Tiyatro sahnesi için son yıllarda yazılmış en zorlayıcı ve kutuplaştırıcı me0tinlerinden birisi "Gidion'un Düğümü". Aile, çocuk, ahlak gibi genel kavramlar ile sosyal medyanın yarattığı baskı ve şiddeti ele alan Johnna Adams’ın metni, yarattığı tüm tartışmalarla birlikte Amerikan Eleştirmenler Birliği Ödülü ile Çağdaş Amerikan Tiyatrosu Festivali Seyirci Ödülünü de kazandı. İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından bu sezon sahneye koyulan oyunun başrolünde yer alan Özge Özder, rolü için “Oyunculuk yaşamımın en büyük ödülü ve en büyük sınavı” diyor.
- "Gidion'un Düğümü" izleyici açısından oldukça zorlayıcı bir metin çünkü eğitim sistemini ele alırken aynı zamanda çevresine inşa edilen modernite kavramını ve bu kavram içinde insanlara yüklenen rolleri de sorgulatıyor. Bu yüzden sahnede oynarken salonda pek çok düşünceli yüz görmeniz olası.
Seyirci ile oyuncunun birbirinin soluğunu hissettiği, zaman zaman 20 santim mesafeden birbirimizin gözlerinin içine baktığımız, seyirci ile yan yana oturduğumuz, seyirci için de oyuncu için de çok benzersiz bir deneyim “Gidion’un Düğümü”. Oyunculuk yaşamımın en büyük ödülü ve en büyük sınavı aynı zamanda. Çok zor ve keskin bir metin oynuyoruz, oynadığım rol de beton gibi sert, çok katmanlı, kalbinde, ruhunda jilet kesiği gibi bir acıyla nefes almaya, ne olduğunu anlamaya çalışan, çocuğunu nedensiz yere henüz yitirmiş bir anne. Bir evin salonu kadar küçük bir sahnede seyirciyi kendi sarmalımıza hapsediyoruz. O düğüm aynı anda hepimizin boğazına dolanıyor. Bir salon düşünün aynı anda nefes alıp veren. Çok zor ama yaşanması müthiş bir deneyim. Hatta projeyi tiyatroya gönüllü olarak getirip veren ben olduğum için eşimin (Sinan Güleryüz) oyunu ilk izlediğinde şöyle bir yorumu oldu. “İnsan neden kendine bunu yapar ki? Neden bu kadar ağır bir duygu yükü alıp kendini böyle bir eşikten geçmeye zorladın?” Bunu söyleyen eşim ise dünyanın en zor profesyonel yarış parkuru olarak tanımlanan Ironman’i dizlerini patlatarak bitiren Türkiye’nin nadir sporcularından. Bende ona dedim ki “Sen neden Ironman‘e katılıp bitirdiysen tam da o yüzden!” Ama bir fark var. Ben kendimi o zor sınavdan geçirirken bu metini de herkesin yüzüne çarpmak istedim çünkü çağımız insanının yüzleşmesi gereken bir metin.
- Evet, metnin yükseldiği birkaç bölüm var ve bu bölümler oldukça vurucu cümlelerle oyuna yön veriyor. Bu anları izleyiciye aktarırken sizde yarattıkları his nasıl?
İmzamı atabileceğim satırları haykırıyorum daha ne olsun. Partnerim Özgür Kaymak’ın ağzından çıkan tüm cümleler ve ağzımdan çıkan her bir kelime bende yazara sarılma isteği uyandırıyor.. Johnna Adams “Gordion‘un Düğümü” efsanesini bir metafor olarak kullanmış ve “Gidion’un Düğümü” koymuş oyunun adını. Oyunun her defasında şaşırtan, tam çözdüm dediğin anda başka bir düğümle insanın boğazına dolanan inanılmaz bir sarmalı var. Boşuna almamış o ödülleri! Her akşam oynarken o metine layık olabilmeyi dileyerek çıkıyorum sahneye. Oyun bitiğinde ise her seferinde kalbimden bir ödül de ben veriyorum yazara.
ÖRÜMCEK AĞI GİBİ
- Sizce sorun Gidion mu yoksa sistem mi?
Tümdengelim, tümevarım aklınıza gelebilecek hiç bir yaklaşımla tek bir yanıta bağlayamadan elinizi kolunuzu düğüm eden bir şey tartışıyoruz sahnede. O kadar çok katmanın ve birbirine etki eden o kadar çok değişkenin birbiriyle bağlantılı olarak olay örgüsünü bir örümcek ağı gibi ince ince dokuduğunu görüyorsunuz ki “kim haklı, kim suçlu” gibi sorular manasız, basit kalıyor. Yazarın dehası burada zaten. Sığ bir suda boğmuyor sizi, bir tsunaminin içina bırakıyor.
- Bence topluma çok güzel mesajlar veriyorsunuz. Hem hamileliği başkalarının istediği kalıpların dışında yaşamanız hem de pandemi gibi herkesin can korkusu içinde olduğu günlerde sokak hayvanlarını düşünerek onlara mama götürmeniz iç ısıtan hareketler. Çoğunluğun dışında düşünme ve hareket etme pratiğini nasıl kazandınız?
Olmak istediğim kişiden, hayallerimden ,yaşama olan şükür duygum ve Yaradana kendimce teşekkür biçimimden kendimi mahrum bırakmayacak şekilde yaşayarak. Yani başkaları ne düşünür diye hiç düşünmeden tavizsiz yaşamak söz ettiğim şey. Genel geçer doğrulardan öte kalbinizin, akıl ve vicdanınızın size fısıldadığı şeyler var. İyilik kadim bilgi gibi doğduğumuzda kulağımıza fısıldanan bir şey aslında. Ve duyabilene aslında her an bir şeyler fısıldıyor. Büyüdükçe başkalarının gürültülerinden kendi iç sesimizi duymaz oluyoruz. İşte ben o iç sesi hiç kaybetmedim. O ne derse odur benim için.
ŞARKI SÖYLEMEK ARTIK KEYİF VERİYOR
- Müzikallerle birlikte anılmanız nasıl oldu?
Tamamen tesadüf aslında. İlkokuldan sonra aldığım uzunca bir müzik eğitimim de oldu Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde. Konservatuvarın müzik bölümüne hazırlandım ama şan bölümü için değil orkestra bölümünün sınavı için. Sonrasında oyunculuğa olan yatkınlığım oyunculuk bölümünde okumaya yöneltti beni. Kulağım iyi olmakla beraber sesim kusurludur aslında. Ses tellerimin arası doğuştan açık yani ciddi anlamda hava kaçırıyor ama “Marat-Sade” adlı bir oyunda tek bir şarkı söylemem gerekiyordu ve üstesinden geldim. Sonra “12. Gece” oyununda üç şarkı söylemem istendi onu da hallettim, tabii şan dersleri alarak.. Sonrasında “ Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar” oyununda 12 şarkı söylemek durumunda kaldım çünkü bir müzikal astı şehir tiyatroları bana. Eşimin ısrarı ile yaptığımız “Senle Ben” adlı şarkımız ve düetler milyonlarca tıklandı. Ardından Zorlu PSM’den “1923” müzikali geldi. Müzikal mezunu olmadan şarkı söyleyen tek oyuncu benim ve bacaklarım titreyerek görev aşkıyla söylüyorum o şarkıları. Şarkı söylemek eşim sayesinde artık daha normalleşmeye başlayan ve hatta zaman zaman keyif aldığım bir şey oldu.
TAM ZAMANLI ANNE
- Bir keresinde "Tam zamanlı anneyim" demiştiniz. Mesainizde bir değişiklik var mı?
Yok ve çok mutluyum Luna’nın annesi olduğum için. Bana varoluşumun en büyük hediyesi onun varlığı. Hâlâ bir bakıcım yok ve eğer mesleğimi de hakkıyla yapabiliyorsam bunda en büyük pay çocuğuma annesinin yokluğunu aratmayan annem ve bir erkekten beklenmeyecek kadar içten yani bir babadan da öte bir çabayla Luna’mıza kendini adayan eşimdir. Luna’sız bir anımız ya da Luna’sız olmak istediğimiz bir kesitimiz de yok zaten. Çok şükür varlığına.
SAHNEDEKİ HAYALLER
- "Benim anavatanım tiyatro" diyorsunuz. Peki sahnede henüz gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı?
Olmaz olur mu, var tabii! Ama 46, artık bunları gerçekleştirmeye başlamak için çok güzel bir yaş. Benim bütün hayallerim sahne ile ilgili oldu ve hâlâ sahne üstünde o kadar açım ki. Artık daha az vaktim kaldığını düşünerek biraz panikliyor ve gün geçtikçe daha da fazla şey yapmak istiyorum. Beni bıraksanız dört oyunda aynı anda oynayabilecek bir deliyim. Çok seviyorum yaptığım işi. Anavatanım derken onu kastediyorum aslında. Mesleğiniz ne diye sorduklarında “tiyatro oyuncusu”dur yanıtım.