internet bağımlılığının bu olguda ana etken olmadığını, bilgisayar ve akıllı telefonların olmadığı zamanlarda da “hikikomori”lerle karşılaşıldığını söylüyor. İlk tanı ölçütü olarak da altı aydan fazla eve ve odasına bağımlı yaşamak kabul ediliyor.
TÜRKİYE’DE DE GÖRÜLÜYOR
Kavram Batı ülkelerinde görece yeni ve “hikikomori” ile ilgili “epidemiyolojik” araştırmaların büyük kısmı Asya ülkelerinde yapıldı. Bir 2010 araştırmasına göre Japonya nüfusunun yüzde 1,2’sinin “hikikomori” olduğu tahmin ediliyor. Hong Kong’da yapılan bir çalışmada da yüzde 2,6 oranında yaygınlık görüldü. “Hikikomori”nin küresel olarak kabul edilmesinin önündeki bir engel de isim nedeniyle durumun Japonya’ya özgü olduğu şeklindeki varsayım. Önceleri kültüre bağlı bir hastalık belirtisi olarak kabul edilmesine karşın İspanya, Güney Kore ve Nijerya gibi ülkelerde de endişe verici sayıda olay raporu yayımlandı. Açılışta da bahsettiğimiz gibi bu ülkeler arasında ülkemiz de var.
Konu aslında çokça film, dizi ve romana konu olarak kültürel bir unsur da oldu. Kendisi de 10 yıl soyutlanmış şekilde yaşayan Nito Souji bu yolu özellikle seçtiğini ve nedeninin de “zamanını sadece değerli şeyler” için ayırma isteği olarak açıkladı. Bu deneyimden elde ettiği içsel tecrübelerini de bir bilgisayar oyununa yansıttı. “Pull Stay” adlı video oyununda bir “hikikomori”nin evine girerek onu rahatsız etmeye çalışan üç kişiyi bazen silahından karpuz ateşleyerek bazen de onları tempura hamurunda kızartarak engellemekte. Yine bir hikikomori olan Atsushi Watanabe yedi ayını kendini soyutlayarak yatakta geçirdikten sonra annesinin durumuna üzülerek bundan vazgeçtiğini söylemişti. Watanabe bu süreçteki duygusal deneyim ve acıları paylaşmak üzere bir yaratıcı sanat projesi de oluşturdu. İnsanlar bir çevrimiçi siteye isimsiz iletiler gönderiyor ve Watanabe iletileri seramik levhalara yazıp, ardından geleneksel Japon sanatı “kintsugi”yi kullanarak parçalayıp yeniden bir araya getiriyor. “Kinstugi” sanatında kırık seramikler toz altınla karıştırılmış bir cilayla birleştirilir. Bu dayanıklılığı vurgulayan bir felsefedir de. Söz konusu kırılma, nesnenin sonu veya gizlenecek bir şey değil, nesnenin yaşam sürecinin parçası olarak kutlanacak bir durumdur.
HİKİKOKOMORİ’LER ARTIYOR
“Hikikomori”yi tek bir nedene bağlamak mümkün değil. Japonya günümüzde dünyanın yedi büyük ekonomisinden biri konumunda. 2021 Nisan verisine göre yüzde 2,8 düzeyindeki işsizlikle dünyadaki en düşük işsizlik oranlarından birine sahip. Yalnız bu ekonomik pencereden bakılırsa neden “rahat batmış” gibi bir kahvehane sohbetine dönüştürülebilir. Durum böyle olsaydı ülkemizde de COVID-19 pandemisi sonrası işini kaybeden gençlerimiz nedeniyle “hikikomori” cenneti olurduk. Bu nedenle kavramın oluşumunda toplum ve ailedeki sorumluluklar gibi etkenlerin de yer tuttuğu araştırmalarla ortaya koyuldu.
Çağdaş dünyada teknolojik gelişmeler ve sosyokültürel etkenler nedeniyle hikikomorinin de aralarında bulunduğu soyutlanma durumları yaygınlaşıyor. “Hikikomori” ile depresyon, asosyal durumlar, şizofreni gibi ruhsal problemler arasında psikiyatri tarafından ayırıcı tanılar yapılabilmekte. Ancak artık “hikikomori”ye ilginç bir Uzak Doğu olgusu olarak değil, tüm toplumu etkileyebilecek ve farkındalık gerektiren bir durum olarak bakılması gerektiği bir gerçek.
Kaynakça:
1. Kasak M. Turkish J Clinical Psychiatry 2022;25:117-122
2. Cosan B./Journal of Social Policy Conferences, 81, 393-419, 2021
3. Holtaway J. Hikikomori artists; theconversation.com 2 Mart 2021
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı